Orta Çağ dönemi genellikle, Avrupa kıtasının büyük bir kısmının gerilemede olduğu bir dönem olarak algılanıyor. Birçok yönden Orta Çağ toplumlarının yaşam kaliteleri, hem öncesinde bulunan Roma Dönemi hem de onu izleyen Rönesans’a kıyasla oldukça düşüktü. Bu yönlerden biri de dönemin temizlik uygulamalarıydı.
Orta Çağ Tuvaletleri
Orta Çağ’daki temizlik alışkanlıkları kavramının, günümüzde anladığımızdan biraz daha farklı olduğu söylenebilir. Bu durum, o çağda yaşayan insanların günlük yaşamlarında sergiledikleri temizlik uygulamalarına da yansımış. Başlangıç olarak, iç tesisat henüz icat edilmemişti ve insanlar ihtiyaçları geldiğinde dışarıda bulunan tuvaletleri (dış tuvalet ya da ayakyolu olarak da bilinen) kullanıyordu. Bu ilkel tuvalet genellikle, yerdeki bir deliğin üzerine konulmuş tahta bir levhadan oluşan kulübeden ibaretti sadece. Kaleler, manastırlar ve rahibeler manastırında ise bunlar, insanların kendilerini rahatlatmaları adına yapılmış dar odalardı. Doğruyu söylemek gerekirse, bu içerideki tuvaletler, dâhili salonlardan olabildiğince uzağa yerleştiriliyordu ve genellikle de istenmeyen, rahatsız edici kokuları içeride tutabilmek adına iki kapıları vardı.
Buna ek olarak, ayrıca insanlar geceleyin kullanabilsin diye yatağın altında tutulan portatif tuvaletler vardı. Bu temizlik alışkanlıklarından ortaya çıkan garip bir meslek de “Kral Lazımlığı Uşaklığı” idi. Genellikle soyluların oğulları tarafından görülen bu iş, ihtiyaç görmesi gerektiğinde krala yardım etmeyi ve arkasını temizlemeyi de içeriyordu.
Atık ürünlerin bir yere gitmesi gerektiğinden bahsetmemize gerek yok. Kanalizasyonun henüz olmadığı bu çağda sadece, insan atıklarının dökülebileceği, yerin içine oyulmuş derin ve büyük foseptikler, lağım çukurları inşa edilmişti. İşin garip yanı belki de bu uygulama hiç de hijyenik değildi; havaya maruz kalan atık ürünler, hastalık yayabilecek bakterilerin çoğalmasına uygun zemin hazırlıyordu. Kalelerdeki iç tuvaletler adına konuşursak, dışkı ya kale hendeğine düşer ya da kalenin duvarlarının yanından aşağıya salınırdı. Bu Orta Çağ “kanalizasyon” sistemi ile ilgili ilginç bir hikâye de Fransa, Normandiya’daki 1203-1204 yıllarında Château Gaillard kuşatmasında ortaya çıkıyor. Kuşatma sırasında Fransız güçleri, sonunda bir şapele sebep olacak olan korumasız bir tuvalet oluğu vasıtasıyla etrafını çevreleyerek ikinci suru ele geçirmeyi başarmışlar.
Diğer Uç
Vücudun bir ucundan diğer ucuna geçersek işler ağız sağlığı açısından da pek parlak gözükmüyor. Orta Çağ’da işlenmiş şeker (eğer varsa) insanların beslenmelerinde çok daha az bulunuyordu ve bu da şaşırılacak şekilde, bin yıl sonra şeker bağımlılığın tüm Avrupa’ya yayıldığı zamandan daha sağlıklı dişler ve daha ferah nefese sahip olmalarının ana etmeniydi. İnsanlar ağızlarını sadece suyla çalkalayarak temizliyordu. Dişlere gelirsek onlar da bir parça bezle silinerek temizleniyordu. Daha sonrasında dişlerini beyaz tutmak adına insanlar, dişlerini ovmak için kavrulmuş biberiye de dâhil olmak üzere çeşitli ot ve aşındırıcı madde karışımları kullanmaya başladılar. Ağız sağlığını için ayrıca sirke ve şarap karışımından oluşan gargara da kullanılırdı. Bu önlemlerin yanı sıra Orta Çağ halkı nane, tarçın ve adaçayı gibi keskin kokulu bitkileri çiğneyerek nefeslerini ferah tutuyorlardı.
Eğer bu tarz bir ağız bakımı yetersiz gelirse ve Orta Çağlı bir insanın dişi ağrırsa, dişinin içinde yaşayan kurtların ağrıya sebep olduğuna inanan dişçilerden birine görünmesi gerekirdi. Bu arada Orta Çağ’da dişçiler aynı zamanda berberdi ve kaçınılmaz olarak diş ağrısının tedavisi, anestezi olmadan dişin çekilmesiydi.
Bedensel Temizliğe Karşı Oldukça Rahat Bir Tutum
Orta Çağ’daki insanlar nispeten bir şekilde dişlerinin temizliği ile ilgileniyorsa da vücutlarının genel temizliği ile nasıl kaygılandıkları konusu biraz tartışmalı. Bazıları genel kanının çok sık banyo yapmamak olduğunu düşünür; özellikle de 24 yıl boyunca sadece Paskalya’dan hemen önce yılda bir kez duş aldığını söyleyen St Fintan of Clonenagh’ın sözlerine dayanarak. Fakat bu algı, Orta Çağ rahiplerinin bütün diğer aşırılıkları uyardıkları gibi fazlaca duş almaya karşı da uyardıkları dönemlerden dolayı ortaya çıkmış olabilir. Ancak, o dönemin insanları banyo yaparken görülüyor ki bugün bir insanın yaptığından daha az sıklıkla yıkanıyorlardı.
Bunlara ek olarak, sadece zenginlerin özel banyolara erişimi vardı. Nüfusun geri kalanı ise yüzlerce insanı barındıran halk hamamlarını kullanmak zorundaydı. Bu tarz ortak banyolarda, çok sayıda insan tarafından kullanılmasına rağmen su nadiren değiştiğinden birisinin temizliğinden çok da bahsedemiyoruz. İnsanların düzgünce temizlenememesinin bir sonucu da korkunç bir koku ve bu sebeple çiçek sepetlerinin kullanılmasıydı. Bunlar, etraftaki kötü kokuları bastırmak amacıyla bileğe bağlanarak elde tutulan veyahut da kıyafete iliştirilmiş ot ya da çiçeklerden oluşan küçük demetlerdi.
Ancak, Orta Çağ banyo alışkanlıkları hakkında anlatılacak başka bir hikâye daha var. Sabunun ilk olarak Orta Çağ’da kullanılması büyük şehirlerde sabun yapımcılığı loncalarının varlığı ile ispat edilmiş. Ve özel banyolara gücü yeten zenginler için de, bir jakuzide olduğu gibi, kokulu sular ve bu deneyimin arkadaşlar ve eşlerle paylaşıldığı lüks bir uğraşa dönüşebiliyor banyo.
Son olarak, birçok Orta Çağ temizlik uygulaması günümüzde, tamamen hijyenik değilse de bir şekilde eksik olarak görülüyor. Ama özellikle de zengin olanlar adına beden temizliğine ehemmiyet veriliyordu. Bunlara rağmen merak etmeden duramadığım bir şey de gelecek nesillerin bizim önem verdiğimiz temizlik alışkanlıklarımızı gözden geçirip bundan iğrenti duyup duymayacakları.
Yazar: Wu Mingren
Çevirmen: Şeyma Gül
Kaynak: ancient-origins
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.