Türkiye’de felsefe alanında uzun yıllar çalışmış ve “felsefenin bilge annesi” olarak bilinen Prof. Dr. Ioanna Kuçuradi, geçtiğimiz günlerde özgürlük, tabu, felsefe ve Türkiye’nin eğitim sistemi hakkında önemli açıklamalarda bulundu.
Sözcü gazetesinden Edda Sönmez’in sorularını yanıtlayan Kuçuradi, Türkiye’nin insan hakları karnesinin kendisi tarafından nasıl değerlendirildiği sorusuna, “Bir devlet, önleyemediği veya kendi organlarının yaptığı insan hakları ihlalleri için, pek tabiî ki, eleştirilebilir, eleştirilmesi gerekiyor da. Ama bir devlete “öğrenci” muamelesi yapılmasına karşıyım. Türkiye’de insan hakları zikzaklı bir yol izliyor. Korkunç ihlallerin yaşandığı 80’li 90’lı yıllardan sonra, yapılan yoğun çalışmalarla –hükümetlerde insan haklarından sorumlu bir devlet bakanın olması, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunun bu konularla ilgili olarak 1998-2002 yıllarında hazırladığı 10 rapor, 1998-2005 yılları arasında kamu görevlilerine yapılan yoğun insan hakları eğitimi, önemli bazı uluslararası insan hakları belgelerinin imzalanması ve onaylanması gibi–, bazı türden ihlallerin azalmasını bazılarının da ortadan kalkmasını sağladı. Ama bu arada yeni ihlal türleri ortaya çıktı. Kesintiye uğramış olan insan haklarının eğitimini, özellikle de etik eğitimini, ülke düzeyinde, kesintisiz sürdürmek gerekiyor” yanıtını verdi.
“Bilgisizliğin yarattığı sonuçlar yüzünden acı çekiyoruz”
Özgürlük ve Türkiye’deki karşılığı hakkında da konuşan Kuçuradi, Sönmez’in “Neden acı çekiyoruz?” sorusuna, “Kestirme bir cevap verirsem ‘bilgisizlikten’ diyebilirim ve bilgisizliğin yarattığı sonuçlardan. İnsan kendini tutabilen bir varlıktır. Ama eğitimde kişilere kendilerine hâkim olmayı, kendilerini tutabilmeyi öğretmiyoruz. Öğrenenler ise, kendilerini tutmaya ihtiyaç bile duymazlar, yapmamaları gereken şeyleri doğal bir şekilde yapmazlar” diyerek Türkiye’deki genel sorunun bilgisiz bir toplum tarafından yaratıldığını vurguladı.
“Mesleki eğitimden önce ‘insanlaşma eğitimi’ verilmeli”
Türkiye’deki eğitim sisteminin yetersizlikleri hakkında da açıklamalar yapan Kuçuradi, “En temel eksikliklerden biri, olanlarda ve olan bitenlerdeki bağlantıları görememe, söylenen bir cümlenin emplikasyonlarını görememe; başka biri de objeye/nesneye bakmayı öğrenememe. Modüler kafalar oluşuyor böylece. Eğitimimizde eksik olan bir şey de, kişilerin etik yeteneklerini geliştirecek çalışmalardır. Eğitimde, yaratıcı insanlar yetiştirmek istediğimizi söylüyoruz, ama kişilerin etik yeteneklerini geliştirmek için ya bir şey yapmıyoruz, ya da yapınca, ezbere yapıyoruz. Bu sonuncusunun tipik bir örneği, bir saatlik seçmeli bir ders olarak konan ‘değerler eğitimi’dir. 20 dakikalık konferanslarla değer eğitimi yapılamaz. Etik eğitimi yürünecek bir yoldur –öğrencinin bir süre içinde yürüyeceği, öğretmenin de (becerebiliyorsa) yürüteceği bir yol. 12 yıllık temel eğitim herkes için aynı olmalı, yani temel eğitim meslek eğitimi olmamalı. Yalnız üniversite eğitimi değil, meslek eğitimi de ‘insanlaşma eğitimi’ dediğim bu eğitimden sonra yapılmalı” dedi.
“Eğitimde felsefeye yer verirsek 20 yıl sonra farklı bir Türkiye olur”
Türk eğitim sisteminin özellikle felsefe alanında yetersiz kaldığını vurgulayan Kuçuradi, “Bugün eğitimde önemli değişikliklere ihtiyaç görüyorum, öğretmenlerin yetiştirilmesinde de. En büyük ihtiyaç, çocuklarımıza bilgiye dayanarak ve bağlantıları görerek düşünmeyi öğrenmelerine; insanlarımıza da her şeyden önce ölmeyi ve öldürmeyi reddetmeyi öğrenmelerine yardımcı olmaktır. 2003 yılında yaptığım bir söyleşide şöyle demiştim: Dersleri verecek öğretmenleri hazırladıktan sonra, üniversite öncesi öğretimde dört ders verin bize, 20 yıl sonra farklı bir Türkiye olur. Pek dinleyen olmasa da, bu çağrıyı, izninizle, bugün de tekrar edeyim” açıklamasında bulundu.
Kaynak: Sözcü