Paylaş

Felsefenin popüler savlarındaki inişler ve çıkışlar, sadece mantıkla yönetilmez. Filozoflar genellikle makul insanlar olsalar da, insan türünün geri kalanında olduğu gibi, düşünceleri toplumsal ortamlarından büyük ölçüde etkilenir.

Gerçekten de, modern felsefedeki popüler ve büyük fikirler, sözgelimi kimya veya biyolojiye göre daha sık değiştiği için, filozofların düşünceleri diğer disiplinlere kıyasla daha fazla etki altında kalır. Peki neden?

Felsefi konumlanmaların görece istikrarsızlığı, disiplinin nasıl uygulandığının bir sonucudur. Felsefede, yöntemler ve sınırlamalarla ilgili sorular, sözgelimi doğa bilimlerinin aksine, tartışmaya açıktır. Bilim insanları bir “altın standart” olarak bilimsel yöntemi benimser ve çoğunlukla da yürütülen çalışma az ya da çok yerleşiktir. Yanlışlanabilirlik ilkesi, bilimsel disiplinleri yönetir. Neredeyse tüm bilim insanları için, eğer bir hipotez test edilebilir değilse, bilimsel değer taşımaz. Bunun felsefede bir karşı-sürümü yoktur.

Bu noktada, öğrenciler ve profesörler şunları sorarlar: “Hangi soruları sorabiliriz?”, “Bu soruları nasıl sorabiliriz?” Felsefe yapmanın doğru şekli diye evrensel olarak kabul edilmiş bir yöntem yoktur. Bu durum, temel felsefi soru ve yöntemler göz önünde bulundurulduğunda tamamen yerleşik değildir -hiçbir zaman da olmayacaktır. Felsefenin, doğa bilimlerinden daha akışkan, daha değişken olması olağandır. Ancak bu değişkenlik, ABD’li bilim tarihçisi Thomas Kuhn’un “paradigma değişimi” tanımına
karşılık gelmez.

Moda olanı, felsefe içerisinde düşünürken; metinler, düşünürler ve düşünceler, 4 temel grup halinde kategorize edilir. Bu grupların birbirleriyle olan ilişkilerini göz önüne alarak, bir fikrin nasıl modaya dönüştüğünü derlemeye başlayabiliriz. Bahsettiğimiz 4 kategori; moda olan, temel olan, yasak olan ve modası geçmiş olandır.

Temel olanlar kategorisine karşılık gelen düşünürler ve metinler öğrenciler için bilinmesi zorunlu olanlardır. Onların düşünceleri ana zeminlerdir. Belki de Platon, temel filozoflara en iyi örnektir. Elbette, herkesin bilmesi gereken bir şey varsa, bunu çok iyi bilen pek az kişi vardır. Titiz okumalar, yaygın varsayım ve genellemelerin önünü açar.

Moda olanlar kategorisine karşılık gelen fikirler ise, içerik ve etkisine göre, belirli bir dönem ve mekanda öğrenciler için bilinmesi gerekenlerdir. Modacılar Milano, Paris ve Giorgio Armani’ye sahipse, filozoflar için de Ivy League, Oxbridge ve John Searle vardır. Temel ve moda olan arasında da derin bir bağlantı bulunur. Filozoflar için moda olan, klasikler ve yerel kanon üzerine ilginç sorular ve yeni teoriler geliştirmektir.

Sözgelimi, Amerikalı filozof Saul Kripke’nin, Ludwig Wittgenstein’ın çalışmaları üzerine yoğunlaşıp, onun felsefesini yorumlaması, temel olanın modaya dönüşmesinin bir parçasıdır. Bu fikirleri üreten düşünürler, kendi başlarına moda haline gelirler ve aslında onlar da var olagelmiş düşüncelerden hareket etmişlerdir. Bu anlamda felsefenin, moda endüstrisinden gerçekten de bir farkı yoktur.

