• 29 Mayıs 2018
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Modern sinemayı etkileyen en önemli filmlerden birinin gösterime girmesinin üzerinden yarım yüzyıl geçti: Ingmar Bergman’ın kimlik karmaşası üzerine başyapıtı Persona.

Ingmar Bergman her zaman çarpıcı oda tiyatrosunun ustası olmuştur. Fakat, 1960’ların başlarında Tanrı arayışını sona erdirmiş, dünyanın ve sinemanın durumu hakkındaki artan ümitsizliği onu yeni bir öznelliğe ve metafiziğe sevk etmiştir.

1965’te penisilin zehirlenmesi ve zatürre teşhisiyle hastaneye kaldırıldı. Hastanede zamanını geçirmek için Hemşire Alma ve hastası – Elektra performansı sırasında sahnede aniden sessizliğe bürünen ünlü bir oyuncu – Elisabet Vogler etrafında “iki enstrumanlı bir sonat” besteledi. Alma (Bibi Andersson’ın filmde oynadığı gibi) Elisabet’i (Liv Ullman) konuşması için ikna etmeye çabaladıkça kendi sırlarını açığa vurur ve Elisabet’in bir mektubunda bu sırlara yer verdiğini görünce ihanete uğramış hisseder.

August Strindberg’in 1889 tarihli oyunu Güçlü’den fikir alan Bergman, filmi için Persona başlığını seçmiştir. Sözcük Yunanca “maske” anlamına gelir ve Carl Jung’un içsel benliğe karşıt olan dış benlik-öz için kullandığı terimdir. Elisabet’in soy ismi de bilinçli olarak seçilmiştir. Bergman’ın Sihirbaz (1958) filminde kendi sanatsal uğraşları için başkalarının enerjisini tüketen karakterin ismi de Albert Emanuel Vogler’dir.

Fakat, Bergman hayal ve gerçek arasındaki sınırları belirsizleştirir ve Elisabet’in suskunluğunun ya da Alma’nın sükunetinin yok olmasının sebeplerini açıklamaktansa ipuçları bırakmak ile yetinir. Benzer olarak, olayların gelişimini bozulmalarla, yer değiştirmelerle ve gerçeküstüyle dağıtır. Alma’nın uyumasından sonraki bölümün tek bir rüya mı yoksa birbirine karışan sanrılar mı olduğunu belirsizleştirir. Yüzlerin birleşik görüntülerine paralel olarak gerçekliği gizler.

“In Images: My Life in Film” (1994) kitabında Bergman şöyle der: “Persona’da – ve sonrasında Çığlıklar ve Fısıltılar’da – gidebildiğim kadar ileri gittiğimi hissettim. Ve mutlak bir özgürlükte çalıştığım bu iki örnekte, yalnızca sinemanın keşfedebileceği sözsüz sırlara eriştim.”

Bu “sırlar” o tarihten beri film yönetmenlerine ilham olmaktadır. Bergman kendi filmi Kurtların Saati (1968) için fikirler aldı ve bunlar David Cronenberg’in Ölü İkizler (1988), Marina de Van’ın Dönüşüm (2009), Lars Von Trier’ın Melancholia (2011), Olivier Assayas’ın Ve Perde (2014) ve Alex Ross Perry’nin Yeryüzünün Kraliçesi (2015) filmlerindeki güç oyunlarında tekrar gün yüzüne çıktı.

Eleştirmen Miriam Bale’in “persona değişmesi” olarak adlandırdığı şey Rainer Werner Fassbinder’in Petra von Kant’ın Acı Gözyaşları (1972), Barbet Schroeder’in (1992) Genç Bekar Bayan Aranıyor (1992), Gilles Mimouni’nin Apartman (1996), Darren Aronofsky’nin Siyah Kuğu (2010) ve Peter Strickland’in Burgundy Dükü (2014) filmlerinde açığa çıktı. Jacques Rivette’in Céline ve Julie Teknede (1974), Krzysztof Kieslowski’nin Véronique’in İkili Yaşamı (1991) ve Anthony Minghella’nin Yetenekli Bay Ripley (1999) filmlerinde de konunun usta çeşitlemeleri izlendi.

Fakat Persona ayrıca görsel alıntılarla da filmler üzerinde etkili olmuştur: David Fincher’ın Dövüş Klübü’ndeki (1999) anlık erekte penis görüntüsü; Todd Haynes’in Beni Orada Arama (2007) filmindeki örümcek; Monte Hellman’ın Çift Şeritli Yol (1971) ve Wayne Kramer’in Kaçış (2006) filmlerindeki eriyen selüloit; Jonathan Demme’nin Kuzuların Sessizliği (1991), Lukas Moodysson’un Sev Beni (1998), Park Chan-wook’un İhtiyar Delikanlı (2003) filmleri, John Woo’nun Yüz Yüze (1997) afişi ve elbette Lasse Hallström’ün videosu Abba’nın 1977 hiti ‘Knowing Me, Knowing You’ videosunda yer alan yüzlerin yan yanalığı.

Persona’nın etkisi olmadan düşünmesi zor 5 önemli film aşağıda yer almaktadır:

Dişi Ceylanlar (1968)

Yönetmen: Claude Chabrol

Persona’nın bazı biçimsel özelliklerinin Fransız yeni dalga etkisinde olduğu dikkate alınırsa, Claude Chabrol’un bu kimlik, akıl sağlığı ve belirsizlik üzerine bir nevi kara film çalışması da buna bir karşı jest niteliği taşıyor olmalıdır. Yönetmen sonraları bu film hakkında “tam olarak dilediğim gibi yaptığım ilk film” diye bahsetmiştir. Biseksüel burjuva Stéphane Audran’ın kaldırım sanatçısı Jacqueline Sassard’ı hazırladığı sahnede Alfred Hitchcock’un Vertigo (1958) filminin de yankıları hissedilir. Fakat Audran ayna karşısında ruj sürerken arkasında beliren Sassard’ın, Liv Ullmann’ın Bibi Andersson’un saçını okşamasına referans olduğu gözlerden kaçmaz.

