• 17 Ağustos 2016
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Babam, çocukken, her kış için yalnızca bir tane kazağı olurmuş. Yalnızca bir tane.

Kazağına nasıl gözü gibi baktığını ilk günkü gibi hatırlar. Kazağın dirsek kısmı eskimeye başladığında büyükannem hemen bir yama geçirirmiş o kısma. Kazağını bulamadığında ise, onu bulmak için yaptığı her şeyi adım adım tekrarlarmış. Değerli bir hediyeymiş gibi kollarmış kazağını.

İstediği her şeye sahipmiş. Ne eksik ne fazla. Akşam yemeğine kadar evde olmak tek kuralmış. Büyükannem ise çocuklarının nerede olduğunu hemen hemen hiç bilmezmiş.

Kaleler inşa eder, oklar ve yaylar yapar, dizlerini kanatır, yara bere içinde hayatlarının en güzel zamanlarını geçirirlermiş. Çocukluklarının tadını doyasıya çıkarırlarmış.

O zamandan bu yana dünya çok değişti. Biz de giderek daha karmaşık hale geldik. Ebeveynler, çocuklarına yeterli miktarda şey sunmak için çabalamak yerine, onlara aşırıyı sunmakta kendilerini engelleyemez hale geldiler. Hâlbuki böyle yaparak, fark etmeden, zihinsel sağlık sorunlarından oluşan bir ortam yaratmış oluyoruz.

Kim John Payne’nin Simplicity Parenting (Daha Sade Bir Hayat) kitabını okuduğumda, çok önemli bir mesaj dikkatimi çekti. “Gereğinden fazla” stres, çocuklar üzerinde kişilik bozukluklarını tetikleyebilir. Sistematik yetişmiş bir çocuk stresin etkisiyle obsesif davranışlara sürüklendiği gibi hayalperest bir çocuk ise odaklanma yetisini yitirebilir.

Payne, dikkat eksikliği olan çocukların hayatlarını sadeleştirdiği bir çalışma gerçekleştirdi. Dört ay gibi kısa bir sürede, çocukların %68’i klinik olarak sorunlu olmaktan sorunsuz olmaya geçiş yaptı. Bunun yanında çocuklarda, akademik ve bilişsel beceri %37’lik bir artış gösterdi. Nitekim bu, Ritalin gibi yaygın yazılan ilaçlarda görülmeyen bir etkiydi.

Yeni bir ebeveyn olarak, bunu, hem insana güç veren hem de insanı dehşete düşüren bir şey olarak görüyorum. Çocuklarımıza, içinde fiziksel, duygusal ve zihinsel olarak kendilerini geliştirebilecekleri bir ortam yaratmak için büyük fırsatımız ve sorumluğumuz var.

O halde biz nerede hata yapıyoruz? Ve bu hatayı nasıl telafi edebiliriz?

“Gereğinden fazla” nın yükü

Payne, kariyerinin ilk başlarında, çocukların travma sonrası stres bozukluklarıyla uğraştığı toplama kamplarında gönüllü olarak çalıştı. Payne bu çocukları “ürkek, gergin ve yeni ya da farklı olan bir şey karşısında tedirgin” olarak tanımlıyor.

Seneler sonra İngiltere’de özel bir klinik işletmeye başlayan Payne, buradaki çok fazla sayıdaki varlıklı çocuğun, savaş bölgelerindeki çocuklarda gördüğüne benzer davranışlar sergilediğini fark etti. Bu kadar mükemmel derecede güvenli yaşamlar sürdüren çocuklar neden benzer semptomlar gösteriyordu?

Modern dünyanın çocukları, algılayamadıkları ya da rasyonelleştiremedikleri bir bilgi seline maruz kalıyor. Payne bu durumu, “Bu çocuklar fiziksel olarak güvende olsalar da, onlar da bir nevi savaş bölgesinde yaşıyorlar,” şeklinde açıklıyor.

Ebeveynlerinin korkuları, hırsları ve hızlı yaşam temposu yüzünden çocuklar, faydası olmayan davranışlar içinde kendi güvenlik düzeylerini oluşturmakla meşguller.

Aşırının etkisi yüzünden “kümülatif stres”le boğuşan çocuklar, güvende hissetmek için kendi başa çıkma stratejilerini geliştiriyor. Ebeveynler ve toplum, çocuklarımızı fiziksel olarak koruma gerekliliğinin bilinceler. Ancak zihin sağlığını korumak, muğlakta kalan bir konu.

Modern dünyanın çocukları, algılayamadıkları ya da rasyonelleştiremedikleri bir bilgi seline maruz kalıyor. Onlara yetişkin rolleri yüklediğimiz ve onlardan beklentimizi arttırdığımız için çok hızlı büyüyorlar. Dolayısıyla, hayatlarının kontrol edebilecekleri başka yönlerini arıyorlar.

“Fazla”nın dört ayağı

Ebeveynler olarak, haliyle çocuklarımızın hayata en iyi şekilde başlamasını sağlamak isteriz. Bir şeyin azı iyiyse eğer, daha fazlasının daha iyi olduğunu düşünüyoruz. Sahi öyle midir?

