Site icon Düşünbil Portal

“Kıyamet saati”, gece yarısına* 2.5 dakika kaldığını gösteriyor, peki gerçekte bu ne anlama gelmekte?

Paylaş

Saat, düşündüğünüzden daha da ileride.

“Kıyamet Saati”nin gece yarısına üç dakika olan ayarının iki buçuk dakikaya çekilmesi, son zamanlarda manşetleri meşgul etmeye başladı.

Elli yılı aşkın süre içerisinde, bu durum için, gece yarısına en çok yaklaşıldığı zaman denilebilir. Saatten sorumlu otoritelerin dediğine göre “ Küresel felaket olasılığı çok yüksek ve en kısa zamanda bu riski azaltacak önlemler alınmalı.”.

Bu durum, dünya liderlerine acil bir uyarıdır.

Manhattan Projesi’nde (Manhattan Project) çalışan birçok bilim adamı sayesinde ortaya çıkan “Kıyamet Saati” fikri, Atom Bilim Adamları Bülteni’nin ( Bulletin of Atomic Scientists) editör kadrosu tarafından tasarlanmıştır.

Bu yayın, nükleer bilim camiası arasında bir iç bülten olmaktan öteye geçip, 1947’de resmi bir dergi olduğunda, dergi kapağında bu saate yer verdiler. Yayın kurucuları tarafından saatin sembolize ettiği şey şu şekilde açıklanıyor:

“bizim ve daha geniş bilimsel toplulukların, dünya liderlerine ve halka anlatmaya çalıştığı kaçınılmaz nükleer tehlike”

Saat, gece yarısına yedi dakika olarak ayarlanmıştı. İki yıl sonra, modern Rusya merkezli komünist bir devlet olan USSR tarafından yapılan nükleer silah denemesi haberiyle, saat, 11:57 olarak değiştirildi.

1953’te, Amerika, ilk defa hidrojen bombasını test etti. Hidrojen bombası, Hiroşima’yı ve Nagasaki’yi tahrip eden ve fizyon bombasından çok daha güçlü olan bir füzyon bombasıdır.

Birkaç ay sonra USSR, Amerika’yı takip etti ve saat, bir uyarıyla birlikte 11:58 olarak değiştirildi:

“Moskova’dan Şikago’ya, atom patlaması, Batı uygarlığı için gece yarısını vurma ihtimali var.”

Sonra, mütevazi bir ilerleme dönemi oldu. Yeni silahların ne kadar güçlü olduğu anlaşıldı ve yalnızca karanlık bir lider, benzer silahlı bir düşmana karşı, katastrofik bir misillemenin kaçınılmaz olduğu durumlarda bu silahları kullanmayı düşünecekti.

1963’te, her geçen gün daha fazla ölümcül silah denemesi yapmaya devam ettikleri için Amerika ve USSR, atmosferik testleri yasaklayan Kısmi Sınama Yasağı Anlaşması’nı (Partial Test Ban Treaty) imzaladılar. Bu durum üzerine, saat, geriye alınarak 11:48’e ayarlandı.

Bu sahte bir umuttu. Bu iki süper-güce sahip ülke, yeni silah testlerini yer altı tesislerinde sürdürürken İngiltere, Fransa, Çin gibi diğer ülkeler, kendi nükleer cephaneliklerini geliştirdiler.

1980lerin ortasına kadar saat, gece yarısına git gide yaklaştı ve 11:57’ye dayandı. Daha sonra, Mikhail Gorbachev, USSR’nın başına geçti ve gerginliği ve nükleer savaş riskini azalatmak için bir dizi görüşmeler yaptı.

1989’daki Berlin Duvarı’nın yıkılışı, komünizm ile kapitalizm arasında süren Soğuk Savaş’ın sonu olarak kabul edildi. Bunun ardından USSR’nin çöküşü, nükleer cephanelerin azalmasına sebep oldu. Böylece, 1991’de saat, 11:43’e geriledi.

Bir kez daha, barışın hüküm sürdüğü bir sürecin başladığına ve nükleer silah tehdidin son bulduğuna dair iyimser umutlar ortaya çıktı. Böyle düşünülmemeliydi. Amerika’daki politik sistem, silah üretim hızının düşürülmesini imkansız hale getiriyordu.

1970’te, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması( Nuclear Non-Proliferation Treaty) ile nükleer silahların, bunlara çoktan sahip olmuş beş ülke dışında yayılması önlenmeye çalışıldı.

Fakat, bu ülkeler silahsızlanma sözlerini yerine getirmediler. Bu nedenle, Hindistan, Pakistan ve İsrail gibi ülkeler, kendilerini daha güvende hissetmek için nükleer silahlar ürettiler. Saat, tekrar yıldan yıla gece yarısına daha da yaklaşmaya başladı ve 2002’de 11:53 oldu.

Yeni Tehditler

O günden sonra, “Kıyamet Saati”nin yöneticileri, nükleer savaş korkusuna yeni tehditler eklediler. 2007’de, “iklim değişikliğinin de insanlığa karşı korkunç bir tehdit oluşturduğunu” dile getirerek saati 11:55’e ayarladılar.

Daha yeni, yıllık raporlar şu hususta uyardı:

“Uluslararası liderleri, en önemli görevleri olan, medeniyetin sağlığını ve hayatını güvence altına alma ve muhafaza etme görevinde başarısız oluyorlar.”

Değişim memnuniyetle karşılanmalıdır. Nükleer silahlar var olmamış olsa bile, iklim değişikliği ve biyolojik çeşitlilik kaybının gittikçe artması, büyük tehditler oluşturmaktadır.

Ekosistemlerdeki hasar zaten gerçekleşiyor; iklim değişikliği, doğal sistemi etkilediği kadar hayat ve mülk kaybına da neden oluyor.

Bu sırada, nükleer silahlara sahip ülkeler, yeni silahlar ve daha sofistike ateşleme sistemleri test etmeye devam ediyorlar.

Silah sayısı, 60.000’ini aşan rekorundan 10.000 civarlarına düştü. Fakat, bu sayı, tüm uygarlığı birkaç kere tamamen ortadan kaldırmayı başarabilecek bir rakam.

Ayrıca, Kuzey Kore ve belki de İran gibi yeni oyuncular da ortaya çıktı. 2017 raporuna göre:

“Gece yarısına iki buçuk dakika kaldı, süre azalıyor, küresel tehlike yaklaşıyor. Bilge kamu görevlileri bir an önce harekete geçmeli, insanları geri dönülmez sondan uzaklaştırmalı. Eğer yapmazlarsa, bilge vatandaşlar bir adım öne çıkmalı ve yol göstermeli.”

Bu silahlanmaya karşı bir çağrıdır ve medya bu konuya daha çok odaklanmalıdır.

*”Gece yarısı” diye adlandırılan kavram kıyamet, uygarlığın sonu gibi anlamlara karşılık gelmektedir.

Çevirmen: Cansu BALKU
Yazar: Ian Lowe
Kaynak: Science Alert

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.

 


Paylaş
Exit mobile version