Boethius, Henry David Thoreau, Antonio Gramsci, Martin Luther King, Jr… Birbirinden tamamen farklı bu düşünürler aslında ortak bir geçmişe sahipler: Onlar ki en tutkulu ve güçlü eserlerini bir hapishane hücresinde kalırken verdiler. Elbette isteyen, aralarındaki başka benzerliklere de işaret edebilir; fakat yine de isimleri anılınca ilgili okurların aklına ilkin, bu yazın ortaklığı gelir.
Öte yandan, yirminci yüzyıl felsefî ve entelektüel çevrenin muhtemelen en tanınmış kişilerinden Bertrand Russell’ın 1918 senesinde ve kırk üç yıl sonra 1961 yılında Brixton Hapishanesi’nde geçirmiş olduğu tutukluluk süreçleri, pek çarpıcı yazın hayatında oldukça az rol oynamıştır – parmaklıklar ardında kayda değer onlarca felsefî eser vermiş olmasına rağmen.
Çalışmaları üzerinde yetkinleşmiş akademisyenler bile Russell’ın hapishane yazıları hakkında (büyük bir çoğunluğuna erişilemediğinden) çok az şey bilmekteydi. Şimdilerde ise Erica Balch, McMaster Üniversitesi’nin Brighter World adlı bloğunda bununla ilgili bir gelişme duyurdu: “Russell’ın, bir bölümü McMaster’ın Bertrand Russell Arşivi’nden elde edilen hapishane mektupları, Bertrand Russell Araştırma Merkezi tarafından geliştirilen yeni bir dijitalleştirme projesiyle ilk defa çevrimiçi erişime açıldı. Detaylı ek açıklamaların ve metinlerin eklenmesiyle tamamlanan proje, bir zamanlar pek az görüntülenebilmiş bu materyalleri dünyanın dört bir yanındaki akademisyenlere ulaştırmış durumda.”
Russell, hayatı boyunca özgür düşünceyi savunarak savaş karşıtı coşkulu kitaplara, denemelere imza atmış, dersler anlatmış; hapishane hücresinde yaşamayan insanlar için tutkulu ve güçlü birçok yazının yazmıştı. Ancak parmaklıklar ardına girince “o zamanki sevgilisi Bayan C
00ve bir aristokrat olan eski sevgilisi Bayan Ottoline Morrell’e” hitap ettiği kişisel mektuplara ve meslekî yazılara ağırlık verir. Gelgelelim bu, hapishane yazılarının arka planda kalmasına yol açan nedenlerden de birisidir.
McMaster Üniversitesi’ndeki Bertrand Russell Araştırma Merkezi’nde Kıdemli Araştırma Görevlisi olarak çalışan Andrew Bone, bu mektuplardan yüz beş tanesi hakkında “20. yüzyıldaki önemli halk figürlerinin gizli kalmış düşüncelerine ve Russell’ın özel hayatının farklı açılarına yeni bir ışık tutacaklardır” der. Balch ise bu mektupların çoğu hakkında ayrıca şuna değinir: “Gizlice yazılıp, dışarıya Russell’ın arkadaşları tarafından kitapların kesilmemiş sayfalarına saklanarak çıkarılmışlardı.” Zira Russell’ın haftada yalnızca bir mektup hakkı vardı ki bunu da hapishane yazıhanesinde ve Brixton müdürünün isminin baş harflerini yazarak kullanabilirdi ancak.
Hayatı boyunca barışsever bir tavır takınan Russell ilk kez 1918 yılında, Amerika’nın Birinci Dünya Savaşına katılmasına karşı gelen bir konuşma yaptığı için tutuklanır. Daha sonra otobiyografisinde bu tutuklulukla ilgili “Hapishaneyi kendime birçok açıdan uygun bulmuştum,” der ve şunları ekler: “Zira burada davetsiz misafirler, yükümlülükler, verilmesi gereken zor kararlar ya da çalışmamı sekteye uğratacak diğer şeyler yoktu. Böylece sayısız okuma yapmış ve ‘Introduction to Mathematical Philosophy’ adlı kitabı yazmıştım. (…) ve ‘Zihnin Analizi’ için de çalışmalara başlamıştım” –bahsi geçen “Zihnin Analizi” adlı çalışmayı tamamlayamamıştır. 1961 yılında 89 yaşındayken de Londra’da katıldığı nükleer karşıtı gösteriler yüzünden yedi günlük hapis cezasına çarptırılır.
