“Film analizi içeriği iki anlam farz eder, birinin üstü örtülmüşken diğeri açıktır. Seyirci kitlesi için son “gerçek” anlamı taşır. Seyircinin, gizli ihtiyaçları dışa vuran ve tatmin eden filmdeki motifleri sezdiği ya da bir şekilde farkına vardığı varsayılır. Bu, film yapıcılarının “bilinçdışı” sezgileriyle, seyirci kitlesinin “bilinçdışı” zihinlerinin iletişim kurduğu anlamına gelmektedir.” (Fearing, 1948, p. 173 ).
Yukarıdaki alıntı film ve bilinçdışının Freudyen etkisi arasındaki bağı gösterir. Korku filmleri, izleyicilerinin bilinçsiz korku, arzu ve dürtülerini aydınlatmaya yardımcı olur. Bu “gizli” temalar, seyirciye bilinçaltı mesajlar vermek için filmin içine sızar. Bu mesajların bir kısmı, belirli çağrışımları aktaran sembollerle iletilir.
Sigmund Freud, psikoloji alanında çok etkili bir insandır. İlk çalışmalarının çoğu, histerik belirtilere sahip hastaları incelemeye ve bu histerik semptomların ve bilişin kendilerinde nasıl tezahür ettiğini araştırmaya yönelikti. Erken korku filmlerinde, histeri, zihinsel hastalık korkusu uyandırmak için gösterilen bir tema (diğer zihinsel hastalıklarla birlikte) olacaktır. Freud’un bilinçaltı, düşler, baskı, akıl hastalığı ve psikoseksüel aşamalar hakkındaki kuramları toplum üzerinde büyük bir etkiye sahipti. Fikirleri 1920’lerde büyük ivme kazandı, bazı fikirleri bu sitede tartışılan en eski korku filmlerinden birçoğunda da görülebilmektedir. Freud’un bilinçaltı kavramı-motivasyonlarımızın arkasında yatan gizli arzular fikri, korku sinemasında dile getirilen en yaygın ideolojilerden biridir. Sinemada sıkça görülen bir başka tema olan bilinçaltına itme, bireyin travmatik anıları içine hapsettiği durumdur. Bu hatıralar daha sonra bazı uyaranlarla yeniden tetiklenebilir veya yüzeye çıkabilirler. Freud için, zihinsel hastalık genellikle psikoseksüel evrelerde bebekte cinsel gelişim sürecini bozan baskıların bir sonucudur. Nevrozun başlıca nedeni budur. Çocukluk döneminde yaşanan travma, yetişkin için akıl hastalığının önde gelen nedenlerinden biridir. Pek çok nitelikli filmde, nevrotik davranış “kötüler” içinde yaygınlaşmakta ve eroinle cinsel farkındalığı arttırmaktadır. (Freud, bunun bastırılmış cinsel arzunun bir sonucu olduğunu savunmaktadır, özellikle Nosferatu dikkate değerdir.) Freud’un teorilerinin diğer anahtar öğesi olan rüya imgelerinin sembolleri ve bilinçdışı arzularla dolu rüyalar filmlerin daha derin analizlerinde tartışılacaktır. “Film izlemekle rüya görmek arasındaki benzerlik kaydedildi … doğumlarının tesadüflerinden ve rüyalarla olan ilişkilerinin haricinde, psikanaliz ve filmler bazı önemli özellikleri de paylaşıyor. Her ikisi de bilimsel ve endüstriyel çağın eserleridir. Her ikisi de zihnin gördüğü şeyle ilgilidir. Her ikisi de zamanı çok yumuşakça ve bilinçaltını da zamansız olarak değerlendir. Her ikisi de somut gerçeklerle (psikolojik ve fotografik) ilgilidir; ancak her ikisi soyut olanla da son derece ilgilidir. “(Cocks, 2003, s.38).
Bu görüntü, insan zihninin bilinçsizliğini tasvir eder ve bu nedenle buzdağının suya batmış kısmıdır. Buzdağının ucu bizim bilincimizdir, süper egomuz ve egomuz ilkel benliğin arzu ve isteklerini toplumun kabul edebileceği ve ahlaka uygun bir şekilde yönlendirir.
Şimdi, Freud’un temel esaslarını kavradığımıza göre, büyük resme bakıp tüm bunların filmle nasıl ilgili olduğunu inceleyebiliriz!
“Psikanaliz ve film, her ikisi de 1895’te doğdu.” (Cocks, 2003, sayfa 35). İlk korku filmlerinden bazıları 1920’lerde üretildi. Birçoğu, Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’da kök salmış ve 1920’lerde popülaritesi artan bir anlatımcı yaratım hareketi olan Alman Ekspresyonizmi’nden etkilendi. Alman film yapımcıları Hollywood’a göç ettiler ve Amerikan korku filmlerinin gelişimi üzerinde büyük etkileri oldu,abartılmış kamera açıları, sahneler, ışık ve karanlık oyunları ekleyerek derin psikolojik anlam ve etkileri olan filmler yaratılmaya başlandı. Bu Alman Ekspresyonizm ideolojisi, Freud’un psikanalitik teorilerinden oldukça etkilenmişti ve bu yüzden ilk korku filmi eserlerinin çoğu Freud etkisinde kalmıştır. “Korku hikayelerine devam eden ilginin büyük kısmı bilinmeyenlerin keşfi ile ilgilidir. Korku öykülerinin önemli bir çoğunluğu, keşif süreçlerinin tasviridir. “(Carroll, 1990, s.128). Carroll’un belirttiği gibi, bilinmeyenin keşfi ya da “bilinçdışı” korku sinemasında yaygındır. Her şeyin nasıl birleştiğini görmeye başlıyor musunuz?
Freud hakkında hatırlanması gerekenler: Cinsiyet, Çocukluk, Düşler, Baskı ve Bilinçaltı. Filmlerden bazılarına bir göz atalım!
Çeviren: Gökçe Atlıhan
Kaynak: fearincinema.umwblogs.org
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.