• 8 Kasım 2017
  • Yevgeniya Kulandina
  • 0
Paylaş

“Synthetic a priori” kavramı (“sentetik a priori”), Immanuel Kant tarafından icat edilmiş olup bilim felsefesindeki en önemli ve etkili fikirlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Bilim felsefesinde ve metodolojisinde sık rastlanan bir terimdir ve tanımı bir cümleyle verilmeyecek kadar bileşik bir yapıya sahip olmasıyla dikkat çekmektedir. O yüzden, bu terimi geliştirip dünya ile tanıştıran Kant’ın sentetik a priori’yi nasıl tanımladığını anlamak mühimdir. Bu yazıda Kant’ın “Saf Aklın Eleştirisi” kitabının “Aşkınsal Estetik” bölümündeki sentetik a priori terimini kısaca tanımlamaya çalışacağım.

Saf Aklın Eleştirisi” eserinin ilgili bölümlerini incelediğimizde, Kant’ın sentetik kavramına dair somut bir tanım vermediğini görebiliriz. Kant bunu sentetik a priori terimini tanımlamakta zorluk çektiği için değil, daha dinamik ve süreç temelli bir kavram olduğuna dikkatimizi çekmek için yapar. Yine de, genel bir tanımdan bahsetmek istiyorsak, “synthetic a priori” bir ifadenin, nesne (‘görü’ – ‘intuition’) ve özne (‘anlama yetisi’ – ‘faculty of understanding’) arasındaki birleşme eylemi olduğunu söyleyebiliriz. Başka bir ifadeyle, Kant’a göre aklımız, belirli kimi birleştirme işlemlerinin sonucunda dış dünyadaki görüngüleri çeşitlilikten arındırıp düzenleyerek deneyim (‘experience’) kazanmış oluyor. Dolayısıyla, bu arındırıcı, düzenleyici ve birleştirici sürecin tanımlanması, deneyimimizi ve bununla birlikte dış dünyaya dair bilgi kaynağımızı anlamaya olanak sağlıyor.

Devam etmeden önce, analitik-sentetik ve a priori-a posteriori ifade ikiliklerini açıklamamız faydalı olacaktır. Genel olarak, bir kavramın genleşmesiyle ortaya çıkan tanımlara ‘analitik’ ifade denir. Analitik ifadeler sarsılmaz nitelikteki mantıksal zeminlere dayandırıldıkları için çoğunlukla a priori olarak da sınıflandırabilmektedir. Örneğin, “Bekâr, evlenmemiş kimsedir” ifadesi, analitik a priori’dir. Öte yandan, dış dünyadaki deneyimimize ve duyu organlarımıza bağlı olup evrensel geçerliliğe sahip olmayan ifadeler ise ‘sentetik’tir. Bu ifadelerin doğruluğu mantık kurallarının garantisi altında olmadığı için a posteriori sınıfına girer. Mesela, “Limon sarı bir meyvedir” ifadesi, bir sentetik a posteriori ifade örneğidir.

Bu tanımlardan iki sonuç çıkartılabilir. İlk olarak, analitik a priori ifadelerin doğruluğu ya da gerçekliğinin tartışılamaz olduğunu, fakat bir kavramın mantıksal genleşmesi oldukları için de yeni bilgi sunamadıklarını söyleyebiliriz. İkinci olarak belirtilebilecek nokta ise, sentetik a posteriori ifadelerin dış dünyayı tanıyıp yeni keşifler yapmamızı sağlayan ifadeler olmalarına rağmen, geçerlilikleri sabit olmadığı için bu ifadeler aracıyla ürettiğimiz yeni bilginin her an yanlışlanma ihtimaliyle (yanlışlanabilirlik) karşı karşıya olmasıdır. Bu, bilimsel bilginin üretiminde sıkıntılı, istenmeyecek bir durumdur. Kant’ın sentetik a priori kavramını bu iki problemli noktayı bir araya getirmek için geliştirdiğini söyleyebiliriz. Kant’a göre aklımız öyle bir eyleme sahiptir ki onun sayesinde hem dış dünyaya dair yeni keşifler yapabiliriz hem de bu bilgileri ‘doğru’, objektif olarak değerlendirebiliriz. Başka bir deyişle bilim, sentetik a priori ifadeler aracılığıyla ilerleyebilmektedir.

Peki, yukarıda bahsedilen ve sentetik a priori ifadesini oluşturan bu birleştirici süreç nedir? Kant’a göre her bilginin edinme yolu, deneyimden başlar. Aklımız (‘anlama yetimiz’), görüngülerin çeşitliliğini rastgele bir biçimde algılamaz; bu çeşitliliği düzenleyen fakat tüm deneyimlerden önce gelen (‘transcendental’) aşkınsal sezgi formlarına sahiptir. Bu sezgi formları, zaman ve mekândan oluşur. Bu formlar, bir deneyimi mümkün kılmakla birlikte, herhangi bir deneyimden önce geldikleri için aklımızın a priori nitelikleridir. Böylece, zaman ve mekân formlarını kullanarak aklımız, görünüşlerin çeşitliliğini sıralayarak ve sınıflandırarak yeni bir deneyim (veya bir nesne hakkında bilgi) elde etmiş oluyor. Dolayısıyla, Kant’a göre bilgi edinme statik bir şey değildir; dış dünyaya dair yeni bilgiye ancak ve ancak zaman ve mekân vasıtasıyla mümkün kılınan düzenleme sürecinin sonucunda varılabilir.

Son olarak belirtmek isterim ki sentetik a priori kavramı, Kant’tan sonraki felsefeciler tarafından eleştirilmiş olup yirminci yüzyılın başında neredeyse tamamen reddedilmiştir. Bunun temel sebebinin, Kant sonrası döneme denk gelen fizik (Einstein’ın izafiyet teorisi) ve matematikteki (Öklidçi olmayan – Öklid dışı geometriler) gelişmeler olduğunu söyleyebiliriz. Kant, sentetik a priori’nin tartışılmaz zeminini oluşturan zaman ve mekânı, Newton’cu fizik ve Öklidçi geometriler üzerinden tanımlamıştı. Yine de Kant, yeni bilginin üretiminde insan aklının aktif ve öncü bir rol oynadığını belirterek ve yeni bilginin edinim sürecini dinamik bir şekilde tanımlayarak bilim felsefesinde çok kıymetli bir adım atmıştır. Eleştiriden öte, Kant’ın bu mirasını efektif bir şekilde değerlendirmek önem taşımaktadır.

Kaynakça:

Kant, E. (1929). The Critique of Pure Reason. Trans. by Smith, Norman K. London, Macmillan & Co.

Yazar: Yevgeniya Kulandina

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Yevgeniya Kulandina

2004 yılında lise öğrenimini tamamladıktan sonra lisans eğitimi için Kazakistan'dan Türkiye’ye geldi. ODTÜ Felsefe bölümündeki yolculuğu o zaman başladı. Halen aynı bölümde, bilim felsefesi dalında Doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Evli ve yemek pişirme meraklısıdır. Düzenli olarak dünya mutfaklarını araştırıp değişik yemekler yapar. Mutfağında şef bıçağı, büyük kesme tahtası ve bin çeşit baharat bulunur.