Site icon Düşünbil Portal

Sicilyalı Peter’in Pavlikanlar Hakkında Yazdığı Rapor

Paylaş

1. Cehaletin sergilenmemesi gerektiği uygun olsa da, sessizlikle saklanmaması gereken şeyleri uzun bir sessizlikle örtmemeliyiz. “Rab körlere bilgelik verir” [Mezmur 145/6.2] ve inançtan kaynaklanan basit sözlerin kekelemesini, açıklamalarında kelimelerle labirentler oluşturan yetenekli konuşmacıların ifadelerine tercih eder.

2. Bu yüzden ben de, konuşmada yetenekli olmasam da, Kutsal Üçlü’ye dua ederek… ve sizden, Rab’bin yeni yazılmış kutsal değerli sürülerinin baş çobanı olarak, sizi çevreleyen tüm kutsal çobanlarla birlikte ve Kilise’nin tüm topluluğu ile birlikte bana destek olmanızı rica ederek, Pavlikanlar olarak adlandırılanların iğrenç sapkınlığına dair sistematik bir açıklama yazmaya ve bu çılgınlık içinde bu sapkınlığın nereden, nasıl ve hangi şekilde ortaya çıktığını anlatmaya karar verdim.

3. İki ayrı grup yoktur. Pavlikanlar aynı zamanda Maniheisttirler (1) ve atalarının sapkınlığına ekledikleri iğrenç sapkınlıklarıyla aynı yok oluş çukuruna düşmüşlerdir. Pavlikanlar kendileri, Maniheistlerin ahlaksızlıklarını paylaşmadıklarını söyleseler bile, onların sapkınlıklarının dikkatli bekçileridir.

4. Bunu yapmak zorundaydım, çünkü büyük imparatorumuz (2), Tanrı tarafından atanmış otokrat Basileios’un hükümdarlığının başında, bir imparatorluk göreviyle onların arasında bulundum… Roma’nın asasıyla dindar ve saygılı bir şekilde hükmeden ve kutsal oğullarıyla birlikte Tanrı tarafından taçlandırılmış olarak uzun yıllar boyunca hükümdarlığını sürdüren kişi… Görevim bir esir değişimiyle ilgiliydi ve kutsal hükümdarlıklarının iyiliği sayesinde başarılı oldu.

5. Aynı görevle Tefrice’de (3) Pavlikanların arasında bir süre kaldım ve onlarla sıkça sohbet ettim. Ayrıca orada yaşayan Ortodokslardan da onlar hakkında dikkatlice bilgi topladım. Yine, bu küfürbazların, bazı adamlarını Bulgaristan’a göndermeyi planladıkları ve Ortodoks inancından bazılarını koparıp onları kendi iğrenç sapkınlıklarına çekmeye çalıştıkları saçmalıklarını işittim. İlahi vaazın henüz yeni başladığı gerçeğiyle cesaretlenmişlerdi ve saf ve içten buğday arasına kendi yabani otlarını kolayca ekebileceklerini düşünüyorlardı. Bu kutsal olmayan insanlar sık sık böyle yapar ve kendi kişisel vebalarını karşılaştıkları insanlarla paylaşmak için birçok darbe ve tehlikeyi memnuniyetle kabul ederler. İşte bu yüzden bu çözümü buldum.

6. Değersiz, her türlü erdemden yoksun biri olarak, birçoklarının güvenliği adına titizlikle bulduklarımı size, saygıdeğer meslektaş piskoposlarım… emanet ediyorum.

GİRİŞ: PETER’DEN BULGARİSTAN BAŞPİSKOPOSUNA

7. Işığın varlığı karanlığı dağıtır ve çobanların uyanıklığı, haydut gruplarını ve vahşi hayvanları kovar…

8. Bu yozlaşmış insanlardan kaçınmak ve tiksinmeden ya da sorularına cevap vermeye çalışmadan, onların sorularına karşı sessiz kalmak ve mümkünse onlarla özel bir görüşmeden yılanlardan kaçar gibi uzak durmak, saf olanlar için en iyi plandır. Böyle biri, onlarla konuşmaktan hiçbir şey kazanmaz.

9. İşte bu yüzden, sıradan insanlarla konuşurlar; kutsal ve ilahi doktrinleri parçalayıp yok etmek için, onlara karşı mantıklı bir şekilde karşı koyabilecek kimse olmadığında bunu yaparlar.

10. Bu nedenle, sıradan bir insan için onları tanımak ama onlarla konuşmamak en iyisidir. Çünkü deneyimsiz biri, onlarla konuşarak kendisini tehlikeye atabilir. Onlar, tüm İncil ve Elçi öğretilerini konuşmalarında alıntılar ve kutsal yazılarla çok tanışık olanlar dışında, onların hileleri genellikle fark edilmez.

11. Yetkili biriyle konuşurlarsa, bu iğrenç insanlar mükemmel bir karaktere sahipmiş gibi davranır ve ortodoks Hristiyanların tüm doktrinlerini aldatıcı bir şekilde onaylar ve ilan ederler.

