Durham ve Lizbon Üniversiteleri’ndeki araştırmacılara göre, Güzel ve Çirkin gibi peri masallarının kökenleri binlerce yıl öncesine dayanıyor.
Araştırmacılar, normalde biyologların kullandıkları tekniklere başvurarak ve dünya çapındaki hikâyeler arasındaki bağlantıları inceleyerek hikâyelerdeki bazı tarih öncesi kökenleri ortaya çıkardı. Hatta aralarında bir tanesinin Bronz Çağı’na kadar dayandığını, ve bazı hikâyelerin en erken edebi kayıtlardan daha da eski olduğunu keşfettiler.
Hikâyelerin 16. ve 17.yüzyıllara dayandığı önceden de öne sürülmüştü, ama Durham Üniversitesi’nden antropolog Dr. Jamie Tehrani, Jack ve Fasulye Sırığı hikâyesinin kökeninin, Doğu ve Batı Hint – Avrupa dillerinin 5 bin sene önce ayrıldığı zamana dayanabileceğini belirtti.
Analiz, Güzel ve Çirkin’in ve Rumpelstiltskin’in yaklaşık 4 bin yıllık olduğunu gösterdi. (Rumpelstiltskin: Grimm Kardeşler‘in eserinde yer alan Değirmencinin Kızı ile Cüce adlı masalda, samanı eğirerek altına çeviren cüce.) Bir demircinin doğaüstü güçlere sahip olabilmek adına, Şeytan ile yaptığı bir anlaşma ile ruhunu satmasını konu edinen Demirci ve Şeytan isimli bir halk hikâyesinin ise 6 bin sene öncesine, Bronz Çağı’na kadar ulaştığı tahmin ediliyor.
Bir zamanlar…
Demirci karakteri, Şeytan, Ölüm ya da Cin gibi kötü niyetli, doğaüstü bir varlıkla bir anlaşma yapar ve istediği maddeleri birbirine kaynaştırabilme ya da birleştirebilme gücü ile ruhunu takas eder. Sonrasında ise Demirci bu gücünü, kötü karakteri ağaç gibi hareketsiz bir nesneye yapıştırmak için kullanır ve sözleşmeyi kendi lehine bozar. Temel izlek, Hint – Avrupa dillerini konuşan ülkelerde de, Hindistan’dan İskandinavya’ya kadar olan coğrafyada da aynıdır.
Araştırma, bu hikâyenin metalürjinin muhtemelen mevcut olduğu Ön Hint – Avrupa toplumuna kadar dayanabileceğini gösterdi. Ayrıca, 5 bin ile 6 bin sene öncesinde, Pontus steplerinden (Karadeniz’in kuzey kıyıları) büyük göçmen kabilelerinin bölgesel yayılımlarının da arkeolojik ve genetik kanıtları bulunuyor.
Fakat Kaliforniya Üniversitesi’nden halkbilimci John Lindow, teoriye kuşkuyla bakıyor ve ön Hint – Avrupa söz dağarcığının metal işçiliğine dair kısıtlı olduğunu ve “demirci” kelimesinin henüz ortaya çıkmadığını belirtiyor ve bunun da, araştırmada kullanılan Demirci ve Şeytan hikâyesinin o kadar da eski olmayabileceği anlamına geldiğini de ekliyor.
“Oldukça şaşırtıcı”
Lisbon New University’den Halkbilimci Sara Graca Da Silva ile çalışan Dr. Tehrani şöyle diyor: “Bu hikâyelerin yazıya geçmemelerine rağmen günümüze ulaşmalarını oldukça şaşırtıcı buluyoruz. İngilizce, Fransızca ya da İtalyanca’nın henüz ortada olmadığı bir süreçten beridir bu hikâyeler anlatılıyor. Muhtemelen, şu an ölü olan bir Hint-Avrupa dilinde anlatılıyorlardı.”
19. yüzyılda Grimm Kardeşler, Kırmızı Başlıklı Kız, Külkedisi, Hansel ve Gretel, Karlar Kraliçesi gibi popülerleştirdikleri peri masallarının kökenlerinin, Hint-Avrupa dil ailesinin doğumuna kadar dayanan ortak bir kültürel tarihe uzandığına inanıyordu. Sonraki düşünürler, bu fikre itiraz ederek, bazı hikâyelerin çok daha genç olduklarını ve sözlü gelenek yoluyla aktarıldıklarını, ilk defa da 16. ve 17. yüzyıllarda bazı yazarlar tarafından yazıya geçirildiklerini belirtti.
Dr. Jamie Tehrani şöyle diyor: “Bu hikâyelerin bazıları, ilk yazılı kayıtlardan, hatta klasik mitolojiden de daha eskiye dayanıyor. Bu hikâyelerin bazı versiyonları, Latin ve Yunan metinlerinde ortaya çıkıyor fakat bulgularımız, bundan daha da eski olduklarını gösteriyor.”
Biyolojik yöntem
Royal Society Open Science Journal’da yayınlanan bu çalışma, nüfus geçmişleri ile diller, evlilikler, politik kurumlar gibi kültürel olaylar arasındaki ilişkiyi araştırmak için filogenetik yöntemler kullanıyor.
Dr. Tehrani, BBC Radio 4’un Today adlı programında şunları açıkladı: “Filogenetik karşılaştırma adı verilen, evrimsel biyolojiden ödünç aldığımız bir yöntem kullandık. Hikâye anlatıcılığı hakkındaki bilgileri, ve mirassal olarak korunmuş ve aktarılmış verileri kullanarak kaynağa inmeye çalıştık. Yani bir bakıma bu veriler, kendi tarihlerini zaten bünyelerinde barındırıyorlardı. Değişik kültürlerde rastladığımız halk hikâyelerini kıyaslayarak ve bu kültürlerin tarihsel ilişkileri hakkındaki bilgileri kullanarak, ortak atalar tarafından anlatılmış olabilecek bu hikâyeler hakkında tahminlerde bulunabiliyoruz.”
Bu yazı Arkeofili’nin internet sitesinden alınmıştır.