Paylaş

George Orwell, kaleme aldığı eserler genel olarak içinde eleştiri barındırır. Bu eleştiriler normalin aksine bir kapitalizm eleştirisi değil, dönemin SSCB eleştirisidir. Orwell’ın yazdığı Hayvan Çiftliği adlı eser her ne kadar bir komünizm eleştirisi gibi görünse de aslında bir devlet eleştirisi ya da devletleşme sürecinde bürokrasinin yozlaşmasına getirilen bir eleştiri olduğunu söylemek mümkündür. Elbette Orwell’ın yapmak istediği eleştiri dönemin SSCB yönetimi ve özellikle Joseph Stalin’edir. Bununla ilgili olarak yazılmış olan pek çok eser bulunmakla birlikte bu konuda hemen hemen herkesin hem fikir olması, bu yazıda bunu durumu ele almayacağımız anlamına geliyor. Eseri ele alırken veya incelerken elbette Orwell’ın değinmek istediği ve eleştirdiği konulara değineceğiz fakat bu yazıda daha çok yeni devletleşmeye ya da yeni kurulan hükümetlerde bürokrasinin nasıl yozlaşabileceğini Orwell’ın eseri olan Hayvan Çiftliği üzerinden ele almaya çalışacağız.

Beylik Çiftlik’in sahibi Bay Jones, domuzları, atları, tavukları ve daha birkaç hayvana sahip bir çiftliğin sahibidir. Çiftlik’te her şey rutin bir biçimde ilerlerken Koca Reis adlı bir domuz çiftlikte yaşayan hayvanların fikrini değiştirecek ve onları eyleme geçirecek bir konuşma yapar. Bu konuşma şüphesiz ki hayvanları devrime daha da yakınlaştırır. Bu fikir aşılamasından sonra hayvanlar kısa süre sonra devrimi gerçekleştirir. Bay Jones’u çiftlikten uzaklaştıran hayvanlar, çiftliğinde adını değiştirip “Hayvan Çiftliği” olarak değiştirdiler. Değişen şey yalnızca çiftliğin adı değildir, aynı zamanda çiftlikte yaşayan hayvanların yaşayış biçimleri de değişmiştir. Bundan hemen sonra hayvanlar aralarında aldıkları bir kararla Yedi Emir’i oluşturdular. Yedi Emir, hayvanların eşit olduğunu vurgular ve hayvanların insanlara benzememesi için gerekli maddeler yerleştirilmiştir. Böylece çiftlikteki tüm hayvanlar eşit bir biçimde ve özgür olarak yaşayabileceklerdir.

Çiftlikte böyle bir düzen kurulurken kısa süre içinde domuzlar yönetimde ön plana çıkarlar. Yeni kurulan ya da yeni bir oluşuma giren pek çok devlette veya hükümette görüldüğü üzere, Hayvan Çiftiliği’nde de benzer bir durum görülür. Bu durum yeni kurulan devlette herkesin eşit olarak görüldüğü bir durumdan, süreç içerisinde bazı kişilerin ön plana çıkıp bir ayrıcalık kazanmak istemeleriyle sonuçlanır. Bu durum bir sınıf savaşı ya da totaliter bir yapı içerisindeki mücadele olabilir. Fakat burada önemli olan nokta bürokrasinin nasıl oluştuğudur. Domuzlar okuma yazma bilmelerinin verdiği avantajla ve diğer hayvanlardan daha akıllı olmalarından dolayı çiftliği yönetme konusunda büyük bir söz sahibi olurlar. Bu noktadan sonra domuzlar arasında iktidar için bir mücadelede görmekteyiz. Bu mücadele Napoleon ve Snowball arasında geçer. Bu iki domuz Hayvan Çiftliği’nin lideri olmaya çalışırken, Snowball bu mücadelede daha öndedir. Çünkü Snowball, özgün fikirlerle ortaya çıkıp halkın(hayvanların) ilgisini büyük ölçüde çekmeyi başarmıştır. Çeşitli sorunları tartışmak için toplanan çiftlik sakinleri, ilgi ile Snowball’u dinlerken Napoleon, Makyavelist bir tavırla içeri köpekleri salarak Snowball’u öldürmeye çalışır. Tıpkı Niccolo Machiavelli’nin, Prens adlı eserinde verdiği örnek gibi: “Siracusa Pretor’u (ordunun başkomutanı) olmayı başardı. Bu göreve gelince prens olmayı ve kendisine gönül rızasıyla verilen şeyi (iktidarı) kimseye borçlu olmadan zorla elinde tutmayı aklına koydu ve ordularıyla Sicilya’da savaşmakta olan Kartacalı Amilcare ile bu konuda anlaşıp, bir sabah sanki cumhuriyete ilişkin sorunları ele alacakmış gibi Siracusa halkını ve senatosunu topladı; verdiği işaretle bütün senatodakilerini ve halkın en varlıklılarını askerlerine öldürttü; bunlar ölünce prensliği ele geçirdi ve yurttaşlarının hiçbir direnişiyle karşılaşmadan prensliğini sürdürdü” (1).

