Kabul görmüş bir gerçek olarak, zaman geçtikçe insanların değer yargıları ve kültürel tanımları değişir. Bununla birlikte değişen şeylerden biri de toplumun “sanat” olarak sınıflandırdığı şeydir. Peki sanat nedir? Ve kültürel manzaramızda nasıl bir yer tutar?
1984 basımı “Ayrım: Beğeni Yargısının Toplumsal Eleştirisi” adlı kitabının girişinde Pierre Bourdieu sanatı, geniş bir kültürel bağlamda düşünerek, nesnenin tüketiciye faydasını algılamak için kullanılan bir reddetme hali olarak tanımlar. Kültürün yanında eğitim de tanımımızı pekiştirmede yardımcıdır, çünkü etkisi altında kaldığımız başlıca kaynaklardan biridir.
Sorduğunuz kişiye bağlı olarak, “sanat” kelimesini söylediğinizde kişilerin ilk düşünceleri değişecektir. Bazıları için bu, “kelimeler” yoluyla soyut bir yaratım,”müzik” gibi sanatın bir janrı , sanatın bir mecrada (kurumda) sunumu olarak “müze” ve hatta “Chopin” gibi belirli bir besteci” olabilir. Bu bağlamda, farklı insanların sanat olarak neyi tanımladığına dair bir fikir edinmek için, her biri farklı yaş grubunda ve farklı meslek/ çalışma alanı olan üç kişinin görüşlerine başvurdum.
Western Ontario Üniversitesi Klasikler Bölümü’nden Profesör Beth Green, “bir kişinin sanatı tanımlama şeklinin, onun geçmişine, diline, sosyal sınıfına ve değerlerine bağlı olduğunu savunuyor.” Profesör Green, “genel bir tasvirle, sanatın estetik değerle yaratılmış herhangi bir şey” olduğunu söylüyor.
Öbür tarafta bir sanatçı ve Western Üniversitesi’nde öğrenci olan Tyler Durbano için sanat, “güzel sanattan performans sanatına kadar, bir fikri veya kavramı ifade eden herhangi bir şey.” Onun için, “sanat niyet ve algı ile ilişkili. Üreten kişi, nesnenin sanat olması niyetinde miydi? İzleyici bunu sanat olarak okuyor mu?”
York Üniversitesi’nden Toplumbilim ve İşletme öğrencisi Bianca Swaile ise yine kendi tanımını yapıyor. “Sanatı, bir insanın içinde güzellik bulduğu herhangi bir şey olarak görüyor ve bu husus için oldukça öznel bir görüş.”
Buradaki üç tanım da Bourdieu’nun belirttiklerini doğrular niteliktedir. Eserin yaratım süreci de izleyici-seyirci tarafından nasıl algılandığı da zamanın kültürel değerleri dikkate alınarak gelişir. Ayrıca bunlar Bourdieu’nun değindiği gibi Immanuel Kant’ın öğretileriyle de paralellik gösterir. Kant, tarafsızlıktan bahsederken, izleyici-gözlemciyi tatmin eden şey ile memnun eden şeyi ayırır. Birçok kişi için ya da Bourdieu’nun sınıflandırdığı şekliyle ‘işçi sınıfı’ için, bir imajın işlevsel olması beklenir. Bu nedenle de yargılar etik değerler tarafından yönetilir. Verdiğim üç örnek açıklamada da olduğu gibi, sanattan bir amaca hizmet etmek ya da bir amaca sahip olmak olarak söz edilirse, bu durum insanlara bir takım duygulanımlar hissettirmekten başka bir şey değildir.
Bu beni başka bir soru sormaya itiyor. Eğer 2017’de sanatın tanımı, 1984’te Bourdieu’nün kitabını yazdığındaki gibiyse ve ben bunu analiz ediyorsam, 1017 yılına dönsem bu tanım nasıl olurdu? Ya da 3017’e gitsem? Öncesinde tekrar bu üç kişiye soruyorum:
Profesör Green hayır diyor. “İnsanların değer yargıları değişim içindedir. Bir örnek olarak, belirli bir dönemde çıplak bir beden nasıl sanatta pornografi olarak olarak kabul edildiyse, bu durum günümüzde sanatçının kendi meramını ifade etme biçimlerinden biridir.”
Tyler Durbano’ya göre; “sanat olarak nitelendirdiğimiz şeylerin listesi, biz yenilerini ekledikçe sürekli gelişecek ve yine bugün sanat olarak nitelendirdiklerimiz de gelecekte sanat olarak kalacaktır. Bugün sanat olarak nitelendirdiklerimiz, geçmişten bir gözle bakıldığında mümkün bile değildi. Ancak günümüzde sanatın dışavurumları için yeni araçlar/mecralar mevcut.”
Bianca Swaile, “toplumun sanat olarak nitelendirdiklerinin değişebileceğini, ancak sanatın, insanların içinde güzellik ve ihtişam buldukları formlar ve ifade biçimleri olmaya devam edeceğini” belirtiyor.
Bourdieu kitabının girişinde, “sanatta müstechen herhangi bir şey yoktur” der, bunu da tiyatroyu referans göstererek yapar. Ben, bu tespitin sanatın halihazırdaki tüm formlarında olduğu gibi gelecekte vuku bulacağı tüm biçimleri için de geçerli olacağına inanıyorum. Sanat, kültürü tanımladığı gibi, kültür içinde de tanımlanır. Birine, diğeri olmadan erişemeyiz. Bourdieu, Kant ve sorular yönelttiğim diğer insanların da belirttiği gibi, sanat zamansızdır ve üreten için de izleyici-seyirci için de duygulanımlar yaratmaya devam edecektir.
Yazar: Victora Burnett
Çevirmen: Arda Aşkın
Kaynak: sasahblog
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.