Site icon Düşünbil Portal

Politikada Yalan Söyleme Sanatı

Paylaş

Corey Robin, Clarence Thomas’ın yakın zamandaki hukuk sistemini göz önünde bulundururken Thomas’ın reklamcıların özgürce konuşma haklarını genişletme girişimini, Hannah Arendt’e borçlu olduğunu ileri sürmektedir. 

“İlk yasa değişikliği, politika dilini korurken- ki esasen yanlış kullanılan politika dilini- Thomas’ın öne sürdüğü şey kesinlikle gerçek ve kurgu arasındaki sınırı koruyan dilin, bu boyutudur.

Öyleyse, bu tür bir politik eylemin merkezinde, neyin olduğu, neyin olmadığı ve neyin olabileceği arasındaki tanımlanması zor boşluğun ayırt edilmesi var. Machiavelli ile birlikte, Hobbes ( ki Leviathan’ın muazzam gücünü kısmen, sağlıklı ve değişken dozda yanılsama ve gerçeklikten aldığını ileri sürerim) ve Nietzsche de bu fikri onaylamıştır.

Oysa modern çağda hiçbir teorisyen – hem zehirli hem terbiye edici türlerinde- politik eylemin bu boyutunu Hannah Arendt kadar incelemedi. Zehirli tür, Richard Nixon ve Lyndon Johnson’un yalanlarında olduğu gibi totaliter yapının her tutumunda bulunurdu. Terbiye edici türler ise, yenilik ve girişim unsurlarını içeren eylemlerin, politikanın, sahnenin arkasında ve yüzeyin altında neyin olduğuna dair derin bir yapı olan “Platoncu Gerçek” alanında olmadığı ancak sahnedeki çoklu ve bağımsız bakış açılarına ikna edici bir konuşma ve kurnazlık olanağı sağlayan alanda olduğu fikrini takdir eden bu boyutunda bulunurdu.

Arendt, bazılarının onu anladığı gibi olgusal gerçekliğe karşı adeta düşmanca bir tutum içerisinde olmamasına rağmen, bazı makalelerinde yalancının sanatının değerlendirmesini yapardı çünkü o, sanatın genel olarak politik sanatla bir şekilde ilişkili olduğunu gördü.

Edebi anlamda yalancı, bir aktördür ve Arendt’in bize hatırlattığı gibi, politika görüntülerin tiyatrosudur.

Yalancı aynı zamanda politik bir sanatçıdır da; dünyayı, olanı olmayana; olmayanı ise olana dönüştürerek değiştirmeyi amaçlar (bu kısım, Arendt’i, ona totaliter rejimi anımsattığından bu denli öfkelendiren kısımdır).

Yalancı, bize verilen dünyanın karşısına geçerek ve aynı anda dünyaya yeni bir şey getirirken, politik aktörün kendisi için talep ettiği özgürlüğün aynısını talep eder; dünyanın durumuna“hayır” deme özgürlüğü çünkü bu dünyayı olduğundan farklı bir şekle sokmanın özgürlüğüdür.

Dünyadaki en ünlü yalancının, aynı zamanda bir iktidarın akıl hocası olması tesadüf olamaz çünkü danışman veya akıl hocası genellikle özünde bir politik aktör olarak düşünülmüştür. Iago, Roderigo’ya “Ben, olduğum kişi değilim.” dediğinde yalancı, dramatik aktör ve politik aktörün aynı öğretilerin unsurlarına bağlı olduğunu tasdik etmektedir.

Reklamcı, gerçek ve yanılsama arasında benzer bir alanda çalışır. O da, yeni gerçeklikler yaratmak için yanılsama sanatlarını kullanmayı dener. Thomas, reklamcının sanat boyutunu vurguluyor gibi görünmekte.”

Robin, Arendt’in yalancının politik rolünü kavradığı konusunda haklı. Arendt için politika fikirlerle ilgili ve bazı fikirler demokratik dünyamızı özgürleştirmek için kesinlikle çok önemli. Örneğin,  Arendt’in modern politika için büyük bir başarı olduğunu iddia ettiği “Herkes eşittir.” fikri, bu yalan ve kurgulardan bir tanesi.  Elbette, gerçekte herkes eşit değil. Fakat politik açıdan eşit olduğumuza dair politik kanı, politik olasılıkların temelini oluşturuyor. Bu, siyasi açıdan Arendt’in önemli gördüğü türden bir yalan.

