Lacan’ın görüşünde hakikat; bilincin, gösterge evreninin, dilin ötesinde bulunur ancak dilin içinde ortaya çıkar. Burada sorun, göstergeler sisteminden, göstergenin göstergeyle olan ilişkisinden, göstergelerin kastettiklerine, hakikate, “sahici efendi”ye nasıl geçileceğidir. Dil ve hakikat arasındaki bu bağlantı la parole* ile gerçekleşmektedir. Kişi hakikati dilin ötesinde anlamaya çalıştığı anda hakikati araştırmanın temeli olarak varsaymıştır. Tabii ki, kişi hakikatin ne olduğu konusunda aldanabilir. Ancak aldanmanın kendisi hakikatin varlığına dayanmaktadır ve zaman içinde, tabii ki, aldatmanın saklamaya çalıştığı hakikat ortaya çıkabilir. Diğer yandan yanılgı, kimsenin kimseyi aldatmaya kalkmaması yönüyle farklıdır. Yanılgı ve hakikat, Hegel’in yukarı/aşağı, efendi/köle çiftleri gibi, birbirlerine yapılan göndermeler ile tanımlanır. Fakat Lacan’ın da belirttiği gibi, yanılgı ve hakikat arasındaki bu bağlantı “hakikat olmasaydı yanılgı olmazdı, demek”ten fazlasını gerektiriyor. Aldatma ve yalan, hakikatin harici çarpıtmaları olduğu için hakikatin bunlar olmadan da var olabileceğini söyleyebiliriz. Ancak Lacan’a göre, bu durum yanılgı için söz konusu değildir çünkü hakikat yalnızca yanılgıda ortaya çıkabilmektedir. Hakikat yanılgının içinden geçmelidir. Lacan bunu şu cümlelerle birçok kez dile getirmiştir: “Hiçbir yanılgı yoktur ki kendini hakikat olarak sunmasın ve hakikat olarak açıklamasın.”, “[Y]anılgı hakikatin, olağan şekilde vücut bulmuş halidir.”, “Dikkatli konuşacak olursak, hakikat, zamanın sonuna kadar, tüm olasılıklarıyla, tam olarak açığa çıkmadığı sürece, yanılgı biçiminin altında ilerlemek; [hakikatin] tabiatının bir parçası olacak.”, “[H]akikate giden yollar temelinde yanılgıya giden yollardır.” Hakikat, nihayetinde, Hegel’e göre, ilişkilerin çelişkisi denilen yönden açıklanmalıdır. İlişkilerin çelişkisine göre, yanılgı evreninin kendisi hakikate sebep olmakta, hakikati oluşturmakta ve gerektirmektedir, yani Voraussetzung’un [Gerekliliğin] Hegelyen anlamında, bağımsız olarak, konumlanmamış olarak konumlanmıştır. Hakikat, yanılgıdan hem bağımsızdır hem de değildir. Peki bu durumda, söylemde neyin hakiki olduğunu nasıl belirleyebiliriz?
Freud’un keşfi ve la parole
Lacan’a göre, Freud’un projesi, hakikati bulmak ve yanılgıyı tespit etmeye yöneliktir. Hakikati sınamak için Lacan, deneyim ve “iç hakikat aydınlanması” kriterlerini göz önüne almaktadır. Deneyim kriteri çelişki ilkesince belirlenip düzenlenmektedir, biz çelişkiyi reddetmekle yanılgıyı reddetmiş oluruz. Ancak çeşitli simgesel sistemler (“dini, yasal, bilimsel, politik”) birbirleriyle çözülemez anlaşmazlık içerisindedir. Bu durum ise deneyim nesnelerine yönelik söylemde mantıksal olarak tutarlı bir sistem açısından hakikat kavramını imkansız hale getirmektedir. Ve daha önemlisi, Lacan’ın tabiriyle, “simgesel sistem, bir şeylere konulan süs gibi değildir, kullanıldığı şeylere ve insan yaşamına etki etmektedir”. Dil sistemi sadece bir şeyleri yansıtmakla kalmamakta, onları, bir anlamda, olduğu şey yapmaktadır. Lacan’a göre, tıpkı Alman idealizminde kavramsal sınıfların nesnelerin yerini tutması gibi, dil de şeylerin yerini tutmaktadır. Dili, gerçekliği anlatmak için kullanılan etiket olarak görmek yerine kişinin, simgesel sistemin, temsil ettiği şeylerden bağımsız ilkelere göre hareket eden bağımsız bir sistem olarak geliştiğini ve gerçekliği anlatmak için kullanıldığı zaman ise gerçekliği değiştiğini görmesi gerekmektedir.
