• 14 Aralık 2020
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

2019’da, dünya çapında tamı tamına 1,4 milyar uluslararası turist akışı olduğu saptanmıştır. Dünya nüfusunun da 7,7 milyar olduğunu düşünürsek, birçoğumuzun yerinde duramadığını söyleyebiliriz. Dünya Turizm Örgütü seyahat etmemizin arkasında iki ana sebep olduğunu öne sürmektedir. Bunlardan ilkinde insanlar “değişim için “ seyahat ederken, yerel ve otantik mekânları keşfetmek ve kendilerini farklı kültürlerle donatarak geliştirmeyi amaçlarken, “göstermelik seyahatte” gezdikleri yerleri ve yaşadıkları bazı anları Instagram gibi sosyal medya platformlarında paylaşmayı amaçlar.

Bence bu iki akımda da bilinmezlik duygusu insanı cezbeder ve bizlerde büyük bir merak uyandırır. İnsanlar tarih boyunca yeni deneyimler yaşamak, yeni şeyler keşfetmek ve bunu da başkalarıyla paylaşmak istemiştir. Seyahat dergilerinde, göz ardı edilmiş veya fazla bilinmeyen yerler hakkında çok fazla şey yazılmıştır. Bilinmeyene duyduğumuz bu merakın da hayli uzun bir geçmişi vardır.

Apsley Cherry-Garrand, Antartika keşifleri sırasında “bilinmeyen” yerleri keşfetmenin arzusuna kapılır. Mary Kingsley ise Afrika’nın batısındaki kimselerin bilmediği bir nehirde, ay ışığında kanoyla yaptığı seyahatin ve haritada bile olmayan yerleri gezmenin eşsiz bir zevk olduğunu dile getirmiştir. Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği adlı eserindeki bir karakter, keşfedilmemiş toprakların kendisini çağırdığını ve bu çağrının nasıl da en unutulmuşu bulma arzusuna dönüştüğünü anlatır.

Felsefe de seyahat gibi “bilinmezliği” keşfetmektir. 18.yüzyıl İrlandalı felsefeci George Berkeley’nin idealizm hakkında yazdığı çok ses getiren kitapların birinde, yaptığı araştırmaları “uzun bir seyahate” benzetmiş ve felsefenin de vahşi bir labirent olduğunu öne sürerek felsefe sürecinin zorluğundan bahsetmiştir. İskoçyalı aydınlanma filozoflarından biri olan David Hume, en radikal ve kuşkucu eseri İnsan Doğası Üzerine bir İnceleme’nin ortalarına doğru Berkeley’nin de belirttiği gibi felsefeyi uzun bir seyahate benzetmiştir.

David Hume kendisini, bir deniz kazasından kıl payı kurtulmayı başarmış fakat sığ suda sıkışıp kalmış bir gemici olarak görür. Güvenlik duygusu nihayetinde baskın gelir ve engin denize yeniden açılmak yerine kayaların üstüne oturmayı tercih eder. Fakat Hume, kırık dökük ve sızıntı yapan gemisiyle denize yeniden açılmayı kafasına koyar.

Düşüncenin Vahşi Labirenti

Aslında seyahat felsefesi diye bir şey yoktur ve derslerde veya konferanslarda bahsi geçmez. Bugüne kadar büyük felsefi gezginler listesi de görmedim. Fakat The Meaning of Travel: Philosophers Abroad adlı yeni kitabımda da bahsettiğim gibi, seyahat ve felsefenin birbiriyle yakından ilgili olduğu yıllardır bilinmektedir.

Hem filozoflar hem de gezginler dünyanın oluşuna bakarak kendi bilgilerinin sınırlarını zorlarlar. Maceracı gezginler, okyanuslar ve evrenler keşfederler. Radikal filozoflar “Zaman kavramını, madde ya da iyilik nedir” gibi sorular sorarak eskiden beri var olan kalıp düşünceleri bize tekrar sorgulatırlar.

Felsefe ve seyahatinin tek ortak noktasının yalnızca bilinmezliği aralamak olduğunu düşünebilirsiniz. Çünkü seyahatte trenler, pasaportlar ve bavullar başroldeyken; felsefede kitaplar, ahlak bilimi ve Yunanlı filozoflar başroldedir. Fakat bunca farklılığa rağmen, felsefe ve seyahat iç içedir. Öyle ki seyahat felsefeyi, felsefe de seyahati etkilemiştir.