Bu olaydan sonra Snowball’u bir daha gören olmadı. Yönetimi böylece ele geçiren Napoleon, Snowball’u kullanıp yapay bir düşman yaratır. Snowball gibi bir düşman yaratarak diğer hayvanların kendilerini güvensiz bir ortamda hissedip, Napoleon’a ve onun korumasına ihtiyaç duymalarını sağlamaktadır. Bu durum aslında klasik bir sözleşme mantığı ile örtüşür. Öyle ki bu tavır, yani yapay bir düşman yaratıp halkı bir arada tutmaya ve devlete muhtaç kılmaya yönelik fikir, sözleşmeci bir filozof olan Jean-Jacques Rousseau’nun Toplum Sözleşmesi’nde üzerinde durduğu bir önemli bir konudur.

Napoleon’un, devletin aygıt ve imkânlarını kullanarak egemenliğini sürdürme ve garanti altına almaya devam eder. Bu aygıtlardan en önemlisi modern çağ için bir basın ya da medya görevi gören Squealer’dır. Squealer, güzel ve ikna edici bir üsluba sahip olduğundan dolayı, Napoleon’un aldığı her karardan sonra, hayvanları ikna etmek ve akıllarda herhangi bir soru işareti kalmaması için konuşma yapar. Bu konuşmalar genellikle başarılı olur. Orwell, bu noktada bir şeyi daha vurgular. O da hayvanların son derece unutkan olduklarıdır. Halkı temsil eden hayvanlar, Snowball’un düşman ilan edildiği zaman itiraz etmeye çalışsalar da ilerleyen süreçte, bunun tam olarak nasıl olduğunu unuturlar. Roman bize bunun gibi pek çok örnek verir. Bu durumun yaratılması hem hayvanların politik olarak unutkan olmaları hem de Squealer gibi bir faktöründe etkisi vardır.

Sonuç olarak tüm olan bitenden habersiz olan hayvanlar, gerçekte domuzların iktidarının nasıl yozlaştığını geç olsa da fark ederler. Çünkü artık “bütün hayvanlar eşittir ama bazı hayvanlar öbürlerinden daha eşittir” (2). Domuzlar bu süreç içerisinde karşı oldukları şeye dönüşmüşlerdi. “Artık domuzların yüzlerine ne olduğu anlaşılmıştı. Dışardaki hayvanlar, bir domuzların yüzlerine, bir insanların yüzlerine bakıyor; ama onları birbirlerinden ayırt edemiyorlardı” (3).

Dipnotlar:
(1) Niccolo Machiavelli, Prens, Oğlak Klasikleri, çev. Rekin Teksoy, s. 87-88.
(2) George Orwell, Hayvan Çiftliği, Can Yayınları, çev. Celal Üster, s. 141.
(3) George Orwell, Hayvan Çiftliği, Can Yayınları, çev. Celal Üster, s.152.

Kaynakça:
Niccolo Machiavelli, Prens, Oğlak Klasikleri, çev. Rekin Teksoy, 2012, İstanbul.
George Orwell, Hayvan Çiftliği, Can Yayınları, çev. Celal Üster, 2017, İstanbul.

Yazar: Abdullah Gülsever

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Abdullah Gülsever

Ege Üniversitesi felsefe bölümünden mezun oldu. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaktadır. Felsefe, pozitif bilim, sosyoloji ve psikoloji ile ilgili pek çok konuya meraklı, öğretmekten çok öğrenmeyi sever ve öğrendiği şeyleri paylaşmayı tercih eder.