Lacan’a göre, Freud’un bize verdiği cevap kriterler için dış dünyaya bakmak yerine, içe dönerek iç hakikatin içkin bir şekilde ortaya çıkışı olan yanılgı evrenine, dile bakmayı içerir. Lacan, Freud’u okudukça psikanalizde “öznenin söylemi normalde …yanılgı, yanlış anlama, inkar düzeninde gelişmektedir; Bu sadece yalan değil, yanılgı ve yalan arasındadır.” Yanılgıda kimse bilinçli olarak aldatma durumunda değildir. Kişi istemeden yanılmıştır. Ancak yanılmada bilinçdışı bir şekilde kendini aldatma durumu söz konusu olabilir. Ve aldatmanın olduğu yerde hakikat de vardır. Bu hakikati keşfetmek için yanılma biçiminde görünen yalanın doğasını anlamamız gerekmektedir. Freud’a göre yanılma, Freudyen sürçmeler gibi, hakikatin çarpıtılmış halidir. Yanılmanın nedenini öğrenebilirsen arkasındaki hakikate de ulaşabilirsin. Yanılgı evreni sosyal olarak belirlenmiş, bilinçli özne ile tanımlanırken yanılgı evreninde oluşan hakikat Lacan’ın la parole dediği kavram ile tanımlanmaktadır. La parole söylemde, örneğin Freud’un rüya yorumlama üzerine olan çalışmasında betimlendiği yoğunlaşma (Verdichtung) işlevi yoluyla, ortaya çıkmaktadır. Rüya içeriğindeki her bir unsur örtülü, bilinçdışı içerikte birden fazla şeye işaret edebilirken altta yatan, gösterilen içerik, rüya içeriğindeki birçok unsurun içinde ortaya çıkabilir. La parole günlük söylemde de aynı şekilde, örtülü olarak ortaya çıkmaktadır; la parole’ün amacı öznenin farkındalığından saklıdır. Freud’un yönteminde, (bilinçdışını keşfinde) söylemdeki çarpıtılmış hakikatı bulmaya yönelik bir çaba vardır: “Bu yüzden biz, Freud’un, söylem yoluyla, hatta özneye rağmen ortaya çıkan bu parole’ü söylemde duyma keşfine göre hareket etmekteyiz.” Öznenin simgesel düzendeki işlerliği kendini aldatma ve hakikatten uzaklaşmak olsa da kişi aynı zamanda hakikatın görünmesini de sağlamaktadır. Kişinin söylediği şeyde hakikatın görünmesi la parole’dür. La parole’ü (Lacan’ın deyimiyle parole de vérité [“hakikatin parole’ü (sözü)”]) dile getirirken özne “her zaman, anlatmak istediği, söylediğini düşündüğü şeyden fazlasını söylemektedir.”
La parole’ün “yapısı ve işlevi”, ilişkilerin çelişkisi tarafından ele geçirilmiştir. Hakikat ise, en temel ortaya çıkışı “yanılgının söyleminde” gerçekleştiği için yanılgıdan tümüyle bağımsız olarak var olamaz. Lacan’a göre la parole ilk seferde değil, gecikmeli olarak gelir, tıpkı, ekleyeyim ki, geçici olarak öncel alındığında Hegel’in mutlağının yanlış anlaşılması gibi. La parole’ün bağımsızlığı (Hegel’in “vorausgesetzt”i açısından) söylemin içinde ve söylem tarafından konumlanır. Lacan, gerçeğin temelindeki hakikatinin neden olduğu o gerçekteki boşluğa dair “Bu varlık ve bu hiçlik özünde la parole fenomenine bağlıdır.” der. Hegel’in ifadesiyle kıyaslayınca, kişi la parole için “söylemin var-olmayanı” diyebilir. Burada “söylemin var-olmayanı”, şu adı, şu sayıyı neden unuttuğumuzu, yolda neden yanlış yöne döndüğümüzü vs. açıklayan “yanılgının söylemi” yerine geçmektedir. Farkında olmadan la parole’ün bu derin ve (günlük bilince) saklı anlamını dile getirerek özne, hakikati, yanılgı evreninde alabileceği tek biçimiyle ifade etmiş olur. (“Hakikat”i, açık söylemimizde beliren parole olarak ele aldığımızda) İnsanın varlığını ve deneyimini nitelendiren bu yapıdır. Lacan’ın ifadesiyle: “Deneyimimiz bu şekilde yapılanmasa tamamen anlamsız olurdu.”
La parole, söylemde belirir ancak söylemin kendisi değildir. Yani Jung’ın bilinçdışı hakkında söylediği “le lieu réel d’un autre discours” [“öteki söylemin gerçek yeri”] gibi değildir. Bu bağlamda Lacan şunu sorar: “İnsan ruhunun tabanında kalıcı olarak bulunan bu arketipler, var olduğu kabul edilen bu simgeler mi yüzeyde olduğu tahmin edilenlerden daha hakikidir? Aşağıda kilerde olanlar mı yukarıda ambarda olanlardan daha hakikidir? Lacan, Hegel gibi, bir temeli kabul etme, şeyleştirme ve yerlileştirme hatasından kaçınmıştır. Lacan’a göre, la parole hatalı söylemden ayrı bir söylem değildir, yüzeysel gerçeklikten önce var olması ve ondan üstün tutulması gereken anlatılamaz bir gerçeklik de değildir; aksine la parole (Hegel’in sonlunun var-olmayışı olarak mutlak ve töz kavramları gibi) yüzeydeki söylemin normalde işlediği gibi işlemesi için var olması gereken şeydir. La parole, (örneğin sosyal söylemin genel akışındaki bir aksamada) yüzeydeki söyleminin hakikatine işaret etmektedir.
