Paylaş

Richard Dawkins’i on yıllardır tanırım. Bunu dost olduğumuz anlamında söylemiyorum ama yollarımız pek çok kez kesişmişti. Bir keresinde onu Tennessee Üniversitesi’nde konuşma yapması için çağırmıştım, bir diğerinde ise ikimiz de kozmolog Sean Carroll’ın düzenlediği “Natüralizmi İlerletme” konulu ufuk açıcı sempozyuma katılmıştık. Dawkins ile hiç aynı fikirde olmadım. Evrim hakkında dile getirdiği meşhur “bencil genler” görüşünü epey sığ buluyorum. İleri sürdüğü etkili mem (1) kavramının yanıltıcı bir metafordan fazlası olmadığı kanısındayım. Bence yaptığı din eleştirisi de inceliksiz ve geçersiz.

Gelgelelim bana kalırsa Dawkins’in yıllar boyunca gösterdiği en rahatsız edici tutumu, son derece saf bilim görüşü yanında felsefeye karşı yaptığı acımasız eleştirileriydi. Ve geçtiğimiz hafta sonu (2) bunu tekrarladı. Pazar sabahı gözlerimi açtığımda şöyle bir tweet ile karşılaştım:

“Bilim sosyal bir kurgu değildir. Bilimin doğruları toplumlar olmadan önce de doğruydu; tüm felsefeciler öldüğünde de doğru olacak; hiçbir felsefeci doğmadan önce de doğruydu; zihnin hatta trilobit (3) ve dinozor zihninin bile olmadığı zamanlarda da doğruydu.”

Şimdi, aslında meşhur insanların tweet’lerine bile cevap vermekle uğraşmam. Onlar hakkında, şu anda okuduğunuza benzer bir makale yazmışlığım da pek nadirdir. Fakat Dawkins çok itibarlı bir yazar olduğu ve yazdığı şeylerin hem felsefeye hem de bilime zarar verme ihtimali çok yüksek olduğu için bu sefer yazıyorum.

Gelin, Dawkins’in görüşündeki çeşitli sorunları incelemek için cümle cümle ilerleyelim. “Bilim sosyal bir kurgu değildir.” Maazallah. “Sosyal kurgu” ifadesi Dawkins gibiler için epey kötü anlamlara geliyor. O da bunun anlamını bütünüyle gelişigüzel, uydurmaca, deneyimsel gerçeklikten tamamen bağımsız bir şey olarak yorumluyor.

Oysaki felsefeci Helen Longino, bilimin insanlar tarafından yürütülmesi sebebiyle tartışmasız sosyal bir faaliyet olduğunu oldukça anlaşılır bir şekilde açıklıyor. Bu da kaçınılmaz olarak bilimin, güç yapılarının da dâhil olduğu sosyal yapılar ile nitelendirildiğini gösterir. Bilim sadece laboratuvar deneylerini ya da parçacık hızlandırıcıları değil aynı zamanda araştırma burslarını, profesörlükleri, üniversiteleri ve benzerlerini de içerir. Bu da Dawkins’in görüşünün aksine, bilim ürünlerinin kendisinin de (dünya ile ilgili bilgilerin) gelişigüzel olmadığı anlamına gelir. Öte yandan Dawkins’in kabul ettiği saf görüş dışında da bilimde pek çok şey olduğunu belirtir. Dawkins bir keresinde şakayla karışık kendisini Aydınlanma’nın oğlu saydığını söylemişti. Ben de öyleydim ama ergenliğimde. Sonrasında büyüdüm ve insan bilgisine dair gitgide daha incelikli bir görüş geliştirdim.

“Bilimin doğruları toplumlar olmadan önce de doğruydu.” Bu oldukça özensiz bir ifade. Onun asıl kastettiği şey bilimin çalışmakta olduğu dünya hakkındaki gerçeklerin muhtemelen zihinden bağımsız olduğudur. Galileo teleskobunu gezegene hiç doğrultmamış olsaydı da Satürn’ün halkaları olurdu. Ancak burada dikkate alınması gereken iki önemli konu var. İlkin, bilim insanlarının deneysel kanıtları yorumlama şekli zamanla değişmektedir. Galileo ilk başta Satürn’ün halkalarının uydular olduğunu düşünmüştü çünkü daha önce kimse bir gezegenin etrafında halkalar görmemişti. Aynı veriye bakarak yerbilimciler bir zamanlar kıtaların sabit olduğunu söylemişlerdi. Oysa şimdi hareket ettiklerini düşünüyorlar. Fizikçiler atom altı dünyayla ilgili sürekli fikir değiştiriyorlar. Bilim de bu şekilde ilerler zaten. “Doğru” kelimesiyle ne kastedilirse edilsin bilim en iyi ihtimalle insan faaliyetine benzetilebilir. Bu değişmez ve daimî bir şey değildir çünkü doğru da bir insan kurgusudur.