Seyahat etmek filozofları yeni sorular sormaya teşvik eder. Örneğin 17.yüzyılın Avrupalı gezginleri gezip gördükleri yerlerdeki adetleri ve inançları kendi ülkelerinde paylaşarak kültür akışı sağlamışlardır.  Liberalizmin öncüsü olarak bilinen, seyahat kitabı tutkunu John Locke eserlerinde, Avrupalıların hayli şaşırtıcı bulduğu bazı gelenekleri ele almıştır. İnsan Anlığı Üzerine Bir Deneme adlı eserinde Gürcistan, Karayipler ve Peru’daki yamyamlığı; Türk ermişlerin seks hayatını, Çin ve Tayland’da gitgide yaygınlaşan ateizmi ele almaktadır.

Locke’un eserinde ele aldığı bazı konular aslında tam anlamıyla gerçeği yansıtmamaktadır. Örneğin, yamyamlık ve hatta çok eski dini gelenekleri olan Çin ve Tayland ile ilgili anlattığı şeyler abartılıdır. Fakat bu noktada insanlar kimsenin ortak bir ahlak ve din anlayışı olmadığını fark etmeye başlamıştır. Locke insanlardaki bu farklılığı felsefi sorular sormak için kullanmıştır. İnsanlar doğuştan düşüncelere mi sahiptir? (Locke için cevap hayırdır.)

 Yeni Sorular

Yapılan seyahatler bugün bizi hala yeni sorular sormaya teşvik etmektedir. Yok olmaya yüz tutan veya iklim değişikliğinin etkilediği turistik yerleri gezmek etik midir? İnsan olmayan varlıkların zihni neye benzer? Uzay seyahati bizi nasıl etkileyebilir?

Seyahat, felsefenin gelişmesine nasıl katkı sağlıyorsa, felsefede seyahate farklı yönler kazandırır. Bu yüzden genellikle felsefi fikirler, yapacağımız seyahatlere yön vermektedir. Örneğin Amerikalı edebiyat bilgini Marjorie Hope Nicolson, Mountain Gloom, Mountain Glory adlı eserinde, 17.yüzyılın sonlarında ortaya çıkan uzay teorisinin turistleri dağları gezip görmeye teşvik ettiğini belirtmiştir. Bu “mutlak” teoride, uzayın Tanrı’nın sınırsızlığını veya sonsuz varlık olduğunu gösterdiğine inanılmaktadır.

Buna benzer şekilde, Amerikalı filozof Henry Thoreau’nun Walden eserinde gösterilen vahşi doğa felsefesi, vahşi doğada bireysel yapılan seyahatleri ve kabin pornosunu (1) artırmıştır.

Bilinmezlik, kişiden kişiye farklılık gösterir. Örneğin İngiliz denizci James Cook için Alaska ve Avustralya tamamen yeni topraklardır. Fakat oranın yerlileri oraları zaten avuçlarının içi gibi biliyorlardı. Çinli keşifçi Gan Ying, eski bir Roma eyaleti olan Suriye’yi tanımıyor olabilir fakat bu Suriyeliler için geçerli değildir. Bazen yaptığımız bu seyahatler kimsenin haberi bile olmayan yerleri keşfetmemizi sağlar. Sonsuzluğa giden Son Doong Mağaraları, Antarktika’nın karlar altına gömülmüş dağları, Ay, Mars vs.

Filozoflar kendilerinin yabancı oldukları fakat diğer filozofların yakından ilgilendiği konuları irdeleyebilirler. Eğer ben de ortaçağ Alman felsefesi ya da çağdaş Çin felsefesini incelemeye başlarsam böyle bir şeyi deneyimlerdim. Filozoflar düşüncenin tamamen farklı alanlarını da kurcalayabilirler. Bence hem felsefe hem de seyahat insan ufkunun ötesine geçmeye çalıştığı zaman bizleri kendilerine hayran bırakıyorlar.

(1) Kabin pornosu ifadesi, insanların huzur bulmak için orman derinliklerine ahşaptan inşa ettikleri küçük evlere yaptıkları kısa süreli seyahatleri tarif etmek için kullanılır. (ç.n.)

 ©® Düşünbil (2020)

Yazar: Emily Thomas
Çeviren: Gizem Daver
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: theconversation.com


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com