Çelişki ve bilinçdışının hakikati
Freud’un la parole’ün arkasında keşfettiği bilinçdışı, çelişki yasasını tanımamaktadır. Yer değiştirme ile, rüyadaki bir kişi, örneğin örtülü rüya içeriği açısından, hem başka birisi hem de rüyayı gören kişi olabilir. Verneinung (inkar) durumunda “hayır” sözcüğü “evet” anlamına gelebilir. Bu bilinçdışının mantıksız olduğu anlamına mı gelmektedir? “Mantıklı” sözcüğünün farklı anlamları vardır. “Mantıklı”, “çelişki yasasına göre” anlamında kullanılıyorsa pozitif bilime tabi deneysel gerçeklik, (Hegel açısından Verstand [Kavrayış] evreni) “mantıklı”dır. Ancak bilinçdışı (Hegel’in Vernunft [akıl; neden] evreni gibi, bilinçdışı yanı “aklın kurnazlığı” [die List der Vernunft] ifadesine bağlıdır) aynı çelişki yasalarına tabi değildir. Lacan bunu şöyle ifade eder: “sahici parole’ün genel söylemden farklı başka biçimleri ve araçları vardır.” Peki sahici parole nasıl işlemektedir? Hakikat, günlük söylemin tutarlılığı değildir, tam aksine günlük söylemin tutarsızlığı, onu bozan ve çürüten şeyin söylemindeki meydana gelmedir. Bilinçdışı hakikat sadece günlük söylemle çelişmez, aynı zamanda kendi içinde o söyleme dair ilişkiler çelişkisi oluşturur. Hakikat nihayetinde sosyal düzenin kısıtlamaları tarafından söylemden ayrıştırılmasıyla yaratılan bastırılmış arzuyu içermektedir. Söylemin kendisi, hakikati söylemin ötesinde, bağımsız, konuşan öznenin ötekisi olarak yaratmaktadır. Bu bastırılmış olan, “söylemin öznesini aşan” bir parole ve çürütme olarak söylemde (yeniden) belirmektedir. Söylem tarafından onun ötesi ve bağımsız olarak belirlenen la parole, ilişkilerin çelişkisini kapsamaktadır. Hegel’in Schranke und Sollen’i gibi, ötesine, sonsuza işaret eden şey olarak sonluda beliren la parole, söylemden bağımsız bir hakikatin ötesine işaret eden (hatta bu hakikate sebep olan) sonlu söylemin bir ürünüdür. Hakikat sadece söylemin içinde ve söylem aracılığıyla, söylemden bağımsız olarak var olabilir. Hakikat hem söylem tarafından belirlenmiştir hem de ondan bağımsızdır, belirlenmemiştir; bu ilişkilerin bir çelişkisidir.
Jacques Lacan, Les écrits techniques de Freud. Le séminaire livre I 1953-1954, ed. Jacques Alain Miller (Paris: Éditions du Seuil, 1975). Yazı boyunca belirtilen tüm sayfa numaraları bu seminere atıfta bulunmaktadır.
* la parole: Fr. söz. Lacan’ın, lalangue ve langage arasında yaptığı ayrımda lang’a yakındır. Lalangue, kişinin konuştuğu, sözcük tercihleri, vurguları gibi “kişisel” bir dildir. Bir anlamda “anadil”dir; anneden öğrenilen, öğrenildiği haliyle kişiyi konuşturan dil. Langage ise Türkçe, İngilizce, Fransızca gibi bir dil yapısına işaret eder. Örneğin çok bilinen “bilinçdışı bir dil gibi yapılanmıştır” alıntısında bahsedilen “dil”, “langage”dır: L’inconscient est structuré comme un langage. La parole, İngilizceye speech olarak çevrilir. Burada ise çevrilmeden bırakılmıştır. Söz, laf, lakırdı olarak çevrilebilir. Metinde la parole’ün ne demek olduğu anlatılmaktadır. Özetlemek gerekirse bir hakikati bilinçdışı olarak gizleyen, kişinin konuştuğu söz diyebiliriz. Ayrıca bknz. Dylan Evans (2019). Lacancı Psikanalize Giriş Sözlüğü, çev. Umut Yener Kara ve Turgay Sivrikaya, Islık Yay.
©® Düşünbil (2020)
Yazar: Timothy Huson
Çeviren: M. Salim Dın
Çeviri Editörü: Cemre Yılmaz
Kaynak: Huson, T. “Lacan: Truth, La Parole and The Symbolic Order”, Lacan: The Silent Partners (ed. Slavoj Žižek) içinde, ss. 67-70.