12. Alegoriyi uygunsuz bir şekilde kullanarak ve cehalet içinde, Kutsal Üçlü’yü kabul ettiklerini söyleyebilir ve bunu yapmayanları lanetleyebilirler.

13. Onlar, sapkın ve dinsiz bir şekilde de olsa, Tanrımız ve Rabbimizin bir bakirede insan olduğunu söylediklerini ve bunu yapmayanları lanetlediklerini iddia ederler. Rabbin enkarnasyonunun tüm ayrıntılarını kabul ederler; ağızlarıyla bir şey, kalpleriyle başka bir şey söylerler ve hevesle Mani’yi ve onun taraftarlarının tüm iğrenç sapkınlarını, (4) ve Samosatalı Pavlus’u (5) lanetlerler.

14. Onların, kötülüklerinin diğer çok daha kötü öğretmenleri ve liderleri vardır; bu, yakında gösterilecektir. Kısacası, bir ahtapot ya da bir bukalemun gibi, bazı saf kişileri yakalamak için hem tarzlarını hem de görünümlerini duruma göre değiştirirler. Birisi onların saçmalıklarına dikkat ettiğinde, ona sırlarından birazını gösterirler…

15. Şeytan, kötülüğün babası… kendi aklıyla, Tanrı’nın değerli yaratığı olan insanı Tanrı’dan ayırdı ve… insanı kendi rızasıyla günaha köle etti ve onu günaha sattı. Tanrı, yalnızca günah yüzünden buna izin verdi ve insanların ruhlarının Hades’te tutulmasına, Tanrı’nın Oğlu, Rabbimiz ve Tanrımız İsa Mesih’in (Kutsal Üçlü’den biri) bedende göründüğü zamana kadar izin verdi (6).

20. Tanrı’nın biricik Oğlu ve Kelâmı… insanların iyiliği için tarif edilemez bir sevgiyle, topraktan yarattığı insanlığı bir kez daha onarmayı kararlaştırdı… Babası’nın onayı ve Kutsal Ruh’un iş birliği ile kendisini alçalttı ve Kutsanmış Bakire’den akılcı ve ruhsal bir ruha sahip beden aldı ve insan oldu. Değişmez olduğu için varlığını değiştirmedi, ancak insanlığa olan sevgisinden ötürü olmadığı bir şeyi üstlendi. Kutsanmış Bakire’nin içinden geçerek onun bakirelik ışığı ile süslenmiş şekilde, bir kez daha bozulmadan kaldı. Peygamberin dediği gibi, o içten görkemlidir [Mezmur 45/44.14]. Tüm peygamberler, uzun zaman önce onun bakirelik mührünü çelişkili şekilde ilan etmiş ve öngören gözleriyle onun görkemini dile getirmiştir… (7)

22. Maryam, ebedi bakire ve Tanrı’nın annesi ile ilgili kanıtların iyi bir sebep olmadan buraya eklenmediğini kimse düşünmemelidir. Çünkü hakikatin düşmanları, onun Tanrı’yı görünüştü ama gerçekte değilmiş gibi doğurduğunu öğretir ve ilahi doğumdan sonra Yusuf’tan başka oğulları olduğu gibi saçma bir fikre sahiptirler (8). Peygamberlerin onunla ilgili kanıtlarını kabul etmezler; bu, daha ayrıntılı olarak daha sonra açıklığa kavuşacaktır.

23. Onlar, Kutsal İncil ve Elçi’nin sözlerini takip ettiklerini iddia ederler; ancak bu budalalar, kurdu koyun postu altında kurnazca ve aldatıcı bir şekilde gizlerler. İncil ve Elçi’nin sayfaları sürekli olarak peygamberlerin kanıtlarını aktarır ve onların her şeyi sadakatle önceden açıkladıklarını ve gerçeği doğruladıklarını gösterir. Peygamberler, dinleyicilerini net bir şekilde görmeye ve düşünmeye sevk eder, böylece gerçek geldiğinde onu kaçırmazlar; kehanetlerinin harfleriyle damgalanmış gibi bir temel oluşturur ve eylemlerini tefekkür için bir başlangıç yapar… (9)

25. Tanrımız ve Kurtarıcımız İsa Mesih, yeryüzünde görünüp aramızda yaşadığı andan itibaren tüm putperestlik ortadan kaybolmuş ve Tanrı’nın gerçek bilgisi yeryüzünü bir sel gibi kaplamıştır…

26. Haç yeryüzüne dikildiğinde ve hayat ekmeği, insana olan sevgisinden dolayı ilahi doğasıyla birlikte gökten indiğinde – bedeni gökten inmedi, bizimki gibi bir duygu kapasitesine sahip olan bedeni yeryüzünden aldı – haç ağacına yükseltilip ilahi kanının akıntılarıyla yeryüzünü suladı. Bu, dünyayı tatlı bir koku yayması için canlandırdı. Onun değerli kanı ve suyunun kutsamasıyla gübrelenen dünya, bugün hâlâ olduğu gibi, farklı tatlı kokulu ruhani çiçeklerle çiçeklendi. (10)

