Paylaş

En tipik ve en eski kalıp ön yargılardan birisi ırkçılıktır.

Biyolojik olarak hiçbir anlam ifade etmeyen ırk kavramı diğerlerine bakışımızı ve davranışlarımızı olumsuz yönde etkilemeye başlıyor. Bir grup beyaz tenli denekten iş başvurusu yapan adaylarla görüşmeleri istenir. Öncesinde iş başvurusu yapan kişiler belirli bir standartta davranmak üzere özel ve titiz bir eğitimden geçirilirler. Deney sonucunda, beyaz tenli deneklerin iş başvurusu yapan beyaz tenli ve siyah tenli insanlara farklı davrandıkları izlenmiştir. Siyah tenli adaylarla görüşürken deneklerin adayı kendinden daha uzakta tutma ve görüşmeyi daha beklenmedik bir şekilde bitirme eğiliminde oldukları ve konuşurken daha çok hata yaptıkları saptanmıştır.

Takip eden diğer bir araştırmada da denek olan beyaz tenli Princeton öğrencileri özel eğitim almış bir grup çalışmacı ile iş görüşmesi yapmıştır. Bu öğrencilerin bir kısmına yukarıdaki deneydeki siyah tenli deneklere davranıldığı gibi (uzak, anlaşılmaz ve kısa bir tarzda) görüşme uygulanmış. Bu gruptaki beyaz tenli öğrencilerin performanslarında belirgin düşüş izlenmiştir. Diğer kısmına ise normal (yukarıdaki deneyde beyaz tenli öğrencilere uygulandığı gibi) tarzda görüşme uygulanmış. Bağımsız araştırmacılar iki grubun görüşmeler sırasındaki performanslarını değerlendirdiklerinde “siyah tenli” adaylara uygulanan tarzda görüşülen beyaz öğrencilerin diğerlerine kıyasla daha az yetkin olduklarını belirtmiştir (Fine, 2010).  Deneyin ortaya çıkardığı sevimsiz bir bulgu daha vardır, şöyle ki; beyaz tenli insanların siyah tenlilere yönelik olumsuz küçük tavır ve tutumları bile siyah tenli insanların gerçek yeteneklerini sergileyebilmelerini olumsuz etkileyebilmektedir.

Olumsuz kalıp yargıların incelendiği bir başka deneyde, Asya kökenli Amerikalı kadınlar iki gruba ayrılarak bir matematik hedef testine dâhil edilirler. Bu iki gruptan ilkine testten önce cinsiyetleri ile ilgili diğer gruba ise ırkları ile ilgili sorular sorulur. Kadın oldukları anımsatılan ilk grup, Asya kökenli oldukları anımsatılanlardan daha kötü performans sergilemiştir (Ariely, 2008) Çünkü deneyin yapıldığı toplumda erkeklerin matematikte kadınlardan daha iyi olduğuna, Asya Kökenli kadınların ise matematikte diğer etnik kökenli kadınlara göre daha iyi olduğuna ilişkin kalıp ön yargılar bulunmaktadır. Olumsuz ön yargılar ortada bu olumsuz ön yargılara inanan insanlar yokken de etkin olabilirler. Olumsuz ön yargının hedefi olan insan devamlı şekilde bu olumsuz ön yargının tehdidi altındadır ve ona karşı uğraşısını verip elinden gelenin en iyisini ortaya koymak zorunda bırakılır.

Tamam, ama o zaman ne yapacağız elimiz kolumuz bağlı ön yargılara teslim mi olacağız? Elbette ki hayır. Olumsuz ön yargıların iddia ettiği ama aslında olmayan ancak kötü bir kehanetmişçesine bir şekilde ortaya çıkmasına neden oldukları yanlış algı ve kabuller ortadan kaldırılabilir. Erkeklerin kadınlardan matematik alanında daha iyi oldukları kalıp ön yargısı ile ilgili bir çalışma buna örnektir.

Üniversitede bir grup matematik öğrencisine oldukça zor bir matematik testi verilir. Mevcut kalıp ön yargının etkisi ile erkekler daha başarılı sonuçlar elde etmiştir. İkinci bir gruba ise testten önce bu matematik becerisinde kadınlar ile erkekler arasında bir fark olmadığına ilişkin bilgilendirme yapılmış ve kalıp ön yargının tehdidi ortadan kaldırılmıştır. Tabii ki bu grupta kadınlar erkekler ile eşit beceri sergilemiştir (Fine, 2010). Yani kalıp ön yargı hakkının geçersizliği hakkında yapılan bilgilendirme o kalıp ön yargının hedefinde olan kitlenin bundan bağımsız performans gösterebileceğini ortaya koymaktadır. Cinsler arası kadına yönelik olumsuz ön yargılar ile baş etmenin ilk yolu kadınların bu yargılar ve olumsuz etkileri konusunda bilgilendirilmesi ve eğitilmesidir. Ancak daha da önemlisi kendilerinin doğuştan kadınlardan üstün olduklarına yönelik kalıp ön yargının yanlışlığı konusunda erkeklerin de bilgilendirilmesi ve eğitilmesi gereklidir.

