• 16 Ağustos 2018
  • Ertan Yavuz
  • 0
Paylaş

Bilindiği üzere “philo” eski Yunancada sevmek, “sophos” ise bilgi, bilgin, üstat anlamlarına gelmektedir. (1) Bununla birlikte Platon’un Devlet kitabının 5. bölümünde Sokrates’in tanımını yaptığı “philodoxa” teriminde yine “philo” kelimesi sevmek anlamına gelirken “doxa” sahte bilgi diye tanımlanmaktadır. Ve hatta aynı kitapta filodoksun tanımını yaparken “Ebedî ve değişmez olan kavramların bizzat kendilerine bakanların durumu salt o kavramın bütününü görüp oluş halini kavrayabilen kişiler bilginin tüm güzelliğini, rengini, sesini ve onu o yapan bütün özelliklerini görebilenler bilgiye gerçek değeri veren filozoflardır. Tam tersi ise işte bunlardır” der. Yani tüm bu tanımın tersi, filodoks diye anlatmaya çalıştığı kişilerdir. Bu kişiler, bütünü parçaya indirgeyerek kendi sanıları (kanaatleri) içine kattıkları kavramların gerçek anlamlarını değiştirenlerdir. Göremeyen veya görmek istemeyen ve sadece bütünün bir kısmı ile oyalananlar diye açıklamıştır filodoksları-yani aldatıcı bilginin peşinde koşanları.

Öyleyse diyebiliriz ki, filozof oluş haline merak duyarken, filodoks olma halini sever.

Tüm bu tanımların dışında bilginin filodoksa halini önemseyen salt çıkar ve gösteriş için gerçek özü görmezlikten gelen ya da o kavrayışa sahip olamayan kişilerin gerçekte ne kadar zavallı olduğunu tarif etmeye gerek yok sanırım.

İ.Ö. 5. yy. civarında kendilerini bilgin, üstat gibi göstermeye çalışan ve bu uğurda gösteriş düşkünü olan insanlara para karşılığı bilgi satan sofistleri düşündüğümüzde, Sokrates ve Platon gibi düşünürlerin bu tip insanlara ve çıkarcı düşüncelerine neden bu kadar çok şey söyleme ihtiyacı içinde olduklarını anlıyoruz. Tabii, neden bu kadar çok bu kişilerle savaştıklarını da…

Çeşitli politik çevrelere, elit grupların içine girebilmek veya kendi bulunduğu sosyal çevrenin içinde daha saygın biri olabilmek için bilginin sadece görünen kısmı ile ilgilenen kişilerin oluşturduğu bu zümrenin asıl amacı, bilgiye nesnel bir varlıkmış gibi davranarak kendi çıkarları için kullanılabilecek bir metaya dönüştürmektir. Gerçekte ise bunu yapamaz, sadece yaptıklarını zannederler.

Bu gibi çıkarcı bilgiye muhtaç olanların en bariz özellikleri arasında kavrayış konusunda yavaş, akıl edemedikleri esnada öfkeli, savunacak argümanları kalmadığında ise korkak olmalarıdır. Bilginin olma hali ile oyalanmaları ve sonuç odaklı düşünmeleri yüzünden sığ bir kavrayışı sahibidirler.

Platon’un Devlet kitabında bu kavrayış sıkıntısı, Sokrates’in ağzından sıklıkla ifade edilmektedir. Bu anlayışa sahip kişilerin bizleri yöneten, koruyan, kollayan kişiler olarak seçilmesi durumunda çok daha vahim sonuçlarla karşılaşılmasının kaçınılmaz olduğu defalarca dile getirilmektedir.

Gelin filozof ve filodoks diye bahsedilen kişileri adalet kavramı üzerinden açıklamaya çalışalım.

Adaletin Türk Dil Kurumu’na göre kelime anlamı şudur: “Yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanımı, hak ve hukuka uygunluk”. (2) Bilgiyi seven ve gerekli ilgiyi gösteren filozof tarafından ise söz konusu adaletin ne demek olduğu, nasıl oluşturulduğu, kimler tarafından uygulanırsa gerçek değerinin anlaşılacağı ve adaleti tesis etmek için nereden başlanılması gerektiği sorgulanmaktadır. Bu ve benzeri birçok konuyla hemhal olan filozof, nicelik olarak aldığı kavramı nitelikleştiren bir çalışma içine girer. Bilgi sever kişi, üzerine düşündüğü kavramın hayatın her alanında en doğru şekilde kullanımı için uğraşır. Salt bu bilgiyi sevdiği için değil, bahsi geçen bilginin işe yarar hale gelmesi için de var gücüyle uğraşır.

Filodoks ise yukarıda tanımını yaptığımız adalet kavramını kendi çıkarları doğrultusunda nasıl kullanabileceğini yine aynı tanım üzerinden kendince yapar. Buna örnek olarak çok zengin olmuş bir politikacının ya da çok ünlü olmuş bir sanatçının kendi kitlesini kaybetmemek için ‘Biz eskiden çok fakirdik, yiyecek ekmek bile bulamazdık’ gibi cümleleri kurması verilebilir.

Filozof, adaleti tüm insanlığa tesis etmek için uğraşırken, filodoks adaletin kendine sağladığı çıkar ile ilgilenir. Tarih boyunca bilgiye gerekli değeri veren insanların sayısı hep az olmuştur. Buna karşın bencilce davranan ve sözüm ona kendilerini olduklarından farklı gösteren kişiler çokça var olmuştur.

Sokrates’in de sıklıkla bahsettiği gibi bu durumun asıl nedeni; gerekli donanıma sahip olmayan kişilerin bizleri yönetmeye talip olmaları ve zaman içerisinde yönetilen kitlenin gerçek bilgiye ulaşmasını engellemeye çalışmalarıdır.

İyiye, doğruya evrimleşmesi gereken insanın yönlendirilmesi ve hatta birilerinin isteği doğrultusunda bir toplum veya çevre oluşturmak için manipüle edilmeleri, filodokslar tarafından kontrol edilen devletlerde sıklıkla görülmektedir. Dünya var olduğu sürece oluş hali ve olma hali arasındaki, yani filozoflar ve filodokslar arasındaki bu çekişme devam edecek gibi görünmektedir.

Dipnot:

(1) https://www.etimolojiturkce.com/kelime/filozof
(2) http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=ADALET

Kaynakça:

Platon (2013) Devlet. Cenk Saraçoğlu- Veysel Ataman (Çev.). İstanbul: Bordo Siyah Yayınları.

Yazar: Ertan Yavuz

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Ertan Yavuz

Farklı alanlarda okumayı, düşünmeyi seven, psikolojiye, eğitime, felsefeye, antropolojiye, astronomiye ve dinler tarihine meraklı bir özel eğitim öğretmeniyim. Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Atatürk Üniversitesi'nin eğitim fakültelerinde öğrenim gördüm. Zihin engelli, otistik ve ögrenme güçlüğü çeken bireylere bilişsel, ruhsal, duygusal ve davranışsal alanlarda destek-eğitim hizmetleri vermekteyim.