• 9 Temmuz 2021
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Britanyalı matematikçi ve filozof Alfred North Whitehead’e göre, tüm bir batı felsefesi “Platon’a düşülmüş bir dipnottan ibarettir.” Felsefî yaşamına henüz gençlik yıllarındayken Sokrates’e tutkun bir öğrenci olarak başlayan zeki Yunan filozof Platon, felsefî düşüncenin iki bin yıldan fazlaya tekabül eden bir döneminin temelini atmıştır. Devlet eserini de içeren Diyaloglar’ının okunması, Atina’da kurduğu –modern üniversitelere de rol model olmuş – Akademi’nin öğrencilerine olduğu kadar, işini hakkıyla yerine getirmek isteyen günümüz felsefe öğrencileri için de elzem görülür.

Peki, tam olarak kimin nesiydi Platon?

Kollutoslu (1) Platon İ.Ö. 428 yılı civarında, Atina’nın Altın Çağı’nın sönükleşmeye başladığı bir dönemde dünyaya gelir. Henüz gençken Sokrates’le yolu kesişir; onun, yönelttiği keskin sorularla politikacıları ve hayat kadınlarını benzer şaşkınlıklara düşürebildiği – günümüzde Sokratik Yöntem olarak anılan – kışkırtıcı sokak filozofluğundan etkilenip, yakın bir takipçisi olur.

Atina, hasmı Sparta ile girdiği Peloponez Savaşı’ndan feci bir yenilgiyle ayrıldığında Platon henüz yirmili yaşlarındaydı (ki kendisi az bir süreliğine de olsa, Atina’da kılıç kuşananlardan olmuştur). Savaştan sonra kendine politik bir kariyer yolu çizer. Ancak yozlaşmış liderler ve hem kahramanı hem de akıl hocası Sokrates’in trajik infazı gibi nedenler buna dair yeşeren hevesini söndürür. Kendini zamanla, ancak “doğruca yapılacak bir felsefenin” insanlığın tüm acılarına merhem olacağı ve adaleti sağlayacağı düşüncesine adar.

Tüm bunlardan sonra hedefini eğitim üzerine odaklar: Pisagorcu matematikçilerin derslerine katılır. Sicilya, İtalya ve Mısır boyunca gezintilere çıkar. Nihayetinde otuzlu yaşlarının başında Atina’ya geri gelir ve bir koruyu yerleşke belirleyerek Akademi’yi kurar. Kapılarını hem kadınlara hem erkeklere açan bu eğitim merkezi, Yunanca konuşan dünyanın yetenekli ve parlak kişilerini – ki bunlara genç Aristoteles de dâhildir – matematik ve doğa felsefesi öğretmek adına bünyesinde toplamaya başlar.

Platon hiç evlenmez; çocuk sahibi de olmaz. Seksenli yaşlarının başında hayata gözlerini yummuş olsa da keskin ve zorlayıcı otuz diyaloğunda beliren büyüleyici düzyazıları ve düşünce uyandıran soruları vesilesiyle hâlâ aramızda yaşamaya devam etmektedir.

Diyaloglar Ne Sunuyor?   

Platon’un diyaloglarını okumak, çekici ama düzensiz bir sohbete kulak misafiri olmak gibidir. Sokrates’in başrol oynadığı birer entelektüel dramaymışçasına kurgulanmışlardır. Öyle ki Sokrates, Atinalı dostlarını sataşır bir tavırla soru yağmuruna tutar ve cevap vermek mecburiyetinde bırakır. Böylece ulaşılması basit gibi görünen hakikatlerin ne denli belirsiz olabileceklerini gözler önüne serer.

Erken dönem diyalogları yüksek oranda, ardında hiçbir yazılı eser bırakmamış Sokrates’in düşüncelerini barındırır. Platon’un kendi fikirleri daha çok orta ve geç yaşlarında verdiği çalışmalarda belirir. Platon okuyucusuna karşı felsefeyi, tıpkı Sokrates’in etrafındakilere yaptığı gibi, baştan savma ve üstü kapalı bir şekilde aktarmaz; fakat ondan, yaptığı göndermeler doğrultusunda, kendi çıkarımlarında bulunmasını ister.

Nitekim St. Louis’deki Washington Üniversitesi’nden felsefe profesörü Eric Brown da bu konu hakkında şöyle der: “Platon yazdığı diyaloglarda ‘İşte sorun burada, çözümü de budur; dediğimden caymayın.’ diye salık vermez. İnsanlara felsefe yapmaları ve düşünmeleri için ilham vermeye çalışır. Yazdığı diyaloglar tam da bunu yapar: Ortaya birçok açık uçlu soru dökerler ve her konuyu da bir sonuca bağlamazlar. Bana sorarsanız, Platon’un yüzyıllar sonrasında bile hâlâ okunuyor olmasının nedenlerinden birisi budur: Ardında, biz okuyucular için ilham kaynağı olabilecek birçok eser bırakması.”

Yine de Platon’un temel, değişmez bir öğretisi de yok değildir: “Formlar” Teorisi. Buna göre, fizikî duyumlarımızla algılamakta olduğumuz bu evren kusurludur; fakat ayrıca kendinde kusursuz ve ebedî formlar barındıran, algımıza aşkın bir evren daha vardır. Bu kusursuz formlar güzellik, eşitlik, varlık ve bilgi gibi soyut ideallerdir.

İşte bu öğretiye bin yıldır Platonizm; benimseyegelmiş filozoflarına da Platoncu denmiştir.

Brown şöyle diyor: “Platonizme göre duyusal olarak algılanamayan, ulaşılması ancak düşünceyle mümkün olan soyut gerçeklikler, nedenler ya da ilkeler vardır. Eğer bunlara erişebilirsek dünyayı daha iyi anlar, daha iyi bir hayat süreriz.”

