Bir sihirbazın izleyicilerini kandırabilmesi için hilesinin fark edilmemesi gerekir, bu yüzden de sihirbaz dikkati gerçeklikten farklı yöne çekecek bir illüzyon yaratır. Seyirci mest olmaktayken bu aldatıcı hareket uygulanır, budalalar için de gerçeklik açıklanamayacak şekilde bir yalana dayalı hale gelir; ta ki kişi kendine gelip kandırıldığı gerçeğini fark edene kadar.
İllüzyon dünyasında yaşıyoruz. Zihnimizi ve günlük görevlerimizi meşgul eden kaygıların çoğu, olmadığımız “birisi” ya da “bir şey” gibi görünmek dürtülerinden kaynaklanıyor. Bu bir tesadüf değil. Günümüzde insan ırkına hükmeden bu otoriter-kolektif-tüketici kültürü ile telkin edildiğimizden, toplumumuzda dokunulamaz bazı gerçeklerin olduğunu ve belirli bir takım “oluş ve davranış” şekillerinin tercih edildiğini biliyoruz. Psikopatlar insanları bu şekilde güçsüz hale getirir. Özgüveni ve geleceğe olan inancı paramparça etmeyi amaçlayan telkinlerle gözümüzü kör ederler.
Saygıdeğer ve anlaşılması zor bir devrimci sokak sanatçısı Bansky şöyle diyor:
“İnsanlar sizinle her gün alay ediyor. Hayatınıza müdahale ediyor, size haksız eleştirilerde bulunuyor ve ortadan kayboluyorlar. Yüksek binalardan size pis pis bakıyorlar ve size kendinizi küçük hissettiriyorlar. Yeterince seksi olmadığınızı ve tüm eğlencenin farklı bir yerde olduğunu ima eden otobüslerden küstah yorumlarda bulunuyorlar. Televizyona çıkıp, kız arkadaşınıza kendisini yetersiz hissettiren konuşmalar yapıyorlar. Dünyanın gelmiş geçmiş en gelişmiş teknolojisine erişimleri var ve gözünüzü bununla korkutuyorlar. Onlar reklamcılar, sizinle alay ediyorlar.”
Reklam, buzdağının yalnızca görünen kısmı. Daha derine indiğimizde tüm hayatın hiç de oldukları gibi görünmeyen kurum ve düşüncelere olan otomatik itaat ve illüzyon çerçevesinde oluştuğunu görürüz. Ciddi anlamda köle haline gelmiş durumdayız. Çoğu kişi, bunu, zihni tam anlamıyla kontrol altına alan, bireyleri kendilerini gerçekliğin kurallarıyla uyum içerisinde görecekleri şekilde programlayan “matriks” zulmü olarak görüyor.
Çoğumuzun kapanına kısıldığı, bizi matriksin kölesi haline getiren en büyük illüzyonlar aşağıdaki şekilde:
1. KANUN, DÜZEN VE OTORİTE İLLÜZYONU
Çoğumuz için kanunlara uymak etik bir zorunluluk olarak görülür, yine çoğumuz da kanunlarla oynama gücü olanlar için kuralların ne kadar esnek olduğunu durmadan gösteren kötülüklere, skandallara ve yozlaşmaya rağmen memnuniyetle uyum göstermeye devam eder. ABD’de polis zulmü ve suçluluğu her tarafa yayılmış durumda, mahkemeler zengin olanlardan yana, devlet gözetiminin zorla yaptığı müdahalelerle özel hayatlarımızı devam ettiriyoruz. Ahlaka aykırı Orwellyen yasadışı daimi savaş, tüm ulus ve kültürleri ölüme sürükleyen ve yok eden yaşam zeminine dayalı.
Sosyal düzen göründüğü gibi değil, tamamen şiddet korkusuyla mecburi hale gelmiş uyum, itaat ve rıza gösterme üzerine dayalı. Tarihte, baskıyla toplumsal kontrolü sağlama aracı olarak kullanılan kanunlar olmuştur; bu bağlamda böyle sözde bir otorite yanlıştır, riyakardır ve haksızdır.
Bizzat kanunlar kurallara uymadığı sürece hukuktan, düzenden ve adaletten söz edilemez. Otorite, günümüz dünyasının rıza değil kontrole dayalı olduğu gerçeğinin üstünün örtülmesidir.
2. ZENGİNLİK VE MUTLULUK İLLÜZYONU
Kişinin kendini pahalı kıyafet ve eşyalarla donatması, 19. yüzyıl monarşisini bile kıskandıracak maddi mal varlıklarına sahip olması gerçek zenginlikle yer değiştirmiş durumda. Öte yandan da zenginlik illüzyonunun devam etmesi temelinin tüketim, dolandırıcılık, kredi ve borca dayanması sebebiyle ekonomimiz için büyük önem taşıyor. Banka sistemi de kimisine sınırsız zenginlik yaratmak için diğerlerini yüklü miktarda vergiyle baş başa bırakarak çalışacak bir sisteme sahip.
Gerçek zenginlik iyi bir çevre; sağlık, mutluluk, aşk ve güzel ilişkilerdir. Ne kadar çok insan maddi varlıkların bir öz kimlik şekli olduğunu düşünmeye devam ederse, gerçek zenginliği yaşamaktan o kadar uzaklaşıyoruz.
