Paylaş

“Hastalık” kavramı her kültürde ve dilde var. Çok eski zamanlardan beri rahatsızlık kelimesi gibi “rahat” yoksunluğuna işaret eden bir kelimenin her dilde semantik bir karşılığı olmuştur. Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlemiş olduğu hastalık tanımı ise normal vücut fonksiyonlarının normal bir şekilde işlememesi olarak belirlenmiştir. Hastalık, rahatsız kişinin koşullarındaki anormallik anlamına gelir. Peki, bu normallik tanımı nedir?

Modernizm hayatın karmaşık ve anlaşılmaz kısmını anlatma ve bir katılığa hapsetme girişimi olarak bilinmektedir. Ancak gerçek yaşam, söz konusu sağlık ve tıp gibi rasyonel alanlar olsa bile oldukça müphemdir. Müphemlik adı geçtiğinde aklımıza gelecek ilk yazarlardan biri Z. Bauman’dır. Müphemlik, Bauman düşüncesinde hem katı modernlik eleştirisinin hem de akışkan modernliğin iyimserliğinin temelinde olan kavramdır. Müphemlik (belirsizlik) insan yaşamı için nereden bakıldığına göre değişir: katı modernlik için bir öcü, düşman; akışkan modernlik için tüm risklerine rağmen insan olmanın tarifsizliğine dair bir elbisedir (Buaman, 2013).

Bauman için insan olmak, içinde belirsizliği taşıyan bir durumdur ve ancak insan bu belirsizlikle var olabildiği, yaşamın olasılıklarını kabul ettiği sürece insan kalabilir ve ötekiyle insanî bir ilişkide, iletişimde bulunabilir. Hastalık ve tıp alanında ise bu belirsizlik her zaman anlaşılır seviyeye getirilip bir tanım oluşturulmaya çalışılıyor. Bu durum sağlığın yeri geldiğinde piyasalaşması için yeri geldiğinde ise hâkim çıkarlar için tanımlanmış olabiliyor.

Tıbbî testler, reçeteler, tedavi yöntemleri gibi “rasyonel” yöntemler ise kişinin müphemlikten uzaklaştırılması ve sağlam katı bir yere konması sağlamaktadır. Modernliğin katı yönü, birey ve toplum üzerinde uyguladığı baskı, rasyonellik vurgusuyla özetlenebilir. Tıp biliminin öncülüğünde bir proje olarak görünen modernlik, reçeteler, tedaviler bir düzenleme girişimidir. Öyle ki düzenlenemeyen, tanımlanamayan, kontrol altına alınamayan her şey, modernlik tarafından yabancı, öteki, ayrık otu, hasta olarak tanımlanır (Bauman, 2011, s. 81).

Dolayısıyla “tıbbî koşul” kavramı tartışma konusu olabilecek akışkan bir meseleye baştan sahip çıkıyor. Bir doktora gidilmesi ya da doktor çağırılması gerektiğine, tıbbî testlerin yapılması, ilaçlar verilmesi, alınması ve tüketilmesi ve bir tedavi yönteminin takip edilmesi gerektiğine çoktan karar verildiği hissini veriyor. Dolaylı olarak da olsa kişinin beden ve ruh sağlığından tıp ve eczacılık mesleklerinin sorumlu olmasını, bunları kontrol altında tutmasını bir kere daha onaylıyor. Hasta olmakla rasyonel koşullar eşdeğer olarak görüldüğünde günümüzde, “hasta olmak” artık bir doktorun yardımını istemek demektir. Hasta olmak için tek başına siz yetmezsiniz artık.

Hastalar bunların farkında mıdır peki? Elbette farkındadır. Ancak müphem ve karanlık görünen dünyanın karanlığını az da olsa düzenlemek ve aydınlatma vaadi veren modern tıbba güvenmekten başka bir çare kalmıyor kişiye. Ancak çekiciliğini daima koruyan ve asla ulaşılmayacak modernliğe kulaç atmak, bugünün hastalığından, gerçekliğinden geri çekilmek gibi tuhaf bir görüntü çiziyor. Modernlik durmanın imkânsızlığıdır, diyor Bauman. Modern tıp alanında ise bu durum birebir işlemektedir.

Son yıllarda ilaç şirketleri pazarlarını genişletmek için yeni ve son derece etkin bir yöntemi mükemmelleştirdiler. Hastalıkları tedavi edecek ilaçlar geliştirmek yerine ilaçlarına uyacak hastalıklar geliştirmeye başladılar. Yeni strateji iki tür insan olduğuna ikna etmek: ilaç tedavisine ihtiyaç duyan sağlık koşullarında yaşayanlar ve bundan henüz haberi olmayanlar.

