“Güzellik, içinde her zaman bir nebze tuhaflık barındırır…kendisine güzellik olarak anılma hakkı veren basit, istemsiz, bilinçsiz bir tuhaflık.”
Ralph Waldo Emerson, 1855’de güzelliğin ne olduğuna ve bizi nasıl büyülediğine kafa yorarken, “Çirkinliğin sırrı, düzensizlikte değil, fakat, yavan olmakta yatar,” diye yazmıştı. Aynı yıl, Atlantik’in öbür tarafında, sanatın felsefeyle kesiştiği noktada, başka bir saray şairi, aynı konuyu aynı açıdan çözmeye çalışıyordu.
1855’deki Paris Dünya Fuarı hakkındaki bir makalede;- ki, Baudelaire: Sanat ve Edebiyata dair seçilmiş yazılar (halk kütüphanesi) da bulunabilir- büyük Fransız şair, deneme yazarı ve eleştirmen Charles Baudelaire (9 Nisan 1821-31 Ağustos 1867) düzensizliğin ilginçliğinin neden tam da güzelliğe cazibesini veren şey (unsur) olduğuna dair zarif bir çerçeve oluşturdu.
Baudelaire’in portresi Emile Deroy, 1844
Baudelaire der ki,
“Güzellik, içinde her zaman bir nebze tuhaflık barındırır. Tuhaflığın, planlı, soğuk bir formunu kast etmiyorum. Öyle bir durumda bu, hayatın raylarına atlayan korkunç bir şey olurdu. Ben bunun her zaman belirli ölçüde tuhaflık içeren, içinde, basit, istemsiz, bilinçsiz bir tuhaflık barındıran bir şey olduğunu kast ediyorum. Ve tuhaflığın bu şekli, ona güzellik olarak anılma hakkını veriyor. Bu onun damgası, onun özel niteliği. Şimdi bu önermeyi tersine çevirin ve basmakalıp bir güzelliği hayal etmeye çalışın! Ve bu, çevreye, iklime, sanatçının ırkına, dinine ve mizacına bağımlı, iyileştirilmiş, ütopik kurallarca düzeltilmiş, küçük bir tapınakta icat olunmuş ya da gezegenin bir köşesinde öğrenilmiş, gerekli, direngen,sonsuz çeşitli tuhaflık, sanatın kendisine ölümcül bir zarar vermeden nasıl kontrol edilebilir? Tuhaflığın, bireyselliği sanatta aktif bir güzellik(ki bu karşılaştırmanın kesinliği onun bayağılığını mazur gösterir) olmadan- ki bu, aşçılıkta tadın ve çeşnilendirmenin rolüne benzer- oluşturan ve tanımlayan bu unsuru, eğer bireysel yararlılık veya içerdikleri besleyici değer dereceleri öngörülebilirse, yiyecekler, birbirlerinden sadece dilde yarattıkları fikirle ayrılırlar.”
Aynı ciltten başka bir makalede Baudelaire, güzellik kavramına, aşçılık metaforunun bakış açısından yola çıkarak tekrar değinir:
“Güzellik,niceliğinin belirlenmesi ifrat derecede zor olan daimi, sonsuz bir unsurdan ve eğer isterseniz, zincirleme olarak veya tek seferde, yaşı, biçimleri, ahlakı, duyguları olacak göreli, ikincil bir unsurdan ibarettir. Ki, ilahi kek üzerindeki, eğlenceli, baştan çıkarıcı, iştah açıcı bir pudra olarak tanımlanabilecek bu ikinci unsur olmadan, birinci unsur, bizlerin sindirim ve takdir yetilerimizin ötesinde, insan doğasına adapte olamamış, ona uygun olmayan bir yapıdan ibaret olacaktır. Bu yüzden, bu iki unsuru içermeyen bir güzellik parçasına işaret eden herkese meydan okuyorum.”*
Bu, tamamen vazgeçilmez Baudelaire özel bölümüne ek olarak, sanat ve edebiyat üzerine seçilmiş yazılar, Susan Sontag’dan güzelliğe karşı ilginçlik üzerine, şair ve filozof John O’Donohue’den güzellik ve arzu üzerine, Ursula K. Le Guin’in güzelliğin gerçekte ne olduğu üzerine ve Frida Kahlo’nun aşkın güzelliği nasıl arttırdığına dair yazılarını okuyabilir sonra da Baudelaire’in zamansız, keskin ve oturaklı,ayrıcaklı ve güçlülere yazdığı sanatın politik ve insancıl gücü hakkındaki açık mektubu yeniden gözden geçirebilirsiniz.
Yazar: Maria Popova
Çeviri: Zeynep Şenel Gencer
Kaynak: Brain Pickings