27. İnsanlığa kurtuluş armağanının geldiği ve kötülüğün kaynağı olan düşmanın yere serilip ölümcül bir darbe aldığı haç, bu yüzden kutsanır. Rabbin hayat veren ve kutsal haçı kadar birçok mucizenin gerçekleştiği başka hiçbir çile sembolü yoktur. Rabbin ve Tanrımızın Hades’e inişinden önce bile ölüler dirildi. Ardından perde yırtıldı, yer sarsıldı, güneş karardı ve ışığını geri kazandı; birincisiyle Yahudilerin ayışığısız karanlığı ifşa edildi, ikincisiyle ise dirilişin görkemi ve (Rabbin ve Tanrımız onlara görünmesiyle gerçekleşen) Hades’te tutulan tüm ruhların kurtuluşu, Hades’in çözülmesi ve artık Rab’de uyuyanların ruhlarını tutamayacağı önceden bildirildi. (11)

28. Kutsal haçın eşsiz gücü, ona çivilenen Tanrımız Mesih’in gücüyle tüm bu ürpertici harikaları gerçekleştirdi. Onun görkemini kabul etmeyen ve Tanrı tarafından verilen yenilmez bir zafer simgesi olarak şüphesiz bir inançla kutsamayanlar utansın, geri dönsün ve yok olsun.

29. İyiliğin düşmanı, kötülerin kıskanç ve kötü nefretçisi olan şeytan, başı haçın mızrağıyla ezilip kalbi delindikten sonra, artık eskisi gibi açıkça kötü arzularını gerçekleştiremez hale geldi. Ancak gizlice bazı zavallıların ruhlarını öfkeyle doldurdu ve zihinlerini, ‘vicdanları yanmış yalancıların maskesiyle’ aldattı (1 Tim. 4.2); o ve bu zavallılar, sönmeyen ateşe odun olmaya layıktır.

30. Rab, son derece iyi olan O, değerli yaratılışı insana olan alışılagelmiş lütuflarını bırakmadı, fakat önce, ‘kilisede elçileri’ [1 Kor. 12:28] gözlemciler ve hizmetkarlar olarak atadı; beden alarak yeryüzüne inişini ve sınırsız gücünü açıkça duyurmak için, ilahiyetinin delillerini doğru bir şekilde açıklayacak; Mesih’in bedensel acılarından utanmayacak ve mucizelerin bir hile olduğunu iddia etmeyecek, her yerde gerçeği gözeten ve Tanrı’nın Sözü’nün beden alışıyla ilgili düzenlemeyi ilan eden insanlar. ‘İkinci olarak, peygamberler’ [1 Kor. 12:28], Kutsal Ruh’un kılıcıyla gizli ve kutsal olmayan duyguları kökünden kesip, erdemin sağlıklı ve güçlü filizlerini ekmek için. ‘Üçüncü olarak, öğretmenler’ [1 Kor. 12:28] diğerlerine yardım etmek ve onların söylediklerini ve yaptıklarını daha net açıklamak için.

31. Onların kutsal doktrinleriyle tüm Hristiyan Kilisesi eski zamanlardan beri kurulmuş ve hala kurulmaktadır; yıkıcı sapkınlıklar, ‘cehennemin kapıları’ [Mat. 16:18] kiliseye hiç galip gelememiştir, şimdi de gelememektedir, sizin de çok iyi bildiğiniz gibi ve ilahi vahiy söz verdiği gibi. Heretiklerin laf kalabalığından kaynaklanan dalgalar her zaman köpüğe dönüşür. Çeşitli sapkınların ortodoksluğun şampiyonlarına her karşı çıkışında, sapkınlığın karanlığı hakikatin ışığıyla mağlup edilmiştir ve Tanrı’nın Kilisesi huzursuzluğa kapılmamıştır…

33. Bu kirli, karanlık, bölücü, iğrenç ve yozlaştırıcı Maniheist sapkınlık, zehirli ve her türlü pislikle dolu olduğu için tüm milletler tarafından zulme uğramaktadır. Onlar en derin sessizlik içinde bu pislikleri onurlandırır ve taparlar. Çünkü onların en çok önem verdiği şey, ritüellerinin ve sapkınlıklarının en yakın komşularıyla, hatta onlardan tamamen yabancı olanlarla paylaşılmaması, sadece günahkarlıkta daha mükemmel olduklarını gördükleri az sayıdaki kişiye açıklanmasıdır. Birkaç yıl önce bu sapkınlık güç kazandı ve isyan güçleri tarafından öğretildi, kötülüğün kaynağı olan Şeytan’ın sapkın rehberliğinde teyit edildi; bu sapkınlık, onun öncüsü olan bir ihanet doğurdu ve liderleri Şeytan ile birlikte başka bedensel şeytanları ortaya çıkardı.

34. Onların şeytan olduklarından kimse şüphe duymamalıdır: şeytanların bile cesaret edemediği tüm sözleri ve eylemleri, onlar almighty Tanrı’ya ve tüm insanlığa karşı yapar ve söyler, utanmadan ya da kızarmadan. Bu yozlaşmış ikiyüzlülerin aşırı kötü davranışları yüzünden insanlarla karışmaktan kaçındıkları ve şeytanlar gibi ıssız yerlerde yaşadıkları ve tuhaf, egzotik küfürler ettikleri, bunları kutsal İncil ve Elçi’nin sözlerine dayandırdıklarını iddia ettikleri açıktır.