Çocuklarımızı bu tip kalıp ön yargılara kaptırmaktan nasıl korumalıyız? Tabii ki onlara örnek olarak. Sosyal psikolog David Rosenhahn 1960’ların sivil hak için özgürlük yürüyüşçülerinin eylemlerini incelemiştir. Bu eylemcilerin, var olan kalıp ön yargılara karşın güney eyaletlerindeki sosyal adaleti geliştirmek amacına kendini adama ile ilgili davranışlarında büyük farklılıklar olduğunu gözlemlemiştir. Kimisi bu uğurda işini, evini feda edecek kadar bu davaya kendisini adarken kimisi ise böyle bir fedakârlığa girmeden birkaç özgürlük yürüyüşüne katılmıştır. Bu eylemci gruplarının ebeveynlerinin de geçmişte benzer politik eylemci bir geçmişe sahip oldukları saptanmıştır. Ancak ilginç olan daha büyük fedakârlıklar yapan eylemci grubun ebeveynleri ile ilişkileri daha yakın ve sıkı iken arada sırada eylemlere katılan sosyal ve maddi fedakârlıktan kaçınan eylemcilerin ebeveynleri ile ilişkilerinin daha zayıf olduğu izlenmiştir (Barber, 2005).

İçinde yaşanılan toplumda var olan tüm olumsuz kalıp ön yargılara karşı mücadelede ebeveynin çocuklara kişisel örnek olması çok önemlidir. Ebeveyn çocuk ilişkisinin sıcaklığı tüm etik davranışlarda olduğu gibi kalıp ön yargıların neden olduğu olumsuz koşullara karşı ortaya konan olumlu ve bilinçli tavrın aktarımında ve öğrenilmesinde de kilit roldedir. Çocuk gördüğünü örnek alır…

Yeryüzünde karmaşık bir kültür oluşturabilen ve kültürün davranışları üzerinde başat unsur olduğu tek canlı türüyüz. Yaşanılan tüm acılara ve yanlışlara rağmen olabildiğince hem kendimize hem de diğerlerine yönelik iyi ve olumlu davranabildiğimiz ve olumsuzdan kaçınabildiğimiz ölçüde bu noktaya gelebildiğimizi bizlere hem beynimiz hem de kültürümüz yüksek sesle söylemektedir. Onca gürültüyü bir kenara bırakıp bu sese kulak vermek kalıp ön yargılarla baş edebilmek için görünen o ki en doğrusu…

Kaynak:

Ariely, D. Akıldışı ama Öngörülebilir. (2008) çev.:Asiye Hekimoğlu Gül, Filiz Şar. Optimist yayınları. 1.basım 2010, syf;177-8.
Barber N. (2005) “Acımasız Bir Dünyada Fedakarlık: Doğanın Duygusu”  Çeviri:Orhan Düz, Güncel Yayıncılık, 1.basım, Syf:140-141.
Fine C. (2010) “Başına Buyruk Beyin” Çev.:Pınar Turhanlı Sel Yayınevi. Syf.:127-144.

Yazar: Tuğrul Atasoy

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.


Paylaş

Tuğrul Atasoy

Doğmak nedense 1967 yılına nasip olmuş. Ankara’da geçen ve oldukça uzun gelen okul yıllarını Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesinden 1991'de mezun olarak tamamladım. Yetmedi yine aynı ciddi şehirde uzmanlık eğitimi alıp 1997’de nöroloji uzmanı oldum. Sonrasında Haziran 2001 tarihinde yolum Zonguldak'a düştü. Halen bu şehirde Üniversitenin Nöroloji Kliniğinde Öğretim Üyesi olarak hayatımı kazanmaktayım. Davranış bilimleri dışında, müzik, edebiyat ve doğa fotoğrafçılığı diğer ilgi alanlarım. Okumak dışında elimden geldiğince yazmayı ve yazdıklarımı paylaşmayı da seviyorum. Yazdıklarımı bir araya getirdiğim yayımlanan kitaplarım var; Yeni Yetenlere (Şiir); Olduğu Gibi (Şiir); Sormadan Gidilir Bazen (Öykü); Yarının Dünüdür Bugün (Öykü); Gölgeler Güneşte Gezinir (Öykü); Bir Nöroloğun Gözünden İnsan Neden Sanat Yapar? (Araştırma-İnceleme).