İkinci olarak, Dawkins burada – eminim ki farkında olmadan – dayanaksız ya da hiç değilse daha önce savunulmamış pek çok felsefi varsayımda bulunmuş. Özellikle de felsefecilerin doğruluğa uygunluk kuramı (4) dedikleri şeyi destekliyor gibi görünüyor ki Dawkins, bunun ortaya atılan tek teori olmadığının ve buna, deneysel, yani “bilimsel” olarak bizi doğruya ulaştırabilecek en uygun yol diyemeyeceğimizin farkına vardığı ölçüde iyi bir şey. Dahası, dünya hakkındaki gerçeklerin hakikaten değişmez ve insan (ya da trilobit ve dinozor) zihninden bağımsız olup olmadığını da tam anlamıyla bilmiyoruz. Bana kalırsa bu, idealizmin, varoluşun ontolojik bir anlatımı olduğunu reddetmem kadar mantıklı bir varsayım. Ancak tekrar ediyorum; benim görüşüm (ve Dawkins’in görüşü) için hiçbir bilimsel kanıt sağlayamam. Felsefi açıdan savunabilirim, o ayrı.

“Tüm felsefeciler öldüğünde de doğru olacak.” İşte Dawkins’in felsefecilere saplamasını beklediğimiz mızrağın ucu göründü. Sorununun ne olduğundan emin değilim ancak şüphesiz, bilimi popülerleştiren ünlü kişiler arasında yalnız değil. Bu isimlerin arasında felsefe konusunda kara cahil olmasına rağmen bu konuda ahkâm kesmeden duramayan Neil deGrasse Tyson ve Lawrence Krauss da bulunmakta. “Bilim Adamı” Bill Nye da aynı cenahtaydı ancak durum ona açıklandığında fikrini değiştirdi. Kendisine tebrikler.

Dawkins ve arkadaşları, hiçbir doğrunun olmadığı, tamamıyla fikirden oluşan kötücül düşünce olarak yorumladıkları “postmodernizm” konusunda donkişotluk yapmaya kararlı görünüyor. Bu muhtemelen postmodernistlerin tam olarak söylemek istediği şey değil ancak bu savaş 1990’larda zaten kazanılmıştı. Günümüze gelin artık. İnsan Dawkins, Tyson, Krauss ve başkalarına karşı son derece merhametli olsa, onların postmodernizm konusundaki açıklamalarını kabullense bile bu düşünce tarzı büyük çoğunluğu bilim felsefecileri tarafından hâlihazırda çürütülmüş olan, felsefenin yalnızca küçük bir bölümünü kapsıyor. Biz senin müttefikiniz be adam, düşmanın değil.

Tweet ’in geri kalanı ilk bölümün açıklaması, bu nedenle olduğu gibi bırakacağım. Pekâlâ insan yüce gönüllü bir anında Dawkins’in “bilim” diyerek sosyal faaliyet ve yapılarını değil de yalnızca bu gibi faaliyetlerle durmaksızın ortaya çıkan bilgi külliyatını kastettiğini varsayabilir. Ancak bu da son derece baştan savma olur ve dolayısıyla seçkin bir bilim yazarı için kabul edilemez. Ayrıca, Dawkins’in bilim ve felsefeye karşı tutumuna dair bildiğimiz hiçbir şeye de uymazdı. Bu nedenle, burada yüce gönüllülük etmeye niyetim yok.

Buradaki sorun şu: Dawkins (ve Tyson ile Krauss) elbette sadece sosyal medya ile değil ama yazıları ve toplum önüne çıkması sayesinde de geniş bir platforma sahip. Kendisi 20. yüzyılın sonu ile 21. yüzyıl başının en tanınmış halk entelektüellerinden ve bilim yorumcularından birisi. Bu da demek oluyor ki işleri doğru yapmak konusunda çok büyük bir sorumluluğu var. Bu sadece entelektüel değil aynı zamanda ahlaki bir sorumluluk. Bu nedenle o ve Aydınlanmanın saf çocukları olan dostlarının ister pazar sabahında bir tweet ister kocaman bir kitap olsun ne zaman saçma sapan şeyler yazarsa ağzının payını alması gerekir.