35. Şimdi anlatıma başlarken, bu sapkınlığın ne olduğunu, ne zaman ve nerede ortaya çıktığını açıklayacağım. Hatırlanması kolay olsun diye numaralandırılmış başlıklar halinde kısaca özetleyeceğim. Daha sonra, onları anlattıktan sonra, Tanrı’nın yardımıyla onlarla birebir mücadele edeceğim ve her bir nokta için Kutsal Yazılar’dan alınmış kanıtları ve delilleri paralel bir düzen içinde sunacağım.

36. İlk tanımlayıcı işaret, iki ilke kabul ettikleridir: biri kötü, diğeri iyi; biri bu dünyanın yaratıcısıdır ve üzerinde güç sahibidir, diğeri ise gelecek dünyada güç sahibidir. [13]

37. Çoğu zaman, boş vakitlerinde, biri başkasıyla kibarca konuşurken, karşısındaki kişinin statüsüne aldırmadan, “Söyle bana, bizi Romalılardan ayıran nedir?” derler (kendilerine Hristiyan derler ve bizi, gerçek Tanrımız Mesih’in adını taşıyan gerçek Hristiyanlar olan bizi, Romalılar olarak adlandırırlar). [14] Bizi bu isimden mahrum bırakmaya çalışıyorlar, oysa biz gerçek Hristiyanlar, dünyadaki tüm değerli taşlardan daha fazla onurlandığımız Rab’be sahibiz…

38. Pavlikanlar, bizi ayıranın şu olduğunu söylerler: Kozmosun yaratıcısının bir tanrı olduğunu ve başka bir tanrı, ki ona göksel baba derler, bu kozmosta değil ama gelecek çağda güç sahibidir. Oysa biz, her şeyin yaratıcısı, her şeyin sahibi, her şeye kadir bir aynı Tanrı’yı kabul ederiz. Bize şöyle derler: “Siz kozmosun yaratıcısına inanıyorsunuz, biz ise Rabbin incillerde bahsettiği kişiye inanıyoruz (Yuhanna 5:37), ‘Onun sesini duymadınız, yüzünü de görmediniz’.” Ancak onların boş bir saçmalık içinde olduğu daha sonra gösterilecektir.

39. İkincisi, Tanrı’nın ihtişamlı ve ebedi bakire annesi (onların düşmanlığı nedeniyle) iyi insan sayısına bile dahil edilmez. Rabbin ondan doğmadığını, bedenini gökten getirdiğini ve Rabbin doğumundan sonra Meryem’in Yusuf’tan başka çocuklarının olduğunu söylerler.

40. Üçüncüsü, Rabbin bedeninin ve kanının ilahi ve huşu uyandıran gizemini kabul etmezler. [15] Bununla kalmaz, diğerlerini bu konuda ikna edebileceklerini sanarak, Rabbin akşam yemeğinde öğrencilerine ekmek ve şarap vermediğini, simgesel olarak onlara sözlerini ekmek ve şarap olarak verdiğini söylerler.

41. Onlar aynı zamanda mezhep liderleri Sergius’un ahlaksızlık ve kibirle dolu lanetli mektuplarını da kabul ediyorlar.

42. Beşinci olarak, Eski Ahit’in hiçbir kitabını kabul etmiyorlar; peygamberleri dolandırıcı ve haydut olarak adlandırıyorlar. Daha sonra, yerinde ve geniş bir şekilde gösterileceği gibi, yalnızca dört kutsal İncil’i, St. Paul’un on dört mektubunu, Yakup’un genel mektubunu, St. John’un üç mektubunu, St. Jude’un mektubunu ve Elçilerin İşleri’ni kabul ediyorlar. Kutsal metinlerin bizimkilerle aynı metinlerini kullanıyorlar. [16]

43. Onların ayrıca liderleri Sergius’a ait, ahlaksızlık ve kibir dolu lanetli mektupları vardır.

44. İsa Mesih’in kilisesinin büyük kurucusu, göklerin anahtarlarını taşıyan ve ilk havari olan Petrus’a ait iki genel mektubu kabul etmezler. Ona düşmandırlar ve onu binlerce hakaretle suçlarlar. Bunun sebebinin ne olduğunu bilmiyorum. Ancak, bazen onlara karşı ileri sürdüğüm gibi, sanırım bunun sebebi kutsal havari Petrus’un onların ahlaksızlığını ve sapkınlığını önceden bildirmesi olabilir. Nitekim, Petrus ikinci mektubunda şunları söyler:

“Sevgili kardeşlerim, bu şeylerin olacağını [elbette Rabbin ikinci gelişi sırasında] beklerken, onun önünde lekesiz, kusursuz ve barış içinde bulunmaya gayret edin. Rab’bin sabrını kurtuluş fırsatı olarak görün. Sevgili kardeşimiz Pavlus da kendisine verilen bilgelikle size böyle yazdı. Bütün mektuplarında bu konulardan bahseder. Onun mektuplarında bazı şeyler vardır ki anlaması güçtür. Cahiller ve kararsızlar bu mektupları da diğer kutsal yazılar gibi çarpıtarak kendi yıkımlarına sebep olurlar.” (2. Petrus 3:13–16).