Şölen ve Devlet   

Platon’un Şölen ve Phaidon’u da içeren diyalogları, muhteşem birer okuma sunar bizlere. Şölen diyalogunda aşkı, kendi adıyla anılan “Platonik Aşk (2)” kapsamında (ki kendisi bu tamlamayı hiç kullanmamıştır), basit cinsel ilişkilerden uzak ve daha incelikli bir mahiyette ele alır. Bayağı Eros’u (3), Tanrısal Eros’tan ayırır. Buna göre Tanrısal Eros kişiyi, bedensel zevklerin (Bayağı Eros’un) ötesindeki Yüce Güzellik’e bağlar ya da onu ruhsal şeyler üzerine düşünmeye sevk eder. Phaidon adlı diyaloğunda da ruhun doğasını ele alır. Eserleri arasında en çok okunan ise tartışmasız Devlet’tir.

Brown şöyle diyor: “Devlet birçok alana değiniyor. Öyle ki okurken Platon’un bazen politika, bazen de ruh hakkındaki düşüncelerine ulaşabilir; iyi bir hayatın nasıl yaşanacağı ve dünyanın anlamına dair fikirler edinebilirsiniz.”

Yine Devlet’te Platon, pek cüretkâr birçok öneri sunar: ideal bir devlette yönetimin erdemli filozof-krallar ya da kraliçelere verilmesi gibi. Brown’a göre Platon’un böylesi önerilerde bulunmuş olmasının apaçık nedeni, okuyucularının felsefî yanlarını uyandırmak istemesidir.

Devlet’in provokatif dili bile isteye kullanılmıştır. Yoksa filozoflarca yönetilmeyecek her devletin kötü yönetileceğini savunmak, hâlihazırda saçmalıktır.”

Mağara Alegorisi

Devlet’te en göze çarpan pasajlardan birisi, şüphesiz Sokrates’in uzun uzadıya anlattığı mağara alegorisidir. Bu alegoriye göre bir grup insan, hayatları boyunca sadece zayıf bir ateşin ışığıyla aydınlatılan karanlık bir mağarada, ayakları zincire vurulu tutsaktır. Dünyaya dair bildikleri tüm şey, bu zayıf ateş aracılığıyla duvara yansıyan gölgeler ve mağarada yankılanan karmakarışık seslerden ibarettir.

Bu tutsaklardan birisi mağaradan kaçmayı başarır ve dışarıda bambaşka bir gerçeklik olduğunu keşfeder. Öyle ki güneşin parlaklığı gözlerini yakarcasına kamaştırır. Yine de bu acının, hakikate ulaşabilmek için çekilmesi gerektiğini düşünür. Mağaraya geri dönüp diğer tutsak arkadaşlarını da serbest bırakmak ister. Hakikatin dışarıda olduğunu anlatır onlara. Fakat alaya alınır ve öldürülmesi kararlaştırılır. Sonuçta onların yüce gölgelerine dil uzatmıştır.

Bu alegoriyle Platon yine, bizlerin kısıtlı algılarına aşkın gelen bir hakikatin var olduğunu vurgular. Brown’a göre mağara alegorisi özellikle eğitimin gerçek doğası ve işlevine değinir.

Brown şunları söyler: “Gerçek eğitim, sizleri bilgiyle dolup taşıran değil, ruhunuzu bir dönüşüme tabi tutmanızı, değerlerinizi tekrar gözden geçirebilmenizi sağlayandır. Platon’a göre de gerçekten eğitimli bir kişi olabilmek için dünyayı yalnızca size göründüğü gibi anlamlandırmayı ve diğer insanların neyin değerli olduğuna dair fikirlerine bağlı kalmayı bırakmanız, salt görünüşlerin ötesindeki şeyi aramaya başlamanız gerekir.”

Platon’un Mirası

Brown hâlâ Washington Üniversitesi’nin her eğitim-öğretim döneminde Platon üzerine dersler veriyor. Söylediğine göre öğrenciler de Platon’un – bilmek nedir, nasıl yaşamalı gibi – büyük sorular soran diyalogları vesilesiyle zihinlerinin ufkunu genişletmeye devam ediyorlar.

Son olarak yine Brown’a kulak verelim: “Platon zamansız, hâlâ sormaya değer olan birçok soru bırakmıştır ardında. Ayrıca bu soruları ‘nasıl felsefe yapmalı ya da felsefe yapmaya nasıl başlanır’a en iyi yazılı birer cevap olacak şekilde, provokatif ve cazip bir yolla sunmuştur. İşte bu iki neden Platon’u her daim önemli kılacaktır.”

 Dipnotlar:

  1. [Κολλυτός] Atina’daki bir yerleşke. (ç.n.)
  2. Burada şuna dikkat etmeliyiz: Bizim kültürümüze, nasıl oldu bilinmez, Platonik Aşk “karşılıksız aşk ve buna duyulan acı” manasında geçmiştir, fakat bu yanlıştır. Platon hiçbir diyaloğunda, böylesi bir insanî aşkla anılacak bir çıkarımda bulunmamıştır. Platonik Aşk ilahî, mistik veya ideal olana, hâlihazırda karşılık beklemeksizin duyulan aşkı temsil eder. Örneğin Avrupa dillerinde bu tamlama, asla bizdeki manasıyla kullanılmaz ki bunu, çevirimizin orijinal dilindeki kaynağına giderseniz rahatlıkla anlayabilirsiniz. (ç.n.)
  3. “Bayağı Eros”u, “kaba, müstehcen, fizikî ya da geçici birliktelikler” için kullanır. (ç.n.)

©® Düşünbil (2021)

Yazar: Dave Roosa
Çeviren: Hüseyin İstanbullu
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: history.howstuffworks.com


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com