Paylaş

Winston Churchill, 11 Kasım 1947’deki Avam Kamarası (House of Commons) konuşmasında “Demokrasi en kötü yönetim biçimidir” der ve sonrasına ekler “bugüne kadar denenen diğer bütün yönetim şekilleri hariç tutulursa.” (1) Yani şimdiye değin ortaya konmuş yönetim biçimleri arasında demokrasi en iyisidir ancak kendi içinde çok büyük sorunlara, çelişkilere ve açmazlara da sahiptir. Dolayısıyla demokrasinin işleyişinde çeşitli zorluklarla karşılaşılmaktadır. Bu makalenin birinci kısmında, Amy Gutmann’ın “Demokrasi” (2) başlıklı makalesinden yola çıkarak bazı demokrasi türlerinin kısaca tanımlaması yapılacak ve her türün kendi içindeki sorunlarına, çelişkilerine değinilecektir. Bu makaleyi takip eden ikinci bir makalede ise insan zihninin karar alma mekanizmaları ile demokrasi arasında bir ilişki kurulacak ve son olarak da bu ilişkiden yola çıkarak demokrasinin en büyük sorunlarından biri olan demogojinin nasıl önüne geçilebileceği sorgulancaktır.

Schumpeteryan (Schumpeterian) demokrasi

Joseph Schumpeter’in ortaya koyduğu demokrasi biçimidir. Bu kurumsal düzenlemede, demokrasideki siyasi mücadelenin merkeziyeti kabul edilir, ne var ki oy verme sürecinde gerçekleşen rekabetin demokratikliğinin asli bir değeri yoktur, yani çelişkisi sadece azınlığın demokrasiden yararlanabilmesinde yatar. Dolayısıyla bu anlayış çok fazla rağbet görmez. 1992 yılında, Güney Afrika’da sadece beyaz seçmenlerin kullanımına sunulan demokrasi anlayışı, bu anlayışın bir örneği olarak gösterilebilir. (Gutmann, 1993: 522)

Popülist / halkçı demokrasi

Bu anlayışa göre demokratik sürecin usulü özellikle önemli bir değere sahiptir. Sayıca genel olan daha önemlidir anlayışı da vardır – buna genelin kural koyuculuğu da denilebilir. Halkçı demokrasinin çıkış noktası, halkın, dışarıdan bir güç ya da kendi kendini seçen bir azınlık tarafından yönetilmesi fikrinden ziyade, kendi kendini özgür ve eşit varlıklar olarak yönetebilmesi idealidir. Tabii bu durum, demokratik kararların halkın iradesini yansıtması için bazı kısıtlamaları da beraberinde getirir: Siyasal özgürlük için gerekli olan serbest konuşma, basın ve toplanma özgürlüğü; hukukun üstünlüğü (kamu görevlilerinin keyfi iradesine karşı); resmi oylama eşitliği (özgür bir şekilde oluşturulmuş bir ortam sağlanmalı, manipüle edilmemeli) ve bunların bütün yetişkin bireyleri kapsayacak şekilde olması (geçici ve zihinsel engeli olduğu kanıtlanan bireyler haricinde). (Gutmann, 1993: 523)

Burada kimi zaman sorunlarla karşılaşılabilir. Örneğin, demokratlar, halkın iradesinin, (halkçı standartlarda dahi) demokratik irade olmadığını söyleyebilir. Zira ya sonuç gerçekten halkın iradesini yansıtmıyordur ya da halkın iradesinin muhafaza edilebilmesi için gerekli olan koşulların sürdürülebilmesinin önüne geçiliyordur. Böylesi durumlarda, halkçı demokratlar, halkçı demokratik idealin asli içeriğine dikkat çekebilir. Ancak bu minvaldaki bir yaklaşım şöyle bir yanlış sonuca vardırabilir: halkın genel iradesine karşı geliştirilen herhangi bir kısıtlama demokratik değildir (her ne kadar bu kısıtlamalarda haklılık payı olsa da). Bu durumda demokratlar ya yargı denetimi gibi bir dereceye kadar halkçı olmayan bazı kuralları kabul etmeli (halk iradesi tarafından desteklenmeyen sonuçların elde edilmesi pahasına) ya gerçekten demokratik iradenin tam anlamıyla gerçekleşmesinin mümkün olmadığını kabul etmeli (yani onu demokratik yapan sonuçları destekleyen halkın iradesini) ya da ikisini birden kabul etmeli.

