Bir Anadolu halkı olan Hititler; merkezi günümüz Türkiye’sindeki Boğazkale yakınlarına konuşlanan, başkenti Hattuşa olan ve Doğu Akdeniz ile Yukarı Mezopotamya’nın bir kısmını da kapsamak üzere Anadolu’nun büyük bir bölümüne uzanan bir imparatorluk inşa etmişlerdir.
Hititlerin ortaya çıkışından önce MÖ 2000 civarında, “Hatti Diyarı” olarak bilinen bölge, Hatti halkına ev sahipliği yapmaktaydı. Hattiler, fetih veya peyderpey asimile edilme sonucu yeni bir Hitit devletinin parçası olmuşlardır. Ancak Hititlerin kökeni konusunda akademisyenler; Pontus-Hazar bozkırının Yamnaya kültürü, Balkanlar’ın Ezero kültürü ya da Kafkasya’nın Maykop kültürü ile aralarında bir bağlantı olduğu varsayımlarıyla fikir ayrılığına düşmektedirler.
Hititler hakkında bildiklerimizin büyük bir kısmı Akad dilindeki (dönemin diplomatik dili) ya da Hitit konfederasyonunun çeşitli lehçelerindeki çivi yazılarından; Asur, Babil, Mısır ve Orta Doğu’da bulunan diplomatik ve ticari yazışmalardan elde edilmiştir.
Eski Hitit Krallığı ile Orta Hitit Krallığı’nın bölgesel anlamda zaman zaman genişleme ve daralmasıyla birlikte genel olarak Hitit Krallığı’nın kuruluşu MÖ 17. yüzyıl’daki I. Labarna veya I. Hattusili dönemlerine dayandırılmaktadır.
Hititlerin imparatorluk dönemine geçişi, krallığın kalıtsal hâle geldiği ve yöneticilerin “insanüstü” nitelikte algılandığı Yeni Hitit Krallığı zamanında gerçekleşmiştir. İmparatorluğun gücü, ticaret yollarıyla doğal kaynakların kontrolüne ve özellikle de Hititleri MÖ 13. yüzyıl sonlarındaki Kadeş Muharebesi esnasında Antik Mısırlılarla çatışmaya sürükleyen Kuzey Suriye’nin önemine bağlıydı.
Harbin ardından Ebedi Antlaşma veya Gümüş Antlaşma olarak da bilinen Mısır–Hitit Barış Antlaşması [Kadeş Antlaşması] her iki imparatorluk tarafından da kabul edilmiştir. Ancak bu, Asur İmparatorluğu’nun çevre krallıkları fethetmesi ve Hitit ticaret yollarını tehdit etmesiyle gelen bir Hitit çöküşünü de beraberinde getirmiştir.
MÖ 12. yüzyıl boyunca I. Ashur-resh-ishi yönetimi altındaki Asurlular, Hititlerin Küçük Asya ve Suriye’de bulunan topraklarının çoğunu ilhak etmiştir. Aynı zaman diliminde bir denizcilik ittifakı olan sözde Deniz Halkları, Akdeniz kıyısı boyunca uzanan birçok Geç Tunç Çağı’na ait yerleşim yerini harap etmiş ve Kaşka kabilesi Doğu Anadolu’ya doğru bir yayılma dalgası başlatmıştır.
Hitit’in başkenti Hattuşa’nın MÖ 1190 yılında Kaşkalar tarafından yağmalanıp yakıldığına ve Hitit İmparatorluğu’nun istilacı Asurluların elinde parçalanmasıyla on yıllar içerisinde kademe kademe terk edildiğine inanılmaktadır.
Asurlular, geride kalanların çoğunu yok edip kendi kültür ve değerlerini Hitit İmparatorluğu’nun bakiyelerine aktarmıştır. Bu noktada Hititler Anadolu’dan kaybolmuş olsalar da Anadolu ve Kuzey Suriye’de Geç Hitit Devletleri adı verilen birçok eyalet ortaya çıkmış fakat bu oluşumlar da MÖ 911 ila 608 yılları arasında aşamalı olarak Yeni Asur İmparatorluğu’nun kontrolü altına girmiştir.
Hitit İmparatorluğu’nun çöküşü; bölgesel güçlerin ekonomik gerilemesinin Yakın Doğu, Ege, Anadolu, Kuzey Afrika, Kafkaslar, Balkanlar ve Doğu Akdeniz’deki birçok büyük medeniyetin yıkımıyla sonuçlanan ve Geç Tunç Çağı’nın sonu olarak bilinen bir döneme işaret etmektedir.
©® Düşünbil (2023)
Yazar : Marcus Milligan
Çeviren: Büşra Kaynak Balta
Çeviri Editörü: Selin Melikler
Kaynak: heritagedaily.com