İnsanın kendini mükemmelleştirmeye yönelik harcamalarının ölçüsünün ve bu ölçüdeki artışın yarattığı tatminin hiçbir sınırı olmadığı ve olamayacağı anlayışı bir kez zihinlerimize sızdıktan ve iyice yerleştikten sonra tam kapasite işlemeye başlayabilir. Mevcut durumunuz istediği kadar harika olsun, her zaman daha da iyileştirilmesi mümkündür ve zaten iyileştirilmesi gerekir (Bauman, 2011). Aşk acısından çıkan bir genç artık o gönül yarasını bir hastalık olarak görebilmektedir. Çünkü gerçek yaşama dair ne varsa müphem, akışkan ve anlaşılmazdır. Bunu anlamadığımız sürece modernizm için bir tehlikeye dönüşmekte ve dolayısıyla bizim için de korku verici bir hâle gelmektedir. Duramadan akan bir zamanı sabitleyebilmenin ve düzenleyebilmenin tek yolu mekânı işaretlemek ve bir kaba doldurmaktır. Ancak yaşam ve dolayısıyla insan bir kaba doldurulmayacak kadar hızla değişen ve akışkan bir formdur.

Geçerli, geleneksel anlamında sağlığa gösterilen özenden bir farkla form tutma mücadelesi asla bitmeyecektir; bu işi hafife almanıza asla izin verilmeyecektir. Ne kadar formda olsanız bile hep daha da formda olabilirsiniz; duygusal tatminlerinizin hep şu an olduklarından daha tatminkâr, hazların daha haz verici, zevklerin daha zevkli olması mümkündür. Bauman bu sonsuz ilerleyişi mekânlar ve bunların adları kişi yoluna devam ettikçe yaratılacak ve kaçınılmaz olarak yeniden yaratılacaktır diye özetlemiştir (Buaman, 2013).

Bauman, her ne kadar akışkan modernlik kavramını bir şans olarak görse de akışkan dönemde bireyin işinin daha zor olduğunu düşünür. Birey için akışkan modern dönemin “koşulları altında yaşamak, mayın tarlasında yürümeye benzetilebilir: Herkes her an herhangi bir yerde bir patlama olabileceğini bilir, fakat kimse patlamanın kesin olarak ne zaman ve nerede olacağını söyleyemez.” Bireyin her an bir tehdit riskiyle karşı karşıya kalacağını bilmesi, onu sürekli stres ve baskı altında tutar. Böylece birey kaygı ve olumsuzluk düşüncesiyle yaşamaya devam eder. Bu durum bireyi tüketim ve eğlence kanallarıyla rahatlamaya iter (Bauman, 2017, s. 18).

İlaç şirketlerinin yaratıcılığı, yetki kullanımına ve sağlık sorunları konusundaki ikna yetenekleri hiç durmadan yükselen bir fitness ve kendini beğenme uğraşına indirgenmiştir. Tüketicilerden oluşan bu toplumda yaşayan biz tüketicilerin takip etmeye sürüklendiği, ikna edildiği ve bunun için eğitildiği bir uğraş. Yazının yaşında belirttiğimiz hastalık durumu gittikçe öznelleşmiş ve piyasaya uygun hâle gelmiştir.  Ve ortak aklın ayrılmaz bir parçası hâline gelirken, “herkesin bildiği”, “herkesin onayladığı”, “herkesin yaptığı” şeylerden birine dönüşürken, yaşam felsefemiz de şirketleri birbiriyle kapıştıran sonsuz bir kazanç kaynağına dönüştü.

Elbette bu gibi durumlarda biz, belirli bir korku ya da endişeden kurtulma vaadi karşılığında bir bedel ödüyoruz. Oysa satın aldığımız ilaç bizi anksiyete önünde genel korkularımızdan ya da buna yatkınlığımızdan belki de hiçbir zaman kurtaramaz. Hayatın sıradan dertlerinden ve sıkıntılarından doğan her acı ve huzursuzluğa karşı, bir kez kabul ettikten sonra, bize göre bir ilaç en yakın eczanede mevcuttur (Bauman, 2011, s. 82).

Kendimizi zinde hissetmemize rağmen televizyonda çıkan reklamlar aracılığı ile destekleyici ilaç alarak daha da iyi hissetmeye çalışmamız ise bizim dış dünyanın müphemliğinden rasyonalitenin katılığına sığınmamızdan başka bir şey değildir. Sözde hayatı iyileştiren o ilaçların potansiyelinin boşluğu tüketicileri için sonsuz bir hayal kırıklığı, reklamcıları, dağıtıcıları ve satıcıları içinse sonsuz bir kazanç kaynağıdır. Hastalıklarımızın veya normal olarak kimi süreçlerden geçerken hissettiğimiz kötü durumların piyasada bir değişim değerinin olması oldukça üzücü.

Kaynakça:
BAUMAN, Z. (2011). Akışkan Modern Dünyadan 44 Mektup. İstanbul: Habitus Yayıncılık.
BAUMAN, Z. (2017). Akışkan Modernite. İstanbul: Can Yayınları.
BAUMAN, Z. (2013). Postmodernizm Ve Hoşnutsuzlukları. İstanbul: Ayrıntı Yayınları.

Yazar: Ali Eren Demir

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş