Popüler televizyon dizisi Mad Men psikanalizi dil getiren birçok sahne içerir. Betty Draper analistinin ofisinde kanepeye uzanır, doktor da sakin bir şekilde onun arkasında oturur. Serinkanlı analist neredeyse hiç konuşmadan, sadece “hmm” ya da “hıhı” sesleri çıkararak dinlerken, Betty günlük düşüncelerini büyük bir ayrıntıyla anlatır ve sürekli çocukluğu hakkında konuşur. Betty seansların yardımcı olduğunu iddia eder. Bu sırada Betty’in kocası Don sabırsızlanmaya başlar ve eşinin terapisinin hızındaki yavaşlık ve duygusal halindeki gözle görülür ilerlemenin yetersizliği hakkında doktora şikâyette bulunur. “Bu bir süreç” der terapist, “sürece güvenmek gerek”.
Mad Men 1960’lı yılları anlatıyor. Psikanalizi, o döneme özel, yerine daha etkin terapilerin geçtiği modası geçmiş bir şey olarak düşünürdüm. Woody Allen bile psikanaliz tedavilerinden neredeyse 20 yıl önce vazgeçti. Ancak Fundamentals of Psychoanalytic Technique: A Lacanian Approach for Practitioners (Psikanaliz Tekniğinin Temelleri: Uygulayıcılar için Lacanyen bir Yaklaşım) adlı kitabında Bruce Fink psikanalizin önemini yeniden tesis ediyor ve psikanalizi aramızdan çok az kişinin anlayacağı ya da kabul edeceği şekilde anlatıyor.
Peki, psikanaliz süreci tam olarak nedir? Ve hedefi neler olabilir? Dr. Fink’in bu harika kitabında bazı şaşırtıcı ve aydınlatıcı cevaplar buldum. Görünüşe göre analizin bir amacı var ve hep düşündüğüm şeyin tam tersi:
“Psikanaliz süreci… tam ifadeyle, nihai açıklamalar veya nihai cevaplar… olmadığı gerçeğiyle yüzleşmeyi içerir. Analiz edilen kişi, hayattaki istikametinin nedenini ve niçinini tekrar tekrar merak etse de -neden bir ebeveynine karşı diğerinin yanında durduğunu, kendisinin neden ebeveynlerinin ondan isteğinin diğer her şeyin içinde o belirli şey olduğunu düşündüğünü, neden birinin onu aşağılamasını kabul ettiğini, neden birinin her dileğine riayet ettiğini, neden geçmişte kendine çok zararlı şeyler yaptığını ve bundan dolayı hayatında ilerleyemediğini- ve de hayatının önemli anlarında ya da dönüm noktalarında yaptığı seçimleri kısmen açıklayan sayısız sebepler bulsa da bazı şeyler hep meçhul kalır, daha doğrusu açıklanamaz.”
Dr. Fink’e göre, psikanalizin amacı, analiz edilen kişiyi bu çocukluk anılarını, temel deneyimleri, karışık dürtüleri ve Freudyen sürçmeleri araştırma yolculuğuna cesaretlendirmektir… Sonunda Cevabı bulma beklentisiyle değil, analiz edilen kişinin en sonunda hiçbir cevabın olmadığını fark etmesini sağlamak için.
“Birinin neden belirli bir yolda olduğu ya da belirli bir şeyi yaptığına dair nihai bir cevap ya da nihai bir açıklama yoktur. Kişinin yaşam istikameti ile ilgili varacağı belirli yorumlar vardır ama son tahlilde hayatı öyledir işte ve kişinin bunu kabul etmesi gerekir.”
Birden psikanaliz bana çok tanıdık geldi. Bana Piaget’in Yapılandırmacı Kuramı’nı, yani doktora çalışmalarımı yaptığım eğitim teorisini hatırlattı. Benzer biçimde yanlış anlaşılan, yanlış uygulanıp gözden düşürülen Yapılandırmacılık, eğitimcileri ilginç sorular sormaya ve çoğunlukla geri çekilmeye sevk eder ki böylece öğrenciler denemeler ve hatalar yaparlar, çeşitli yaklaşımlar denerler ve sonunda bilgiyi kendileri için “yapılandırırlar”.
Evet, öğrenme süreci daha uzun sürer ve ilerlemenin öngörülmesi veya ölçülmesi daha da zordur, ancak ortaya çıkan bilgi, öğrencinin kendisinin bir parçası olarak derinden sahip olduğu bir şey olur.
