D. L. Dusenbury’e göre Sherlock Holmes günümüzün bilgi ile yönetilen dünyasını öngördü.
Sir Arthur Conan Doyle’nin danışman dedektif Sherlock Holmes’ü okuyucuyla ilk kez buluşturduğu kitabı Kızıl Dosya’nın ilk sahnelerinde tekinsiz bir şeyler var. Yer, geç Viktorya dönemi Londra’sı. Conan Doyle: “…İmparatorluğun tüm işsizlerinin ve aylaklarının karşı konulamayacak bir şekilde doluştuğu o pislik yuvası…” diye yazıyor Londra için.
Böyle bir aylak bu sahnede de var, o da Dr. John Watson. Metropolitan polisinin Amerikalı bir beyefendi diye tanımladığı cesedi görmeye Brixton Yolu’ndaki terk edilmiş eve giden fayton takside Holmes’ün yanında oturuyor. Watson tarafından ne düşündüğü sorulduğunda Holmes, “Henüz bir data yok.” diyor. Watson’da sakince “ Yakında datan olacak.” cevabını veriyor.
Watson’ın cevabı bugün için bir kehanet gibi. Son on yılda IBM, Watson adını verdiği front-wave (ön-dalga) hesaplama programına yaklaşık 1 milyar dolar yatırım yaptı. IBM’nin Watson’ı zihinden ya da en azından sıcak bir vücuttaki kan dolaşımı olan beyinden yoksun olabilir; ama bu bilişsel varlık araştırıp bulabilir, tarama yapabilir, eleme yapabilir ve çok ama çok fazla datayı analiz edebilir. Ya da IBM’nin marka danışmanlarının söylediği gibi, “Watson, geniş çeşitlilikte datayı içine çekebilir, zenginleştirebilir ve düzgeleyebilir.” Peki, “data” nedir?
Data, datum’un çoğulu olan Latince bir kelime. Datum, ilahi gücün sembolü ya da hediyesi demektir. Sonrasında data, verilen şey ya da onaylanmış şey anlamlarına geldi. “Data”, İngiliz diline 17. yüzyılın ortalarında girdi; ama ancak 19.yüzyılın sonlarına doğru kavuştu şu anki anlamı olan, Edgar Allen Poe’nun gerçek bir suç şaheseri olan Marie Rogêt’nin Sırrı’nda yazdığı şekliyle, “bilgi yığını” anlamına. Holmes’da da kullanılması, “data”nın bir terim ve kavram olarak 1890 ve 1910 arasında çok sık kullanıldığına işaret ediyor.
Conan Doyle ilk Holmes hikayesi olan Bohemya’da Skandal’da, ilk Holmes romanının Brixton yolu sahnesini yeniden çiziyor. Holmes, Watson’a “Henüz bir datam yok.” diyor ve “herhangi bir data olmadan teori üretmenin” ne kadar “büyük bir hata” olduğunu vurguluyor. Holmes ikinci romanda da, Dörtlerin İşareti’nde, Watson’a “neredeyse hiç datası” olmadığından şikayet ediyor.
Yatılı Hasta’da Watson, bazı zamanlar Holmes’ün yöntemlerini bilmesinin Holmes’ün “çıkarım yapmasını” sağlayan “data”yı elde etmesine yardımcı olduğuyla övünür. Benekli Kordon’un sonunda Holmes, “yetersiz datadan akıl yürütmeye çalışmanın her zaman ne kadar tehlikeli” olduğu konusunda sertçe uyarır. Ve son olarak Akgürgenlerin Esrarı’nda Conan Doyle, Holmes’e, “Data, data, data!” mottosunu verir.
Tekrar etmek Holmes’ün karakterinin dışında; ama tam olarak da bu nedenle anlamlı. Ortada ki data Holmes’ün üstün performansının önemli ön şartı. Peki ama Holmes külliyatında “data” ne?
Data, Holmes’ün hipotezlerinin hammaddesi ve yine bu hipotezler dedektifi “dışarıda bırakma yöntemi”yle o ünlü teorilerine ulaştırıyor. Teoriler, gözlemlenmiş olguları bir araya getiriyor ve gözlemlenmemiş faktörleri sağlıyor. Holmes’ün deyimiyle bu gözlenmemiş faktörler, “sanki kendi gözlerimle görmüşüm gibi … kesin”. Yine de bu kadar böbür biraz da olsa yanlış yönlendiriyor, sonuçta Conan Doyle’nin gözlem ve görmek arasında çizdiği çizgiyi silikleştiriyor.
“Görüyorsun; ama gözlemlemiyorsun.” diyor Holmes, Watson’a küçümseyerek. Holmes’ün güçlü gözlem yeteneğine karşı insan görüşünün doğuştan gücü bir hiç. Görüş biraz izlenim bulutlarıyla meşgul oluyor, gözlem ise işaretlerin sıkı zincirleriyle uğraşıyor. Holmes’ün en eşsiz yeteneği ise “detayın gözlemi” – ile “çıkarım gücü” ikilisi.
