• 24 Ağustos 2018
  • Ayşe Bilge Demir
  • 0
Paylaş

Nietzsche, eserlerini, üstinsana giden yolu hazırlayacak özgür düşünürlere hitaben yazmıştır. Onun eserlerinde çok güçlü bir bireyci perspektifle karşı karşıya gelsek de bu düşünceler kültürel çerçeveler içerisinde verilmiştir. Her şeyden önemlisi özgür tinli insanın özgür olması, diğeriyle kurduğu güç ilişkisinin galibi olmasında açığa çıkar. Bu çatışmanın niteliğini yaratacak olan ise gene özgür tinli düşünürdür. Geleceğin filozoflarından yeni değerlerin yaratıcıları olarak söz eden Nietzsche, Şen Bilim’de bu filozofları liderlik vasıfları ile açıklar.

Nietzsche’nin buradaki merkezî argümanı üç aşamayla özetlenebilir. İlkin gelişen bir kültür olmanın ne anlama geldiğinden söz eder. Ardından mevcut konumumuzun sağlıksızlığını teşhis eder ve son olarak, kültürün sağlığını geri kazanması için hangi yöne ilerlemesi gerektiğine değinir. Darwinci bir perspektiften hareket eden Nietzsche insan eylemlerinin temel dürtüsünün türü korumak olduğunu söyler. “Nefret, başkalarının acılarından keyif duymak, soyup egemen olma şehveti ve kötü diye bildiğimiz her ne varsa: Türü korumanın şaşırtıcı ekonomisine aittir” (1). Burada önemli olan uyum sağlamaktır. Sağlıklı bir cemaatin var olması için ortak inanç ve ahlak sistemine ihtiyaç vardır. “İnsan çoğunluğu, her zaman kafa disiplinlerini, -‘akılsallıklarını’- gururları, yükümlülükleri, erdemleri olarak duymayan, düşüncenin her uyduruğu, her çılgınca ölçüsüzlüğü karşısında utanıp incinen ‘sağlıklı sağduyunun’ dostu olan insan çoğunluğu olmasaydı: İnsanlık çoktan yok olup gitmişti!” (2). İnsanlığın kafa disiplinini ise, bir uzlaşım yasası koymak olarak açıklar. Bu uzlaşım yasası bireyleri topluma bağlar. Fakat aynı zamanda onları araçsallaştırır. Köle tip insan için bu araçsallaşmanın bir mahzuru yoktur. Platon’daki gibi Nietzsche’deki insan tipleri de kendi varoluşuna en uygun edimi gerçekleştirmekle mutlu olurlar. Bu yüzden soylu insan, araç konumunda olmaktan zarar görür. Ortak inanç ve ahlak, kültürün kalıcılaşmasını sağlar. Fakat değişen çevresel koşullar karşısında kalıcılığında ısrar etmesi yok olmasına yol açacaktır. Bu yüzden değişime ayak uydurmalıdır ve bu değişimin failleri özgür tinlerdir. Değişim kapasitesi onların hoşnutsuzluklarına bağlıdır. Bu yüzden Nietzsche için sağlıklı bir toplumda hem sürü içgüdüsü hem özgür ruhluluk dinamik bir gerilim ile gelişmede rol oynar (3). Yani Nietzsche için tüm çatışmaların silinip gittiği bir son yoktur.

Şu anki sağlıksızlığımızın sebebi ise Tanrı’nın ölmesidir. Böylece modern ahlak çökmüştür ve ardında, her biri kendi çıkarlarının peşinde koşan insanlar kaosu bırakmıştır (4). Fakat bu insanlar arasında yeni değerler yaratma gücüne sahip olanlar da vardır: Yeni filozoflar. Bu insanlar Tanrı’nın ölümünün kefaretini ödeyecek yeni bir ortak inanç sistemi inşa edeceklerdir. Nietzsche’nin, kendileri için yazdığı okurlarına biçtiği misyon budur.

Peki bu nasıl yapılacaktır?

Bu yeni inancın dinî bir anlamı var mıdır? Bir bakımdan vardır. Fakat Nietzsche asla yeniden bir Hristiyanlığın diriltilmesi peşinde değildir. Bu dinin ilhamı Antik Yunan’dır. Yani  gelecekteki toplum merkezini din ile ahlakın birliğini sağlayacak yeni bir inançta bulacaktır. Antik Yunan’daki gibi kutsal şenliğe yönelecektir (5). Geleceğin sanatı yeni inançla bağlantılı olmalıdır. Sanatın gücü zorla, baskıyla değil, çekimle düşünce ve eylem yaratma gücüdür. Böylece yeni ahlak da otoritesini tehdit ve ödülün zorlayıcılığından değil, sanatın yumuşak gücünden gelir. Şiirin tanrıları ikna etme sanatı olarak kullanıldığından söz ederken şöyle yazar Nietzsche: “Ritim bir zorlamadır; baş eğdiren, katılmaya çağıran, karşı konulmaz bir arzu yaratır; yalnızca adımlar değil, ruhun kendisi de ritimle uyuma girer” (6).

Yaratıcı özgür insanların yazdığı metni diğerlerinin oynaması, sürünün manevî bir çobanı olması gerektiğine işaret eder. Bu liderler, filozoflardır. Genel beğeninin genel kanıları da değiştirdiğinden söz eden Nietzsche sorar: Genel beğeni nasıl değişir? “Bireylerde güçlü, etkin, utanma duygusu olmayan, tiranca bir güçle hoc est ridiculum, hoc est absurdum- bu gülünç, bu saçma diyebilenlerce, beğenilerinin ve nefretlerinin yargılarına dayanarak” (7). Liderler ile takipçiler arasındaki baskıcı olmayan ilişkinin temel şartı, liderlerin kendilerini yüksek insanlar olarak meşrulaştırmalarıdır. Nietzsche çoğu zaman fabrika sahibinin, işçinin gözünde kan emici bir köpek gibi görünürken, askeri liderin saygın göründüğünden bahseder (8). Lider bir tür soyluluğa sahip olduğu konusunda ikna etmelidir. Nietzsche böylece itaatin baskıyla aynı şey olmadığını söyler. Nasıl ki bir oyun içerisinde asıl zorbalık kurallara uymamaksa, aynı şekilde itaat etmemenin asıl zorbalığı yarattığı toplumsal durumlar söz konusudur.

Dipnotlar
(1) Friedrich Nietzsche, Şen Bilim, Say Yay., İstanbul, 2017, §1.
(2) a.g.e. §76.
(3) a.g.e. §24
(4) a.g.e. §23
(5) a.g.e. §89
(6) a.g.e. §84
(7) a.g.e. §39
(8) a.g.e. §40

Kaynakça
Friedrich Nietzsche, Şen Bilim, Say Yay., İstanbul, 2017.

Yazar: Ayşe Bilge Demir

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Ayşe Bilge Demir

1993 yılında Gaziantep’te doğdu. 2016 yılında Ege Üniversitesi Felsefe bölümünde lisans eğitimini tamamladı. 2017’den bu yana Ankara Üniversitesi Sistematik Felsefe ve Mantık Anabilim dalında yüksek lisans eğitimi alıyor. Nietzsche’de şiddet üzerine yazacağı tezle ilgileniyor. Bu dönem toplumsal cinsiyet, insan hakları, etik- estetik devinimler hakkında okuyor. Her dönem Philip K. Dick okuyor. Başlıca ilgi alanları fizyoloji, psikoloji, politika, sanat tarihi, astronomi.