Yalan, politikanın merkezi olabileceği gibi, belirli çizgiler de politikaya zarar verir. Arendt’e göre kaygılanmamız gereken yalanlar, gerçeklerin inkâr edilip alternatif gerçeklerin yaratıldığı etkin yalanlardır. Sahtekârlık, propaganda ve oyunbozanlık, politikanın itici güçleri haline geldiğinde, gerçekler, tutarlı konuşma noktaları ve tutarlı anlatı ihtiyacının gerisinde kalır. Totaliter rejimin özü, bu gerçeklerin ve gerçeklikleri, devletin altında yatan tutarlı kurguyu hesaba katan insanların yok edilmesidir. Totaliter olmayan rejimlerde bile, olayların basitçe başka bir görünüme indirgenmesi, sivil ve bağlantılı politik alanın altında yatan sağduyu ve ortak dünyayı olumsuz etkiler. Politik olasılık, devleti bir araya getiren, yaygın olarak kabul edilen ve ön-politik gerçeklerin devamlılığına bağlıdır.

Sınırsız bilgi çağında, gerçeklerle ilgili eşsiz şüpheler yaşıyoruz. Önde gelen halk figürleri tarafından yapılan her türlü “otoriter” iddia dişimizin kovuğuna bile yetmiyor. Arendt’in gördüğü gibi, gerçekler etrafımızda fikirlere indirgeniyor; fikirler ise gerçekler gibi maskaralıklara. Gerçekler ve fikirler birlikte bulanıklaştıkça olgusal gerçek fikri suya düşer. Sonunda gitgide olgusal gerçeğe olan inanç ve özlem politik argümandan yok olur.

Arendt, yalan söylemenin faydalı olabileceğini ve hatta politikanın özü olduğunu anlamış olsa da, politikada olgusal gerçekliğin kaybının politikaya ve genel olarak insanlığa karşı varoluşsal bir tehdit oluşturduğunun da bilincindeydi. Arendt, “Dünya can çekişse de, adeleti getirelim” fikrine karşı çıkmaktaydı, bunun yerine farklı bir açıklamayı uygun görmekteydi; “Dünya can çekişebilecek olsa da, gerçeği getirelim.” Fikri yeterince açık: dünyanın sonu olsa da gerçekten vazgeçemeyiz! Çünkü gerçeğin kaybı, dünyanın kaybı demektir. Gerçek olmadan ve onun ne olduğunu söyleyemeden ortak bir dünya ve devamlılık yoktur. Gerçek yok olduğunda, dünya bocalar. Yönümüzü kaybederiz. Bizi bir arada tutan, insan dünyamızın istikrarı olan şeyleri  -sağduyu ve ortak varsayım- kaybederiz.

Arendt’in endişesi, gerçek imkânsız olduğunda, yok olduğunda ve dünyamız bocalamaya başladığında ortaya çıkacak olan sonucun “alaycılık” olması. Arendt’e göre;

“Çoğunlukla fark edilmiştir ki beyin yıkamanın en kesin uzun süreli sonucu tuhaf bir alaycılıktır -ki bu, gerçek nasıl kurulursa kurulsun onu tamamen reddediştir.”

Başka bir deyişle, gerçek için yalanların tutarlı ve kesin bir değişiminden gelen tehlike sonuçta galip gelmeyecek –bu ihtimal dahilinde bile değil. Aksine, gerçeğin ortadan kaldırılmasıyla beliren tehlike, “ne olduğunu söylemek” fikrinin mümkün olmadığı alaycılık inancının zaferidir. Alaycılığın anlamı olgusal gerçeklik hissinden aldığımız gerçek dünyadaki yönümüzün boşa çıkmasıdır.

Yazar: Roger Berkowitz
Çeviren: Berfin Çiçek
Kaynak: medium.com/amor-mundi

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. 


Paylaş
Exit mobile version