Bu, havariye isnat edilen bir suçlama gibi görünse de aslında bir övgüdür; çünkü bu, herhangi bir retorik süslemeye ihtiyaç duymadan yerine getirilen bir kehanettir. [17]

45. Altıncı olarak, Kilise’nin yaşlılarını [presbiteryanları] reddederler. Rab’be karşı yaşlıların bir komplo kurduğunu söyleyerek onların isimlerini dahi anmazlar. Bu konuda daha net bir açıklamayı ileride detaylı bir incelemede sunacağım. [18]

46. Artık tarihsel notlara başlamanın zamanı geldi. Kutlu Cyril’in katekizmlerinde söylediklerini açıklayarak başlayacağım ve bu konuda yakın zamanda topladığım bilgileri ekleyeceğim ki soruşturma daha ayrıntılı hale gelsin. [19]

78. Kilise tarihçisi Socrates Scholasticus, Scythianus, Terebinthus (Bouddas olarak da bilinir) ve Mani ile ilgili kısa bir hesap verir ve her konuda büyük babamız Cyril ile hemfikirdir.[20]

79. Ardından gelen halefleri, bu reddedilmelere karşı koyamayınca ve kötülüklerini gizlemek için de kurnaz bir plan yapmaya karar verdiler; daha önce bahsedilen Manike kitaplarını reddettiler[21] ve ana temayı birbirlerine, nesilden nesile, gelenek yoluyla öğretmeye başladılar.

80. Ayrıca şunu öğrettiler: hiçbir başka kitap okumamaları gerektiğini, sadece İncil ve Aziz Paul’un kutsal kitabı. Bunu yapmalarının nedeni, Manike kitaplarının ve bizim kitaplarımızın eksikliğiyle, sürekli İncil ve Apostolik kitabı okuyarak, gerçeği saldırıya uğratıp cahil ve basit insanları kandırmalarına olanak sağlamalarıdır. Kendi yozlaşmış sapkınlıklarını, Mesih’ten ve doğru inancın öğretmeni olan Aziz Paul’den aldıklarını iddia ederler.

81. Hatalarının en merkezi kısmını, bir kurt gibi koyun kılığına girerek, Hristos’un tatlı kokulu ve tapınılacak ismiyle gizlemeye çalışırlar. Yalnızca bu kitapları kabul ederek, kendi amaçlarına göre yorumu çarpıtabilirler, ancak diğer kutsal yazıları çarpıtamazlar. Bu yüzden, söyledim ya, Eski Ahit kitaplarını reddederler çünkü bunlar, içerdiği çürütmeler nedeniyle, ve bizim ilhamlı babalarımızın kitaplarını da, kötülük krallıklarını zaferle bağlayıp herkesin onlardan ateşten kaçar gibi kaçmalarını sağlayacak korkusuyla reddederler. Bu konuda daha fazla zafer kazanmak için, başka bir kitaptan kanıtlar sunarak, buna rastlayanların inancını daha da pekiştireceğim. [22] Bu konuda daha fazla zafer kazanmak için, başka bir kitaptan kanıtlar sunarak, buna rastlayanların inancını daha da pekiştireceğim. [23]

84. Mani’nin bazı öğrencileri, Ermenistan’daki Samosata’ya geldiler ve orada şeytanın ekinlerini ektiler, pek çok Ermeni’yi kandırdılar. Birkaç yıl sonra, kötü tohumun kökü büyüdü ve ölümcül meyvesini pek çok kişiye paylaştırarak Phanaroia’ya kadar ulaştı. [24]

85. Samosata’dan Callinice adında bir kadın vardı, iki oğlu, Paul ve John. Zehirli ana, bu iki yılanı yetiştirdi ve onları yozlaşmış sapkınlıkla eğitti ve hata vaizleri olarak Samosata’dan gönderdi.

86. Phanaroia civarına geldiler ve bir köy buldular. Köylülerin cahil ve kararsız olduklarını görünce [2 Petrus 3.11], kötülüğün zehrini ve düşmanın kötü otlarını ektiler. O günden beri köy, Episparis [‘tohum yatağı’] [25] olarak adlandırılmaktadır, tıpkı sapkınlığın vaizlerinden aldığı ismi gibi. O zamandan itibaren Maniciler yerine Paulicianlar olarak adlandırıldılar.

87. En ortodoks ve dindar imparatorlarımız, ilahi bir gayretle, bu belanın daha fazla yayılmaması ve aramızdan birçok kişiyi enfekte etmemesi için Roma İmparatorluğu’nda buldukları Maniheistleri, nerede ve ne zaman bulunurlarsa bulunsunlar, öldürmüşlerdir. Bu, Rab’bin İncil’deki şu sözlerine uygun olarak gerçekleştirilmiştir: “Beni üzerlerinde kral olarak istemeyenleri buraya getirin ve önümde öldürün” (Luka 19:27).