“Nihai cevabı bulmaya yönelik inatçı ısrar, suçu şartlara atmayı veya diğer insanları suçlamayı sürdürme yönünde libidinal bir yaklaşım önerir. Oysa birçok vakada şartlar ya da diğerlerinin eylemleri sadece belli bir yere kadar durumu açıklar ve en sonunda analiz edilen kişi hayatının o şekilde gelişmesinde kendisinin de rolü olduğunu, hatta önemli bir rolü olduğunu kabul eder.”
(Şimdi, bu sebepten dolayı mı Woody Allen’ın terapiyi bıraktığını merak ediyorum. On yıllar süren psikanalizden sonra, belki de sonunda kendiyle barışıp kendini kabul etmeyi başardığını düşünmek hoş olur.)
Dr. Fink zorlu bir konuyu açık bir dille açıklıyor. Kitabı, yavaş okunacak ve üzerinde etraflıca düşünülecek bir kitap. Her bölüm düşünmeye değer fikirler barındırıyor; sadece analiz sürecinden değil, aynı zamanda insan doğasının kendisinden de bahsediyor.
Dinleme ve İşitme başlıklı ilk bölüm, sadece Freudyen olmaya hazırlananlar için değil bizler için de paha biçilemez, kusursuz ve derin. “Genellikle dinlemede çok kötüyüz” diyor Dr. Fink, “özellikle iyi birer dinleyici olmak için çok çabalarken daha da kötü oluyoruz.”
“… alışılmış dinleme şeklimiz aşırı derecede ben merkezlidir -kendi benzer yaşam deneyimlerimiz, kendi benzer duygularımız, kendi bakış açılarımız… “Ne demek istediğini biliyorum”, “Evet”, “Seni anlıyorum”…”Canının ne kadar yandığını biliyorum” gibi şeyler söyleriz… bizim gibi görünen bu başkaları için sempati ya da empati hissederiz…”
“…alışılmış dinleme şeklimiz başkasının farklılığını dikkate almaz ya da reddeder. Başkası tarafından anlatılan hikâyeyi benzersiz yapan, yalnızca o kişiye özgü yapan kısımları nadiren dinleriz. Farklılıkların üstesinden gelmek için acele ederiz ve hikâyeleri özdeş değilse de benzer hale getiririz.”
Fink, empati kurmak adına ortak bir zemin bulmak için acele ederken diğer insanın ifade etmeye çalıştığı yeni, farklı, yabancı düşünceleri, deneyimleri ve duyguları sık sık kaçırdığımızı söylüyor. Bağlanma çabalarımız genelde geri teper ve sonunda diğer kişi kendini dinlenmemiş, yanlış anlaşılmış ve yalnız hisseder.
Dr. Fink, Lacanyen perspektifiyle ilgili bir uzman olsa da kitabı, Lacan hakkında daha önce bilgi sahibi olmayan ve genel olarak psikanaliz hakkında biraz ön bilgi sahibi olan okuyuculara yönelik olarak yazılmış. Kendini (utanarak) Ön Bilgi Ölçeğinin Psikanaliz Cahili ucunda gören, bu işin uygulayıcısı olmayan biri olarak, Fundamentals of Psychoanalytic Technique: A Lacanian Approach for Practitioners adlı kitabın zorlayıcı, aydınlatıcı ve son derece değerli olduğunu düşünüyorum. Kesinlikle benim için anlaşılması zordu ama iyi anlamda.
Psikanalizle ilgili bende soru işaretleri uyandıracak kadar yeni bilgiler edindim. Örneğin psikanaliz “psikoloji” midir? Yoksa farkındalık, meditasyon, felsefe ve maneviyat gibi kişisel iç görünün diğer komşu alanlarında mı yaşıyor? “Nevrozlarımızı” zayıflatmasa bile hepimiz psikanalizden faydalanabilir miyiz?
Başlığı her ne kadar belirli bir konuyla ilgiliymiş izlenimi uyandırsa da Fundamentals of Psychoanalytic Technique: A Lacanian Approach for Practitioners geniş kitleler tarafından okunmayı hak ediyor.
Yazan: Leigh Pretnar Cousins
Çeviren: Zeynep Gerçekoğlu
Kaynak: PsychCentral