Üçüncü kategori ise, yasak olanlardır. Akademi için, yasak fikirler virüse benzerler ve uzun süre bu fikirlerle ilgilenenlerin kariyerleri tehdit altına girer (Bu sebepten ötürü, yasak fikirler detaylı ve birincil elden analiz yerine, çoğunlukla kabul görmüş rivayetleri temel alır). Yasaklanan sınıfına dahil fikirler ve düşünürler, “menfur” veya “meşru olmayan” ilkeler ve öncüllerle ilişkili olma eğilimindedir. Sözgelimi bir zihin felsefecisi, Carl Jung’un “Kolektif Bilinçdışı” düşüncesine pozitif atıf yaptığında, meslektaşlarının küçümsemelerine maruz kalacaktır. Hemen hemen kimse gerçekten Jung okumaz, buna rağmen Jung’un ciddiye alınmayacak bir düşünür olduğuna dair kanı yaygındır.

Modanın son kategorisi ise, beşeri bilimlere özeldir, çünkü doğa bilimlerinde kalıcı anlamda modası geçmiş bir kategori yoktur. Ancak felsefe adına, modada yaşanan çoğu değişiklik, tüm akademiye sirayet etmez. Modası geçmiş olanlar, alt disiplinlerde ve küçük bölümlerde incelenmeye devam edebilirken, alanın geri kalanı ise, yeni cazip temalara ve trendlere yönelir.

Modası geçmiş filozoflar, çoğunluk tarafından yanlış soruları sordukları gerekçesiyle yargılanırlar. Doğruluk konusunda herhangi bir son kullanma tarihi olmasa da kesin olan şey, felsefede belli soruların belli yollarla ve ne süreyle sorulacağına dair bir sınırlamanın olmasıdır. İki ya da üç kuşak önce revaçta olan filozofların çoğu günümüzde demode sayılıyor.

Modaya uygun ve modası geçmiş olan filozoflar arasındaki fark, kişinin varsayabileceğinden daha azdır. Hem moda olan hem de modası geçmiş filozoflar çoğunlukla temel metinlerin okumalarından yola çıksalar da, yalnızca yeni ve heyecan verici veya uzun süredir kaybolmuş olanı keşfedenler moda olarak görülüyor. Hercai bir alan olarak felsefede, eğer bir fikir yeni değilse, modaya uygunluktan uzaktır.

Felsefenin bu taksonomik durumu akılda tutulursa, moda olmaya devam edecek filozofların ve teorilerin türleri hakkında öngörülerde bulunabiliriz: “Kanon” ustalıklarını (Ç.N. kanon eski Yunancada model, kural anlamına geliyor) sergileyen ve bizi yeni bakış açılarıyla okumaya ve görmeye teşvik eden ya da yeni sorular sormaya yöneltecek olanlar, akademik çevrelerin konusu olmaya devam edecektir.

Moda OLAN tutumlar, yıpranmaya başlayıncaya kadar genişlemeye ve çeşitlenmeye devam edecek.
Kitlelerin hevesi, pek çok konferans, kitap ve taklitten sonra kaçıyor. Kuhn’a göre, egemen paradigmada tatminkar bir şekilde cevaplanamayan sorular bir tür kırılmaya yol açar ve bu dala ait kişilerce yeni bir paradigma oluşana kadar, bilim değişir. Moda OLAN fikirler bezdirici bir hale gelince, felsefe ilerler. Dolayısıyla moda OLAN metinler ve düşünceler, er geç temel olan haline gelmek ya da demode olmak zorundadır.

Modanın, çizgisel gelişmenin mitlerini ve yeniliklerini teşvik etmesi, felsefe için tehlike oluşturmaktadır. Filozoflar, yenilikleri ödüllendirmek konusunda çokça arzulu, itibar ve miras konusunda ise son derece titizdirler. Bununla birlikte modası geçmiş felsefe, bize en ciddi sorgulamanın bile yeni, verimli yanıtlar vermeyeceğini hatırlatan bir panzehir niteliğindedir. Bu, akademideki filozoflar için tehlikeli bir olasılıktır. Akademide de bir şey, yayınlanmak veya yok olmak zorundadır. Çok az sayıda prestijli dergi iyi araştırılmış teorilerin yayınlanmasıyla ilgilenir. O halde diyebiliriz ki, felsefe modasındaki hızlı değişimler de, bizim hakkımızda ve kurumlarımızın uyguladığı baskı hakkında herhangi bir fikrin içeriğinden daha fazla söz sahibi olmaya başlıyor gibi gözüküyor.

 

Yazar: J. Bradley Studemeyer
Çeviren: Arda Aşkın
Kaynak: Aeon 

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com