88. Bu nedenle, Tanrı’nın Kilisesi’nin farklı zamanlarda birçok düşmanı olmuştur ve Tanrı’nın lütfuyla her zaman birçok türde zafer kazanılmıştır. Tanrı’dan nefret eden ve “kötülüğün mucidi” (Rom. 1:30) olan şeytan, korkutucu ve acımasız bir düşman olarak, önceki sapkınlıklarda sonuçsuz kalan oklarını tüketmiş ve yakın geçmişte insanlara karşı en ölümcül okunu fırlatmıştır. Bu kötülüklerin hepsini, çağların sonunda, gizli değil açık bir şekilde yapmasına her şeyin Tanrısı tarafından izin verilmiştir. Bu durum, “şeytanın esinlediği antikristin, mümkünse seçilmişleri bile saptıracak işaretler yapacağını” söyleyen ilahi ve kutsal sözlerle uyumludur (Matta 24:24). [26]

90. Uzun süre gizli kalmış, yozlaşmış Paulicianların ölümcül zehirleri, neredeyse tüm insanlar tarafından fark edilmezken, şimdi büyük, ortodoks ve barışsever imparatorlarımızın uykusuz duaları, tükenmek bilmeyen ilgileri, Tanrı’nın verdiği dikkat ve ustaca çobanlıkları sayesinde açıkça ortaya çıkarılmıştır.

93. Bu iğrenç heresinin nasıl ortaya çıktığını, detaylı açıklamamızda zaten açıkladık. Mani ve diğerlerinden, Samosata’lı Paul’dan (Maniheist olan Callinice’in oğlu) ve kardeşi John’dan bahsettik. Ancak, anlattığımız gibi, her ne kadar önceki heresilere boş sözler eklemiş olsalar da, tarif ettiğimiz bu kişiler, önceki sapkınlık liderlerinin gerçek takipçileriydiler. Şimdi ise, Paulicianların dayandığı ve öğretmen olarak kabul ettikleri, yakın zamanda ortaya çıkan kişiler hakkında bir şeyler söylenmelidir.

94. Konstantin adında bir Ermeni, Heraclius’un torunu[27] olarak Samosata’nın topraklarında doğdu. Bu Konstantin, Mananalis [28] adında bir köyde doğdu; hala Maniheistler yetiştiren bir köydü.

95. Bu kişi, Suriye’den dönen bir esir olan bir diyakonu evinde bir süre ağırladı. Diyakon, Mananalis’e ilk olarak geldiğinde, Suriye’den iki kitap getiriyordu: biri Kutsal İncil, diğeri ise Elçilerin Kitabı kitabı. Bu bilgiyi dikkatli bir inceleme ile bulduk. Bu kitapları, misafirperverliği karşılığında Konstantin’e sundu.

96. İncil ve Elçilerin Kitabı’nı aldıktan sonra, heresisinin yasadışı ve nefret uyandırıcı olduğunu, içindeki küfürler ve utanç verici eylemler nedeniyle herkes tarafından reddedildiğini fark etti. Bunun üzerine kötülüğe yeni bir görünüm kazandırmaya karar verdi. Şeytanın gücüyle, kötülüğün zararlarını gizlemek amacıyla, İncil ve Elçilerin Kitabı dışında hiçbir kitabın okunmamasını sağlamaya çalıştı; tıpkı ölümcül bir zehri bal ile gizleyenler gibi.

97. Daha önce bahsedilen Maniheist kitaplarının içerdiği her türlü küfrün kaynağını aldı ve şeytanın iş birliğiyle İncil ve Elçilerin Kitabı’ndaki düşünceleri kendi yorumuna göre çarpıtmayı başardı. Ancak, özellikle bu kitaplar yüzünden birçok kişinin kılıçla öldüğünü gördüğü için Maniheist kitaplarını reddetti.

98. Bizim en kutsal, ortodoks ve gerçekten Hristiyan imparatorlarımız, tüm en üstün kararlarının yanında Maniheistlerin ve Montanistlerin (29) kılıçla cezalandırılmalarını emretmişlerdir. Ayrıca, bu kitapların ele geçirilmesi durumunda yakılmalarını ve bu kitapları saklayan kişilerin ölüm cezasına çarptırılmasını ve mallarının kamu hazinesine devredilmesini sağlamışlardır. (30)

99. Mani’nin öğrencisi Konstantin, Valentinus’un [31] küfürlerini ve hayali hikayelerini, otuz aeon ve tanrılar gibi öykülerini reddetti. Courbricus’un yağmur hakkında anlattığı hikayeyi de reddetti; Courbricus, yağmurun, genç bir adamın bir kızı kovalamaktan dolayı oluşan terinden kaynaklandığını söylüyordu [32]. Ancak Konstantin, bu hikayeleri reddetme sebebi, kötülüğün derinliklerinden çekilmek değil, birçok insanı kendi saflarına çekmekti. O, Basilides’in [33] adının aksine, ahlaksızlık ve iğrençlik ile kötülük dolu bataklığı kabul ederek, kendisini yeni bir yok oluş yolunun rehberi olarak ortaya koydu.