Çocuklarımızı sonu gelmez aktivitelere yazdırıyoruz. Odalarında her bir köşeyi eğitici kitaplarla, araçlarla ve ortalama bir Batılı çocuğun sahip olduğunun 150 fazlası oyuncakla dolduruyoruz. Bu kadar fazla çeşitle çocuklar körleşiyor ve seçim yapmak konusunda bitap düşüyor.

Oyunu, üzerinde yoğunlaşmadan yüzeysel oynuyorlar. Bu da hayal gücünü kaybetmelerine neden oluyor.

Daha Sade Bir Hayat, çocukların daha az oyuncak sahibi olmalarını, böylece elindekilerle daha etkin zaman geçirmeleri konusunda onları teşvik ediyor. Payne, fazlalığın dört ayağını; çok fazla eşya, çok fazla seçenek, çok fazla bilgi ve çok fazla hız şeklinde tarif ediyor.

Çocuklar bitap düştüklerinde keşfetmek, düşünmek ve stresini atmak için ihtiyaç duydukları değerli zamanlarını heba ediyorlar. Gereğinden fazla seçenek, mutluluğu bitirdiği gibi, yaratıcılığı ve kendi kendine öğrenmeyi teşvik eden sıkılma hissinin tüm getirilerini de çocukların elinden alıyor.

Çocukluğu korumak

Tıpkı, ateşi yavaşça verip durumdan haberi olmayan kurbağayı kaynatmak gibi, toplum da çocuğun eşsiz dünyasını yavaşça ortadan kaldırıyor, onu yeniden tanımlayıp olgunlaşmamış beyinlere büyük baskı yapıyor. Bu durum çoğunluk tarafından “çocukluğa karşı açılmış bir savaş” olarak tanımlanır.

Gelişim psikoloğu David Elkins; son 20 yılda çocukların, haftalık serbest zamanlarından 12 saatten fazlasını kaybettiklerini belirtiyor. Bu da, serbest oyun fırsatlarının çok olmadığı anlamına geliyor. Anaokulları ve anasınıfları dahi çok daha bilgi odaklı oldu. Çoğu okul, öğrenciler öğrenmeye daha çok zaman bulsun diye teneffüsleri kaldırdı.

Çocukların organize spor yaparak geçirdikleri zamanın, onların yaratıcılığını belirgin oranda azalttığı ortaya çıkmıştır. Oysa serbest spora ayrılan vakit, daha çok yaratıcılıkla ilişkilendiriliyor. Yaratıcılığa zarar veren organize sporun kendisi değil, zamanın azlığıdır. Haftada iki saatin geçirildiği yapılandırılmamış oyun bile çocuğun yaratıcılığını ortalama üst seviyelere çekiyor.

Ebeveynler, sorumluluk alın

Bu durumda, ebeveynler olarak bizler, toplumun yarattığı bu yeni “normal” den çocuklarımızı nasıl koruyacağız?

Cevabı basit: hayır diyeceğiz. Çocuklarımızı koruyup onlara hayır dediğimizde, çocuk olabilmeleri için onlara alan yaratabiliriz. “Hayır, Sam doğum günü partisini Cumartesi yapamaz.” “Hayır, Sophie bu hafta futbol antrenmanı yapamaz.”

Bu şekilde onlar için düzenli bir ‘arıza giderme zamanı’ yaratarak hayatlarına dinginlik katabiliriz. Aksi takdirde kaotik duygular içinde yaşamak zorunda kalacaklardır. Düzenlenmiş bu zaman, çocukların gerginliklerini atabilmeyi, iyileşmelerini ve büyümelerini sağlayacaktır. Söz konusu bu zaman, çocuk gelişiminde önemli bir amaca hizmet eder.

Çocuklarımızın hayatındaki gereksiz meşguliyetleri çıkarır ve böylece hayatlarını sadeleştirebiliriz. Yedi yaşındaki bir çocukla yemek masasında küresel ısınmadan bahsetmeyeceğiz elbette. Çocuklarımız uyuduktan sonra haberleri izleyebiliriz. Onlar uyurken fazlalık oyuncak ve oyunları ortadan kaldırabiliriz. Bu sayede çocukluğu yeniden yaratabilir ve onurlandırabiliriz.

Onların önünde yetişkin olmak ve zorluklarla mücadele etmek için koca bir hayat var. Ancak onca saçmalığı yapan, eğlenmeyi seven çocuklar olabilmeleri için akıp giden kısa bir zamanları var.

Çocukluk, gerçek bir amaca hizmet eder. Çocukluk, bir anda halledilip bitirilmesi gereken bir şey değildir. Çocuklar, büyüyüp sağlıklı ve mutlu yetişkin olabilsinler diye bu zihinleri korumak ve geliştirmek üzere vardır. Toplum çocukluğa müdahale ettikçe genç beyinler buna tepki gösterir. Denge duyusu sağlayıp çocukluğu aktif bir şekilde koruyarak çocuklarımıza hayatları boyunca alabilecekleri en büyük hediyeyi vermiş oluruz.

Yazar: Tracy Gillett
Çevirmen: Özlem Yavuz
Kaynak: Huffington Post 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com