Paylaş

Etik olmak mantıklı mıdır? Birçok filozof, etik kurallar insanları besleyip geliştiriyor mu yoksa ağırlığı altında eziyor mu sorunsalını aydınlığa kavuşturmak için bu temel soruyla boğuşa gelmiştir. Acaba hepimiz sadece kendi öz menfaatlerimize odaklansaydık ve hep kendimiz için en avantajlı olanı tercih etseydik şimdikinden daha iyi bir durumda olur muyduk? Objektivist (nesnelci) Ayn Rand, diğer tüm bakış açılarından farklı olarak, egoizmin en rasyonel davranış olduğunu öne sürdü ve hedeflenmesi gerekenin kendi kişisel kazancımızı artırmak olduğunu (başkaların kayıpları pahasına da olsa) anlattığı kitapları en çok satanlar listelerinden hiç inmedi.

Platon, Kant ve John Stuart Mill (sayabileceğimiz birçok isimden yalnızca birkaçı) hayatın bencillikten çok daha öte olduğunu göstermeye çalıştılar. Platon kitabı Devlet’te, felsefesini, adalet ve ahlakın ne demek olduğuna zengin ve güçlü insanların karar verdiğini ileri sürerek savunan Sokrat’ı kullanarak anlatır. Uzun ve güzel bir savunmaya rağmen, rakiplerinin argümanları -ki harika hayatlar yaşayan adaletsiz insanlar ve aynı derece zıtlıkta çile çeken adaletli insanlardan örneklerdir bu argümanlar- felsefenin yüksek algılayışa sahip babasından daha ikna edici görünmektedir.

Immanuel Kant, Hıristiyanlıkta gördüğü, sonradan sonsuz bir kazanç elde etmek için şu an iyi olmaya ve ahlak için bağımsız bir rasyonel temel kurmaya dayalı müstehzi tutumu reddetmeye çalıştı. Bu sebeple, bir davranışın etiğe uygun olup olmadığının, o davranışa herkes adapte olsaydı sonucun ne olacağının sorgulanmasıyla karar verilebileceğini önerdi. Yine de Kant, neden rasyonel etik anlayışının gerçek etik olarak değerlendirilmesi gerektiğini hiç anlatmadı. Rand, biri sizin için, diğeri de evrenin geri kalanında olmak üzere çifte standart oluşturmanın mantıklı olduğunu savunuyordu. Buna rağmen Kant, eğer herhangi bir zevk alınıyorsa (bir işi başardığı için insanın kendi kendine övünç duyması kadar basit bir zevk bile olsa), o etik eylemin değerinin şüpheli olacağını söyleyecek kadar katıydı. Kant’ın bu gerçek ahlak sınavını geçebilecek gerçekten çok az insan olduğuna göre, onun görüşleri ne kadar mantıklı olabilir?

Mill de, Jeremy Bentham’ın faydacılık fikrini geliştirerek, sabit akılcı temel üzerinden etik oluşturmaya çalıştı. Mill, kendi Faydacılık kitabının ikinci bölümünde şöyle yazar: “Eylemler, mutluluğu artırma hedefleri nispetinde doğrudur ve mutluluğu azaltma eğilimleri nispetinde de yanlıştır.” Mutluluğun tam olarak ne demek olduğuyla ilgili çetrefilli soruyu ve böyle bir ölçüm yapmanın zorluğunu bir kenara bırakarak (çünkü Bentham’ın ‘hedonik hesabı’ sonradan derin pratik sorunlarla karşılaştı), şu temel soruya cevap bulunmalıdır: İnsan kendi mutluluğunu artırmayı önemsemek yerine neden ortalama mutluluğu artırmayı önemsemelidir?

Modern evrimsel biyolojinin ortaya çıkışıyla işler daha da karıştı. Darwin’in teorisi, uzun süredir, “süper bencil evren” için doğal bir temel oluşturmuş gibi görünüyor. Öyle ki, Darwin teorisindeki “doğadaki acımasız rekabet” açıkça şu fikri ifade eder: Her canlı önce kendini düşünür (Bu, Ayn Rand’ın düşüncesinin bire bir aynısı değil mi?). Aslında, daha henüz Ayn Rand Atlas Vazgeçti’yi (Atlas Shrugged) yazmadan evvel, kötü şöhretli Sosyal Darwinizm doktrinini (Darwin’in asla kabul etmediği) Herbert Spencer popülerleştirmiştir. Çoğu kişi, evrimin geçerli olabileceği fikrine hala bağlıdır, ancak bu,kesinlikle çocuklarınızı yetiştirmenin bir yöntemi değildir. Doğrusu, evrim teorisinin ahlaki sonuçlarının algılanışından ötürü, Amerikalıların büyük bir çoğunluğunun, Darwin’in fikirlerinin kamu okullarında öğretilmesine şiddetle karşı olduğu açıktır.

Yine de, son zamanlarda bir çok bilim insanı ve felsefeci evrim teorisini ve evrim teorisinin etikle olan ilişkisini yeniden irdeleyerek Platon, Kant ve Mill’in etik olmanın temel rasyonel bir yolunu bulma gayretleri için yeni yöntemler arıyorlar. Elliot Sober ve David Sloan Wilson, birlikte yazdıkları, Unto Others: the Psychology and Evolution of Unselfish Behavior isimli kitaplarında ve benzer şekilde Peter Singer yazdığı A Darwinian Left: Politics, Evolution and Cooperation adlı kitabında insanın, yalnız olmadığında, kendine güveni yüksek sosyal bir hayvan olarak evrimleştiğini savunur. Toplumda yalnızca en iyileri önemseyenler, gruptaki birçok bireyi değersizleştireceği ve böylece o grubun toplam değerini de düşüreceği için kolayca dışlanacak, diğer taraftan uzlaşmacı davranışlar sergileyenler ise kabul görecektir.