100. Bu nedenle, Mani’nin günümüz takipçileri, bu tüm oyunlardan habersiz olarak, bu kötülüğün başlıca rehberleri olan Scythianus, Bouddas ve Mani’ye gönüllü olarak lanet ederler. [34]

101. İşte bu Konstantin, aynı zamanda Silvanus olarak da bilinir,[35] Mananalis’i terk edip Colonea’nın bir köyü olan Cibossa’ya[36] yerleşti. Daha önce sözü edilen tutuklu diyakozdan aldığı elçinin kitabını öğrencilerine göstererek, ‘Siz Makedonyalılarsınız [37] ve ben de size Pavlus tarafından gönderilen Silvanus’um’ dedi. Bu sözleri Aziz Pavlus’un şehit edilmesinden 600 yıl sonra, daha önce de söylediğim gibi Heraklius’un torunu Konstantin’in hükümdarlığı döneminde söylemişti.

102. Orada yirmi yedi yıl geçirdi ve yerel sakinlerin çoğunu yoldan çıkardı ve hayatını buna layık bir şekilde sonlandırdı.

103. Bir şekilde onun hakkında bir şeyler duyan imparator, Symeon adında bir imparatorluk elçisi göndererek, kötülük işçisinin taşlanması ve müritlerinin cehalet yüzünden yoldan çıktıkları gerekçesiyle din değiştirmeleri ve hâlâ din değiştirmemişlerse düzeltilmeleri için Tanrı’nın Kilisesi’ne teslim edilmeleri talimatını verdi. Bütün bunlar gerçekleşti.

104. Symeon geldi, yanına Typhon adında yerel arkonlardan birini aldı ve oraya giderek hepsini bir araya topladı ve onları Kolonea kastronunun güneyine götürdü. Orada sefil adamı, müritleriyle birlikte karşısına dikti ve onu taşlamalarını emretti. Öğrenciler taşları aldılar ve Tanrı tarafından kendilerine gönderildiğine inandıkları öğretmenlerine isabet etmemesi için ellerini kuşaklarına koyar gibi bırakarak taşları arkalarına attılar. Bu Silvanus bir süre önce Justus adında birini evlat edinmiş ve ona Maniheist sapkınlığı öğretmişti. Şimdi ondan eğitimi ve öğretisi için uygun bir ödül aldı. İmparatorluk yetkilisinin emriyle Justus bir taş aldı, ikinci bir Golyat gibi ona vurdu ve onu öldürdü. Oraya atılan taşlardan dolayı o gün bugündür oraya Soros (‘Yığın’) denmektedir.

106. İmparatorluk emri uyarınca, Symeon Konstantin’in öğrencilerini din değiştirmeleri için Tanrı’nın Kilisesi’ne teslim etti. Ancak onlar tövbe ederek Tanrı’dan bağışlanma ve ebedi kurtuluş elde etmektense, kendi ahlaksızlıkları içinde ölmeyi tercih ederek din değiştirmediler. Onların yargılanmasını yöneten Symeon, ilahi ilimden habersiz ve zekâsı oldukça zayıf bir adam olarak, bu ölümcül sapkınlığın bir müridi haline geldi.

107. İmparatora geri çağrıldı ve Konstantinopolis’te üç yıl kaldı, özel olarak yaşadı ve şeytan tarafından tamamen ele geçirildi. Her şeyi bırakıp gizlice kaçtı ve yukarıda adı geçen Cibossa’ya geldi. Orada Konstantin’in müritlerini bir araya topladı ve sapkınlıkta onun halefi oldu. Kendine daha iyi bir isim vermek için selefleri gibi davrandı ve kendine Titus adını verdi.

108. Ona Titus demeyeceğim, çünkü Pavlus’un Girit’te piskopos olarak atadığı Titus’un taklitçisi değildi,[38] Ketos’tu (‘balina’). O, suda gizlenen deniz balinası gibiydi. Deniz balinası için insanlar ona kaplumbağa kalkanı derler. Büyüklüğü bir ada gibidir ve derin bir sesi vardır. Cahil denizciler onun üzerine demir atar ve kazıklar çakarak gemilerini bağlarlar. Üzerine ateş yaktıklarında, canavar ısıyı hisseder ve hemen dalar ve hepsini derinlere daldırır.[39]

109. Bu adam için de öyle oldu. Kötülüğünün boyutları hakkında hiçbir şey bilmeyen ve kaçmak yerine onun derin sesine itaat eden ve umutlarının çapasını ona bağlayanların hepsini ateşle Hades’in derinliklerine fırlattı.