Holmes’ü, Scotland Yard dedektif polislerinin ve kendi müşterilerinin kaçırdığı “sinsi ve küçük işaretleri” görmesini sağlayan olağanüstü gözlem yeteneğidir. Seyircilerin olduğu bir şehirde tek gözlemci Holmes’dür. Bu da Conan Doyle’nin dostane kibridir. Diğerleri bunları anlamsız detaylar olarak göz ardı ederken sadece Holmes anlamlı olguları görebilmektedir.
Gözlem, sadece Conan Doyle’nin Holmes külliyatını sürdüren şey değildir, aynı zamanda Holmes’ün kendi hayali külliyatına ilham veren şeydir. Holmes, Dörtlerin İşareti’nde hatırı sayılır bir albeniyle, “Birkaç monografiden suçluyum.” der. Ve Conan Doyle dedektifinin pek çok kez hakkını pek çok kez verir. Holmes, şifreli yazının 160 türü üzerine, tütün külünün 140 çeşidi üzerine ve el yazmalarının zamanlarını belirleme bilimi üzerine “üstünkörü monograflar” yazmıştır.
Holmes dövme konusunda “literatüre katkılarda bulundu”. 19. yüzyıl “kriminal antropoloji” teorisyeni Cesare Lombroso bunun karşısında büyülenmişti. Üstelik söylenene göre Holmes kişinin mesleğini ellerini tetkik ederek belirleme metodu üzerine de yazmıştı.
Conan Doyle’nin tüyler ürperten hikayesi Karton Kutu Vakası’nda Holmes bir grup kopmuş kulakla karşı karşıya kalıyor. Dedektif her insanın kulağının “kural olarak oldukça farklı” olduğuna dikkat çekiyor ve sonrasında insan kulağının “anatomik özellikleri” hakkındaki yazılarına atıfta bulunuyor. “Gözlem ve analiz yapmak için eğitilmiş” biri için, Holmes gibi, kulağın kıvrımları kişinin sesinin tınısı veya yüzünün oranı gibi kişiyi teşhis edebilecek şeyler.
Holmes’ün kulak hakkındaki fikirleri 1978 tarihli “Spie: radici di un paradigma indiziario” makalesinde ünlü mikro-tarih yorumcusu Carlo Ginzburg tarafından ele alındı. Bu hala gerçek anlamda heyecanlandıran bir akademik performans ve 1979’da İngilizce olarak “Clues” [İpuçları] başlığıyla yayımlandı.
Ginzburg yakalanması zor bir 19. yüzyıl tarihçisi olan Giovanni Morelli (nam-ı diğer Ivan Lermolieff ya da nam-ı diğer Johannes Schwarze), psikoanalizin Ur-babası [ilksel-babası] Sigmund Freud ve dedektif romancı ve spiritüalist Conan Doyle üçlüsünü bağlayan etkilenmenin çizgilerini ve benzerliğin şekillerini takip etti. Ginzburg’un ellerinde, Holmes’un kulaklara dair yaptığı çalışma, her üçünün yöntemlerini birbirine bağlayan ve 19. yüzyılın son çeyreğinde bir araya gelen son derece etkili bir analiz tarzının simgesi haline gelir. Ginzbueg bu tarz analize “indiziario” ya da “göstergebilimsel” der.
İndiziario metodunun temel kaygısı, Ginzburg’e göre, “bireylerin anlaşılmaz benzersizliği”. Morelli için bu bir ressamın benzersizliği, Freud için bir hastanın ve Conan Doyle için de bir zanlının. Bu yöntem, “tehlikenin ve varsayımın kaçınılmaz bir marjı”nı tanımaktadır ve hatta ona değer biçmektedir. Ve bu yöntem, Ginzburg’un deyimiyle, “niteliksel ve bireysel unsurların kaçınılmaz mevcudiyetinde” eşiğin tanımlanması için vücutların çok hassas bir şekilde ölçülmesine dayanır.
Ginzburg’un Holmes okuması tarihsel ve göstergebilimsel. Ama büyük ihtimalle Conan Doyle’yi fütüristik tarzda okuma vakti geldi. Holmes’ü 20. yüzyılda ortaya çıkan gözlem makinelerinin ilk örneklerinin kurmaca hali olarak görmek zor değil. Bu makineler 21. yüzyılda inanılmaz adımlar attı.
Hatta Conan Doyle, Holmes’ün fütüristik okumasını öngörüyor. Bohemya’da Skandal’da Watson, Holmes için “dünyanın gördüğü en mükemmel akıl yürütme ve gözlem makinesi” diyor. İronik olarak, büyük ihtimalle Holmes’ün kaderi IBM’nin Watson’ının habercisi olarak hatırlanmak.
Yazan: D. L. Dusenbury
Çeviren: Janset KILINÇ
Kaynak: TLS