3. TERCİH VE ÖZGÜRLÜK İLLÜZYONU
Açın gözlerinizi ve anlayın, hiçbir anlaşılabilir standart açısından özgür değiliz. Özgürlük, tercih hakkına sahip olmaktır; ancak günümüz dünyasında tercih, mevcut seçenekler arasından seçim yapmak anlamına geliyor. Bu seçenekler de daima, kültürel olarak kabul edilmiş ve mecburi kılınmış normlar çerçevesinde, yozlaşmış hukuk ve vergi sistemi sınırları içerisinde yer alıyor.
Yanlış tercihlerin doğru gibi göründüğünün en güzel örneği için modern demokrasinin burnunuzun ucundaki sahte kurumlarına bir bakın. Köklü, yozlaşmış iki eski siyasi parti, ulusun gururu ve umudu adına gösteriş yapar; ancak üçüncü ve bağımsız sesler kasten engellenir, aşağılanır ve alaşağı edilir.
Tercih ve özgürlük illüzyonu etkili bir zulümdür, çünkü zincirleri ve tasmaları özgürlük niteliğiymiş gibi kabul etmemiz için bizi aptal yerine koyar. Çok seçenekli tercih özgürlükten farklıdır, esarettir.
4. GERÇEKLİK İLLÜZYONU
Gerçeklik, kültürümüzde hassas bir konu olmuştur; bizler de “gerçeğin” basın, şöhret ve hükumet kahramanlarından geldiğine inanmaya programlanmış haldeyiz. Eğer televizyonda bir şeyin gerçek olduğu söylenirse, aksini düşünmemiz söz konusu olamaz.
Düzeni sağlamak için mevcut güçler, gerçeği kendilerine göre şekillendirirler. Her ne kadar bağımsız düşünürler ve gazeteciler sürekli olarak gerçeğin resmi versiyonlarını çürütmeye çalışsalar da, gerçeklik illüzyonu o kadar güçlü ki yanlış gerçeklikler peşinden giden bir toplumda işlev görmesi için gerekli olan zihinsel uyumsuzluktan uzak durmak adına ciddi bir bireysel isyan gereklidir.
5. ZAMAN İLLÜZYONU
Vakit nakittir derler ama yalan bu. Vakit hayattır. Hayatınız, şu anın gitgide gelişen bir tezahürüdür. Saat ve takvim ile uyumlu şekilde hareket etmemiz gerektiği şeklinde eğitilmiş olduğumuz beş duyu dünyasının ötesine baktığımızda ruhun ölümsüz olduğunu ve her bir ruhun bu ölümsüzlüğün bir parçası olduğunu anlarız.
Buradaki büyük aldatmaca; içinde bulunduğumuz anın bir öneminin olmadığı, geçmiş için yapılabilecek bir şey olmadığı, asıl geleceğin hem geçmişten hem de şu andan çok daha değerli olduğu düşüncesinin pekiştirilmesidir. Bu düşünce, dikkatimizi şu anda neler olup bittiğini anlamaktan çekip geleceğe yönlendiriyor. Ne olduğundan ziyade neyin olacağına tam olarak odaklanıldığında, vizyonumuzu mümkün olan her endişe ve hayal edilebilecek her kaygıyla bulanıklaştıran reklamcılar ve korku tüccarları için kolay bir av haline geliriz.
En mutlu olduğumuz zaman, doğallığın ve rastgeleliğin bize kendimiz hakkında daha çok şey öğrenme şansını sunduğu, hayatın bizi bir köşeye sıkıştırmadığı andır. Gelecek hakkında hayaller kurmak için, içinde bulunduğumuz andan yoksun kalmak bir tuzaktır. Huzur veren bir meditasyonla alınan manevi keyfin yoğun ve sonsuz dakikaları zamanın insan zihninin bir ürünü olduğunun ispatıdır.
Vakit nakit ise o zaman hayat parayla ölçülebilir. Paranın miktarı az ise, o zaman hayatın değeri de öyledir. Bu tamamen yalan; çünkü hayat gerçekten, kesinlikle paha biçilemezdir.
6. AYRI-LIK İLLÜZYONU
Stratejik bir düzeyde böl ve fethet taktiği, otorite sahipleri ve işgalci ordular için standart bir operasyon prosedürüdür, ancak ayrı-lık illüzyonu bundan daha derin bir yer edinmiştir.
Birey olarak etrafımızdaki her şeyle ve herkesle, komşularımızla, hatta tabiat anayla bile bir rekabet içerisinde olduğumuza inandırılmak üzere programlandırılmış durumdayız; adeta ben tek, siz hepiniz dermişçesine. Bu durum, bu dünyadaki yaşamın birbirine son derece bağlı olduğu gerçeğini yadsır. Temiz hava, temiz su, sağlıklı toprak ve küresel bir toplumsallık bilinci olmadan hayatta kalamayız.
Ayrılık illüzyonu, egoyu tatmin etme ve kontrol hissi sunma aracılığıyla teselli etse de, gerçekte bizi sadece köleleştirir ve yalnızlaştırır.
Sonuç olarak, burada bahsedilen illüzyonlar matriks entrikalarına körü körüne rıza göstermemiz için düzenlenmekte. Bizi güçsüz kılmak için itaat ve uyum göstermemizi istiyorlar ancak unutmamalıyız ki bunların hepsi yalnızca süslü bir satış tezgâhı. Kimse, bize almak istemediğimiz şeyi satamaz.
© Düşünbil® (2016)
Yazar: Sigmund Fraud
Çeviren: Leyla Belma Gazi
Kaynak: Films for Action