Tüm bunlar kulağa iyi geliyor da, gerçekten uygulanabilir mi? Martin Nowak, Karen Page ve Karl Sigmund’un Science’da yayımladıkları bir çalışmada, matematiksel evrim teorisinin etiğe uygulanabilir olduğuna ve toplumsal evrimin adil ve uzlaşmacı davranışı nasıl desteklediğine dair şahane bir örnek ortaya koydular. Nowak ve çalışma arkadaşları “ültimatom oyunu”nun ortaya attığı problemi irdelediler. Bu sözde ültimatom oyununda, iki oyuncuya bir miktar parayı kazanma ihtimali sunulur. Parayı kazanmak için yapmaları gereken tek şey; kendi aralarında o parayı nasıl bölüşecekleri konusunda anlaşmaktır. Oyunculardan biri (teklif eden) bölüşme için öneri yapar (mesela, 90 TL bana ve 10 TL sana gibi) ve diğer oyuncu da (cevaplayan) kabul etmek veya öneriyi reddetmek yollarından birini seçer. Eğer cevaplayan oyuncu öneriyi reddederse oyun biter ve oyuncuların her ikisi de hiç para kazanamaz.

Rasyonel stratejinin, teklifi yapan oyuncunun bencil davranıp paranın büyük bir kısmını almasını sağlayacak dengesiz bir bölüşmeyi önermek ve cevaplayan oyuncu için de önerilen bölüşmeyi her koşulda kabul etmek olduğunu görmek kolay. Aksi halde kimse hiçbir şey kazanamaz. Yine de, çeşitli kültürlerden insanlar farklı farklı ödüllerle bu oyunu oynadığında, oyun, değişmez bir şekilde, ödülün adil paylaşımı ile sonlanır. Bu, insandaki adalet duygusunun rasyonelliğe neredeyse üstün geldiği ve rasyonel bir tahmin yapmanın önüne geçtiği olgusuna öncü bir kanıt olarak görünüyor. Diğer yandan bu örnek, Ayn Rand’ı, oyunun ardında yatan matematiği takdir etmeyerek insanın aslında nasıl da basitçe ahmaklık yaptığını göstererek destekliyor.

Ancak Nowak ve arkadaşları, çeşitli oyuncuların tekrar tekrar karşılaşmasının sağlandığında oyunun evrimleşmesinin nasıl olacağını göstermeye çalıştılar. Amaçları, izole karşılaşmalar yerine sosyal iletişime olanak sağlayacak bir ortam oluşturmaktı. Eğer oyuncular diğer oyuncular hakkında fikirler oluşturabilirlerse (mesela, bir oyuncunun grup içindeki güvenilirliği gibi), samimiyetsiz ve fırsatçı ‘teklif eden oyuncular’ı cezalandırarak hem kendi güvenilirliklerini artırırlar hem de teklif eden rolündeki o oyuncunun güvenilirliğini sonraki raunt için düşürmüş olurlardı. Bu (yani sosyal çevre faktörünü de işin içine katmak), çevrenizdekilere daha az bencil olmanın daha rasyonel olduğunu gösterir.

Aynı fikrin klasik bir örneği olarak bir de Robert Axelrod tarafından 1980’lerin başında ilk kez ortaya atılan Hükümlülerin İkilemi (Prisoners’ Dilemma) için önerilen çözüm gösterilir. Oyunun çeşitli varyasyonları mevcut olmakla birlikte, ortak özellik; iki kişinin birbirleri ile iş birliği yapma (küçük bir maliyetle) ya da iş birliğini reddetme seçeneklerinin olmasıdır. Eğer kişilerden sadece biri iş birliğini reddediyorsa, reddetmeyen kişi kazanır, ama eğer her ikisi de reddederse işte o zaman kimse kazanamaz ve kayıp büyük olur. Axelrod tit-for-tat (kısasa kısas) denen basit bir strateji önerir. Eğer oyuncular oyunu, birbirlerinin güvenilirliklerini anlayabilmek için, birçok kere tekrar oynarlarsa tit-for-tat stratejisi her zaman kazanmayı sağlar. Tit-for-tat şöyle basit bir temel fikre dayanır: İlk oyunda her zaman iş birliği yap ve sonraki oyunlarda diğer oyuncunun davranışlarına göre kendi davranışını yeniden düzenle. Eğer diğer oyuncu iş birliğini sürdürürse sen de sürdür, eğer reddederse bu sefer de misilleme yap. Axelrod bir defasında oyunu tit-for-tat stratejisinin kodlandığı bir bilgisayarla oynadı. Her seferinde, duruma göre hoşgörülü olan kazandı ve mutlak bencillik üzerine kurgulanan diğer stratejiler galip gelemedi. Peter Singer’in söylediği şu cümle ile hemfikirim: Axelrod’un çözümünün tam anlamı, sınırlı bir uzmanlar grubu dışında hala doğru bir şekilde takdir edilmemektedir; ancak bu çözüm, sadece kişisel hayatlarımızı değil, aynı zamanda uluslararası siyaset dünyasını da değiştirme potansiyeline sahiptir.

Tatmin edici bir matematiksel ve evrimsel ahlak teorisine kesinlikle uzakta olduğumuzu düşünmekle beraber, öyle görünüyor ki, bilimin optimum etik kurallar hakkında söyleyecek bir şeyleri var. Ve ortaya çıkan resim, egoizmin değil, adalet ve iş birliğinin akıllıca bir seçim olacağını gösteriyor.

Yazar: Massimo Pigliucci
Çeviren: Kaan Erdemir
Kaynak: Philosophy Now. “The Ethics of Tit-for Tat”. Sayı 33.

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com