Yönetmen Jean-Luc Godard da Hafta Sonu (1967) filminde, Mireille Darc’ın terapisti ile konuşmasını tıpkı Andersson’un güneş banyosu sahnesi gibi çekerek Bergman’a saygı duruşunu gerçekleştirir.

Performance (1970)

Yönetmenler: Nicolas Roeg ve Donald Cammell

Bu filmi etkileyenler olarak Jean Cocteau, Kenneth Anger, Francis Bacon, Jorge Luis Borges, Joseph Losey ve John Boorman’ın çalışmaları sayılsa da Nicolas Roeg ve Donald Cammell, “homo sapiens ve kadın şiddeti arasındaki sapkın aşk ilişkisi” hikayesini daha çok Persona’ya borçludur: Kaçak gangster Chas Devlin (James Fox), rock starı Turner’in (Mick Jagger) etkisi altına girmeye başladıkça kendi kimliği üzerindeki kontrolünü kaybeder.

Bir noktada Chas ve Turner’in yüzleri birbirine girer ve bir bileşim oluşturarak Turner’in ev arkadaşı Pherber’in (Anita Pallenberg, Jagger’in Rolling Stones grup arkadaşları Brian Jones ve Keith Richards ile birlikte olmuş olan) yüzünü tamamlar. Hiç şüphesiz fotoğrafın altında “Vice and Versa” (tersi de doğrudur, aksinde de aynı, ve tersi) yazmaktadır.

3 Kadın (1977)

Yönetmen: Robert Altman

Robert Altman’ın tüketim bayağılığına yenik düşen bir milletin kişisel ve anlaşılması zor enstantanesi hakkında Observer’daki bir incelemesinde, Philip French Persona için de geçerli olabilecek bir soru sorar: “Film bir rüya mı yoksa rüyalar serisi midir? Birbirlerine bağımlı bu kadınlar aslında tek bir kadın mıdır?”

Altman karısının ciddi bir rahatsızlığı dolayısıyla hastanede geçirdiği huzursuz bir gecede bu fikrin aklına geldiğinde ısrarcıdır (“Her şey tamamdı. Hikaye, oyuncular, her şey.”). Fakat Bergman’ın etkisi açıktır: Hayal dünyasında yaşayan Shelley Duvall, Andersson gibi büyük bir dürtüyle gevezelik eder. Yüzü Sissy Spacek’in yüzüyle tıpkı Andersson’un Ullmann’la (Spacek gibi arkadaşının davranışlarına dair gizlice not tutar) karıştığı gibi karışır. Tıpkı Gunnar Björnstrand’ın kısa ziyaretinde olduğu gibi, sorumsuz koca Robert Fortier de karısını tanımakta zorluk çeker.

Stardust Anıları (1980)

Yönetmen: Woody Allen

Woody Allen Persona’yı bir ekran şiiri olarak görür ve İç Dünyalar (1978) ve Başka Bir Kadın (1988) filmlerinde bu filmin etkilerini yansıtır. Başka Bir Kadın filminde Mia Farrow’un kulak misafiri olduğu terapi seansı Alma’nın şoke edici itiraf monoloğunu anımsatır (Sven Nykvist tarafından fotoğraflanmıştır).

Allen, Persona’yı Aşk ve Ölüm (1975) filminde Diane Keaton’la şahane “buğday” repliği ile hicvetti. Fakat Allen en dikkat çekici biçimde Stardust Anıları’nda Persona’ya referans verdi. Vietcong memurunun yakınlaştırılmış görüntüsü Bergman’ın kendini kurban eden rahip ve Varşova gettosu görüntülerinin kullanımını andırır. Alma benzeri sert yakın plan çekimler Charlotte Rampling’in iltica konuşmasında atlanarak kullanılır ve ona duygusal kırılganlığını saklayacak bir yer bırakmaz. 

Mulholland Çıkmazı (2001)

Yönetmen: David Lynch

Susan Sontag, Sight &Sound’da yer alan Persona hakkındaki makalesinde, filmin “erotiğin skandalı; şiddetin ve güçsüzlüğün kutuplaşması; mantık ile mantık dışı; dil ve sessizlik; anlaşılabilir ile anlaşılamaz olan” konularında Sessizlik ile tematik bir ilgisi olduğunu yazar.

Benzer bir ilişki David Lynch’in Mulholland Çıkmazı filmi ile kurulabilir. Betty Elms/Diane Selwyn (Naomi Watts) ve Rita/Camilla Rhodes (Laura Harring) arasındaki değişken dinamik Alma ve Elisabet arasında olanları yakînen anımsatır. Lynch kadınların özelliklerini karıştırır ve eşleştirir; Betty Elisabet gibi bir aktördür ve Alma gibi psikoseksüel bir suçluluk duygusu çekmektedir. Fakat “rüya yerde” hiçbir şey göründüğü gibi değildir (özellikle bir kez sanrılar parçalanır) ve orada her bir filmin ele geçmez büyüsü yer alır.

Yazar: David Parkinson
Çevirmen: Zeynep Duran
Kaynak: medium

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com