Liberal / özgürlükçü demokrasi

Halkçı demokrasiden kısmen farklı olarak, liberal demokrasi, genelin kural koyuculuğunun nihai siyasi değer olduğunu reddeder. (3) Liberal demokratlar, genelin kural koyuculuğunun değerini bir dizi temel özgürlükleri tanıyarak belirlerler: özgür ve eşit insan idealinin temelini oluşturan düşünce, konuşma, basın, toplanma ve dini inanış özgürlüğü; kişisel mülkiyet hakkı, seçme ve kamu görevini üstlenme hakkı, keyfi tutuklanmama ve gasp edilmeme hakkı gibi. Bu temel özgürlükler, genelin kural koyuculuğundan ve koşullarından önce gelirler. Dolayısıyla hukukun üstünlüğü tarafından tanınırlar. Özetle; liberal demokrasilerde iktidarı halk belirler ve iktidar, bireysel özgürlüklerle sınırlandırılır. Demokratik karar alma konusunda temel özgürlüklere öncelik vermesi dolayısıyla liberal demokrasi, adli incelemelerde, denetimlerde ve dengelerde, kuvvetler ayrılığında ve halkın iradesini tadil edecek diğer bütün yöntemlerde daha ilkeli bir alan sunmaktadır. (Gutmann, 1993: 524)

Halkın iradesine yönelik gerçekleştirilen kurumsal kısıtlamalar, yerleşik azınlıkların avantajlarını korumak ya da kolaylaştırmak için kullanılabilir. Aslında bu durum hem liberal hem de halkçı demokrasinin ruhuna aykırıdır. Ancak bazı çağdaş demokratlar, John Stuart Mill’in önermesini hatırlatarak, kamuoyununun bireysel özgürlüklere saygı duyma fikrini (yani demokrasi anlayışını ve duyarlılığını) öğrenebilme ve içselleştirebilme ihtimalini vurgular. Bu ihtimal gerçekleştiği takdirde, halkın iradesi üzerinde herhangi bir kısıtlama olmaksızın -gerçek anlamıyla- demokrasiden bahsedilebileceğini savunmaktadırlar. Ne var ki şu ana değin hiç bir toplumda, halkın düşüncelerininin (liberal demokrasinin koşullarına, değerlerine saygı göstermek konusundaki) sürekli eğitimi gerçekleşememiştir -ve yakın gelecekte de böylesi bir başarının sağlanamayacağı görülmektedir.

Müzakereci (deliberative) demokrasi

Neden halkçılar genelin kural koyuculuğuna, liberaller ise bireysel özgürlüklere bu kadar çok değer vermektedirler? İkisinin de ortaya koyduğu ideallerinin birlikte gerçekleşmesi mümkün değil midir? Müzakereci demokrasi bu noktada, halkçı ve liberal idealleri entegre eden bir cevap geliştirir: Bireysel özgürlük ve siyasi eşitlik, bireysel özerkliği (otonomiyi) ifade ettiği ya da desteklediği ölçüde değerlidir – yani kişilerin rasyonel müzakere yoluyla kendi hayatlarını şekillendirme isteği ve kabiliyeti en önemli husustur. Müzakereci demokrasi, herkesin özerkliğini ifade etmek ve desteklemek için genelin kural koyuculuğunu kullanır ancak halkçı demokrasi ile şu noktada ayrışır: Halkçı demokraside, halkın iradesinin ifadesi her şeyden önemli olan bir iyiliktir. Müzakereci demokraside ise genelin kural koyuculuğu -bilhassa en iyi, en açık, dikkatli ve itina ile yönetilen tartışma süreçleriyle anlaşılabilecek konularda- toplumsal müzakereyi cesaretlendirme aracı olarak kullanılır.

Bu demokrasi biçiminde, bireylerin özerkliği idealine, insanların düzenli olarak birbiriyle etkileşime geçtiği bir siyaset ideali eşlik eder. Tabii burada bahsi geçen siyaset idealindeki etkileşim, insanların salt kendi isteklerini dile getirmesi ya da kişilerin önceden belirlenmiş menfaatleri için savaşması değil; argümanlarla, kanıtlarla, değerlendirmelerle ve birbirlerini ikna yoluyla amaçlanan şeyin nedenlerinin ortaya dökülmesiyle gerçekleşmesidir.