Ayrıca cezası başladıktan dört gün sonra kardeşi Frank’e yazdığı bir mektupta, “sorumluluklardan kurtuluşu” olacak bu yaşamı iple çektiğini belirtmesi hiç de şaşırtıcı değil. Nitekim Bertrand Russell Araştırma Merkezi’nin belirttiğine göre, Brixton’daki “öncelikli bölüm”de kaldığı ilk tutukluluk süresi boyunca Russell’a: “Hücresini donatabilme, sivil kıyafet giyebilme, yiyecek ve içecek sipariş edebilme; en önemlisi de yazarlık çalışmalarını yaparken hapishane işlerinden muaf tutulma hakları tanınmıştı.”
Russell hapishanedeyken muhtemelen ıstıraba ya da ağır politik baskılara göğüs germek zorunda kalmamıştı. Hatta bir defasında bir kahkaha atmış, gardiyanın da ona “hapishanelerin ceza çekilen bir yer” olduğunu hatırlatması gerekmişti. Burada yazdığı mektuplar, yalnızca Malleson ve Morrell ile kendisi arasındaki aşırı duygusal bağı değil, meşhur Bloomsbury grubunun* diğer üyeleri ile olan ilişkisini de gözler önüne sermekte. Balch’ın belirttiğine göre: “Bu mektuplarda D.H. Lawrence ve T.S. Eliot gibi yazın alanında öne çıkmış birçok isim yer alıyor.”
1918 yılında erkek kardeşi, yayıncısı, The Nation dergisi ve diğer kişilere yazmış olduğu 104 mektubun taranmış İngilizce orijinallerine McMaster Üniversitesi Bertrand Russell Araştırma Merkezi’nin internet sayfasından, transkripsiyon ve ek açıklamalarıyla birlikte ulaşılabilir. 1961 yılında Brixton’daki bir haftalık tutukluğu boyunca göndermiş olduğu 105. ve tek mektubu ise eşi Edith’e yazmıştır:
Sevgilim,
Avukatın genç ve kibar yardımcısı iç açıcı haberlerini getirdi ve bana, daha önce izin verildiğini bilmediğim bir şeyi, sana yazabileceğimi söyledi. Buradaki herkes bana karşı nazik davranıyor. İçimi acıtan tek şey senden ayrı kalmak. Hâlâ varlığını öyle yanı başımda hissediyorum ki, hapşırmakla seni rahatsız edemeyeceğimi unuttuğum tuhaf anlarda buluyorum kendimi. Ayrıca nihayet Madame de Staël’i okuyor, oldukça da keyif alıyorum. Boş vakitlerimde ise buradaki papazla teoloji ve doktorla da tıp üzerine tartışıyorum; böylece zaman kolayca akıp gidiyor. Fakat senden ayrı kalmak bayağı korkunç. Sevgilim; tekrar bir araya geleceğimiz gün eşsiz olacak. Kendine iyi bak.
B.
Daha önce yazdıklarının büyük bir kısmında da yaptığı gibi, Russell bu mektuplarda politik konulardan kaçınmış ve kişisel konular hakkında yazmaya devam etmiştir. Öte yandan mektuplardaki düzyazılar, neredeyse tüm eserlerindeki kadar canlı, teşvik edici ve dokunaklılar; ayrıca yazarının kişiliği hakkındaki birçok şeyi de açığa çıkarmaktalar. Bu mektuplar gerek kendilerine has doğaları gerekse de Russell’ın yazınında oynadıkları küçük rollerle, hiçbir zaman büyük bir yer kaplamayı başaramamışlardır. Yine de tüm bunlar Bertrand Russell üzerine çalışma yapan öğrencilerin, ya da felsefe ve etikte devineduran parlak bir zihne kıymet verecek kimselerin, bu mektupları okurken keyif almasına engel değildir.
—
*Bloomsbury, Londra’nın kuzeyinde yer alan bir semttir. Bloomsbury Grubu ise yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde bu semtte yaşamış (Virginia Woolf, John Maynard Keynes, E. M. Forster, Lytton Strachey, Aldous Huxley, Bertrand Russell vd.) yazar, entelektüel ve sanatçılarca oluşturulmuştur. Grup üyeleri, yaşadıkları dönemin ahlâkî yargılarına karşı gelen tutumlarıyla tanınır.
©® Düşünbil (2021)
Yazar: Josh Jones
Çeviren: Hüseyin İstanbullu
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: openculture.com