Dawkins’in eski ezeli rakibi evrim biyoloğu olan ve bilimi halka sevdiren Stephen Jay Gould, bilim ve felsefenin (ve tabii ki daha kapsamlı bakacak olursak tüm bilimler ve beşeri bilimlerin) birbirini karşılıklı etkilemesi gerektiğini, kısır tartışmalardan uzaklaşıp (açık konuşmak gerekirse bazı felsefecilerin de tartışırken böyle bir eğilimi olmalı) bunun yerine dünyayı  daha iyi anlayabilmek (bilim) ve dünyada daha iyi yaşayabilmek (felsefe) için birlikte hareket etmesi gerektiğini söylemişti.

Not: Ertesi gün eleştiri yağmuruna tutulduktan sonra Dawkins yeni bir tweet attı.

“AÇIKÇA GÖRÜLÜYOR Kİ ‘bilimin doğruları’ derken bilim insanlarının flojiston (5) ve benzeri herhangi bir tarihi dönemdeki inançlarından DEĞİL bilimin bulmayı amaçladığı gerçek dünyanın doğrularından bahsetmiştim. Ben yalnızca postmodern çokbilmişler tarafından inkâr edilen nesnel gerçeklik diye bir şeyin olduğundan bahsediyordum.”

Her şeyden önce, ÇİRKİN BÜYÜK HARFLER kullanarak paçanı kurtarmaya çalışmana bakmaksızın söylüyorum: Hayır, açıkça görülmüyor. Ayrıca, yukarıda da açıkladığım üzere “doğru” da doğada öylece bulunan bir şey değil, insani bir kavram. Bu gibi kavramların var olan şeylerle uyuşması için çabalıyoruz ancak durum hakikaten böyle olsa bile açıkça görülür olmaktan her türlü uzak. İkinci olarak, çoklu evren (6) gibi modern örnekler yerine flojistonu eleştirmen ilginç. Mesele şu ki bilim; yanılması mümkün, önyargılı, açgözlü ve daha bir sürü özelliği olan insanlar tarafından yapıldığı için büyük bir ölçüde sosyal bir kurgudur. Üçüncü olarak da gördüğümüz üzere “nesnel gerçekliğin” varlığı bilimsel bir olgu değil felsefi bir varsayımdır. Son olarak, tabii ki laf yine postmodernistlere geliyor.

Dipnotlar:

(1) İngiliz evrimci biyolog Richard Dawkins’in Gen Bencildir kitabında ileri sürülen taklit yoluyla yayılan kültürel bilgi birimidir. Dawkins’e göre nesiller değiştikçe, kültürel ve sosyal içerik bir sonraki nesle memler tarafından aktarılmaktadır. Bu tıpkı biyolojik içeriğin DNA tarafından aktarılması gibidir. Fakat memler, DNA gibi mikroskop altında görülebilen somut bilgi kodları değil, soyutturlar. Ezgiler, düşünceler, sloganlar, moda, mimari, mem örnekleridir. (ç.n.)

(2) Dawkins’in 6 Mart 2021 tarihinde attığı tweet’ten bahsediliyor. (e.n.)

(3) Trilobitler, Dünyamızın antik sularında 520 milyon yıl kadar önce yaşamış olan ve dinozorların evrimleşmesinden çok önce soyları tükenen hayvanlardır. (ç.n.)

(4) Geleneksel bilgi tanımının üç koşulundan ilki olan Doğruluk Koşulu, geleneksel olarak gerçeklik ya da olguya uygun olma anlamına gelir. Uygunluk ya da mütekabiliyeti ölçüt olarak alan doğruluk anlayışına göre, düşündüklerimizin ve söylediklerimizin içeriği eğer bir doğruluk ve bilgi değeri taşıyacaksa, ifade ettiği gerçekliğe uygun olmalıdır. (ç.n.)

(5) Flojiston teorisi, flojiston adındaki ateş elementinin cisimlerdeki yanma sırasında salındığını iddia eden günümüzde geçerliliğini yitirmiş bir teoridir. (ç.n.)

(6) Çoklu evren; birbirinden farklı, gözlemlenebilir evrenlerin varsayımsal toplamıdır. Çoklu evren kavramıyla genellikle bilinen gözlemlenebilir evrenin potansiyel farklı sürümleri ve dolayısıyla farklı tarihçeleri (geçmiş ve gelecekleri) kastedilir. (ç.n.)

©® Düşünbil (2021)

Yazar: Massimo Pigliucci
Çeviren: Feyza Nur Okut
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: figsinwinter.medium.com


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com