Bir ortak çelişki

Bütün bu demokrasi türlerinin ortak çelişkilerinden biri, Richard Wolheim tarafından ortaya konan şu örnek üzerinden düşünülebilir. Geyik avının yasaklanması ya da yasaklanmaması üzerine bir referandum düzenlendiğini düşünelim. Geyik avının yasaklanmasını savununan bir seçmen, bu yasak için oldukça iyi gerekçelere sahiptir, dolayısıyla hayır oyu verir. Çoğunluk ise geyik avının yasaklanmaması için oy verir. Dolayısıyla referandum sonucunda evet çıkmıştır. İşte bu durumda geyik avına hayır diyen seçmen, kendi demokratlığı ve mantığı arasında kalarak birbiriyle çelişen iki şeye inanmak durumundadır: onun için geyik avının yasaklanması hem meşrudur (oldukça iyi gerekçeler dolayısıyla yasaklanmasının daha iyi olacağı sonucuna varmıştır) hem de meşru değildir (çünkü çoğunluk yasaklamaya karşı çıkmaktadır). Wollheim’a göre bu apaçık bir çelişkidir. (Gutmann, 1993: 528)

Honderich ve Pennock, bu çelişkinin ancak şu şekilde düşünülerek ortadan kaldırılabiliceğini savunmaktadırlar: “Geyik avının yasaklanmasını savunuyorum ve bence en mantıklı seçenek bu ancak çoğunluk geyik avının yasaklanmamasını seçtiyse ve bu sonuca demokratik ve meşru yollarla ulaşıldıysa geyik avının yasaklanmamasını kabul etmek durumundayım. Bu seçim sonucunda hala genelin yanıldığını düşünüyorum ama onların, genelin kural koyuculuğunun sürdürülebilirliliğine bir mani oluşturmadıkça benim yanlış olduğunu düşündüğüm politikayı seçmeye hakları vardır” (tıpkı aksi durum söz konusu olsaydı onların da kabul edecek olmaları gibi). (Gutmann, 1993: 528)

Kanımca Honderich ve Pennock’un, seçmenin kendi demokratlığı ve mantığı arasında kalarak birbiriyle çelişir gözüken iki şeye inanmak durumunda kalması durumuna getirdiği açıklama bahsi geçen çelişkiyi ortadan kaldırıyor. Ancak bir başka çelişki beliriyor: Çoğunluğun almış olduğu karar dolayısıyla genelin kural koyuculuğunun korunabilmesi/sürdürülebilmesi için gerekli olan demokratik şartların sağlanmasına engel teşkil edecek bir durumun olmaması gerekliliği. Yani bu durumda anti-demokrasi savunusu ancak demokrasiyi yok etmediği müddetçe savunulabilir.

Örneğin; demokrasiyle yönetilen 100 kişilik bir topluluk içinde bu topluluğun köle olup olmayacağına karar verilecektir. Bu seçimde çoğunluk köle olmanın gerekliliğine oldukça inanmıştır ve demokratik yollarla köle olunmak istenmiştir. İşte bu örnekte, geyik avı yasağı örneğinden farklı olarak, seçime sunulan konu daha baştan, genelin kural koyuculuğunun korunabilmesi/sürdürülebilmesi için gerekli olan demokratik şartları sağlamamaktadır. Dolayısıyla süreç demokratik olsa bile demokrasinin sürdürülebilirliliğinin tehdidi söz konusudur. Ancak demokrasinin kendi muarızını içinde barındırması yine kendisinin yok edilmesine izin vermeyişiyle sınırlandırılmıştır. Dolayısıyla kendisiyle çelişmesinin önüne geçilememektedir.

Dipnotlar:

(1) Churchill, 11 Kasım 1947’deki Avam Kamarası (House of Commons) konuşmasında bu sözlere yer vermiştir.
(2) Gutmann, A., 1993. “Democracy”, A Companion to Contemporary Political Philosophy. MA:Blackwell Publishing.
(3) Richard M. Lanworth, 26 Haziran 2009 tarihli, Democracy is the worst form of government başlıklı makalesinde Churchill’in demokrasi hakkındaki düşüncelerinden bazılarına ulaşılabilir. <https://richardlangworth.com/worst-form-of-government>
Liberal demokrasi İngilizce’deki ‘popular rule’ teriminin karşılığı olarak kullanılmıştır.
(4) Ekonomi disiplininde kullanılan liberalizm ile siyaset disiplininde kullanılanın birbirinden ayrı olduğu unutulmamalıdır.

Yazar: Elif Erdoğan

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Elif Erdoğan

Saint Joseph Fransız Lisesi ve Bilkent Üniversitesi Felsefe Bölümü’nde eğitim gördü. Grafik-tasarım, çeviri, sanat felsefesi, teorisi ve eleştirisi alanlarıyla ilgilenmektedir. Plastik sanatlar alanında çalışmalarda bulunmaktadır