110. Orada üç yıl kaldı ve birçok kişiyi kandırdı. Daha sonra, Konstantin’i taş atarak öldüren Justus ile balina lakaplı Symeon arasında, Aziz Pavlus’un Koloselilere yazdığı mektupta söylediği şu söz hakkında bir tartışma çıktı: “Çünkü gökte ve yerde, görünen ve görünmeyen her şey, tahtlar, hükümdarlıklar, yönetimler ya da otoriteler O’nda yaratıldı. Her şey O’nun aracılığıyla ve O’nun için yaratılmıştır; O her şeyden öncedir ve her şey O’nda bir aradadır’ [Kol. 1.16-17]. Justus, ‘Elçinin sözlerinden başka bir şey öğreterek insanları kandırmayalım ve cehalet içinde ruhlarını yok etmeyelim’ diyerek ısrar etse de. Korkunç yargıda onların ruhlarının bedelini ödemek zorunda kalacağız’ dese de, Symeon aynı fikirde değildi; alışkanlığı olduğu üzere, sözlerin anlamını şu ya da bu şekilde çarpıtmakta ve saptırmakta ısrar etti.

111. Justus ve Symeon arasında büyük bir tartışma yaşandı ve Justus, Colonea piskoposuna gitti ve elçinin sözlerinin anlamını anlama arzusuyla, piskoposa kendisi ve ona eşlik eden diğer kişiler ve öğretileri hakkında her şeyi anlattı. Piskopos gecikmeden imparator Justinianus’u (Herakleios’un yerine geçen kişi)[40] bu konuda bilgilendirdi. İmparator bunu öğrendiğinde, hepsinin birlikte yargı önüne çıkarılmasını ve hatada ısrar edenlerin olduğu gibi yakılmasını emretti. Soros yakınlarında büyük bir ateş yakılarak hepsi yakıldı.

112. Paul adında, ırk olarak Ermeni olan birinin Gegnesius ve Theodorus adında iki oğlu vardı. Onlarla birlikte kaçtı ve Episparis’e geldi; daha önce Callinice’nin oğulları Paul ve John’dan bahsederken ayrıntılı olarak anlatmıştım; bu Paul’den dolayı Maniheist değil Paulician olarak adlandırıldılar.[41]

113. Paul daha sonra kendi oğlu Gegnesius’u ateizmin öğretmeni olarak öne sürdü ve adını Timotheus olarak değiştirdi.[42] İki kardeş, yani Gegnesius ve Theodorus arasında bir sürtüşme vardı, biri ruhun ilahi lütfunu aldığını söylerken, diğeri bu iddiayı kendisi için yapıyordu. Bu yüzden kendi aralarında tartıştılar ve birbirlerinden tamamen nefret ettiler ve böylece bu iğrençliğin liderleri yaşamlarının sonuna kadar böyle kaldılar.

114. İmparator tüm bunları duyduğunda (o sırada İsauryalı Leo’ydu),[43] Gegnesius’u (Thymotheus [‘Tanrı’nın öfkesi’] olarak adlandırılması daha doğru olur) çağırttı ve onu Konstantinopolis patriğine gönderdi.[44]

115. Patrik onu gördüğünde, “Ortodoks inancını neden inkâr ediyorsun?” diye sordu. O da, ‘Ortodoks inancını inkâr edene lânet olsun’ diye cevap verdi. Ortodoks inancı ile kendi sapkınlığını kastediyordu.

116. Sonra patrik tekrar, “Neden değerli haça inanmıyor ve onu onurlandırmıyorsun?” diye sordu. O da, ‘Değerli ve hayat veren haça tapınmayan ve saygı göstermeyene lanet olsun’ dedi. ‘Haç’ derken, Mesih’in kollarını uzatarak bir haç yapmasını kastediyordu.

117. Yine ona, “Neden Tanrı’nın kutsal annesine tapmıyor ve saygı göstermiyorsun?” diye sordu. O da, “Tanrı’nın kutsal annesine saygı göstermeyene lanet olsun; Rabbimiz İsa Mesih onun içine girdi ve o hepimizin annesidir” diye yanıtladı. Bununla, Mesih’in bizim adımıza öncü olarak girdiği yukarıdaki Kudüs’ü kastediyordu [İbr. 6.20].[45]

118. Yine patrik ona, ‘Neden Rabbimiz İsa Mesih’in lekesiz bedeninden ve değerli kanından pay almıyorsun da ona saygısızlık ediyorsun? Thymotheus, ‘Rabbimiz İsa Mesih’in bedenini ve kanını paylaşmayana ya da ona saygısızlık edene lanet olsun’ dedi, ama sözlerinde ciddiydi.[46]

119. Yine kendisine Kutsal Katolik ve Apostolik Kilise sorulduğunda aynı şekilde cevap vermiş, Katolik Kilise ile Maniheistlerin meclislerini kastetmiştir.

120. Vaftiz konusunda da benzer şekilde, vaftizin Rabbimiz İsa Mesih olduğunu ve başka bir şey olmadığını, çünkü O’nun ‘Ben yaşayan suyum'[47] dediğini söylemiştir.

121. Böylece Thymotheus her şeyi çarpıttı ve nokta nokta günah çıkardı ve böylece suçsuz sayıldı ve imparatorun sigillion’unu [48] alarak Episparis’e geri döndü. Orada bütün müritlerini toplayıp onlarla birlikte kaçtı ve daha önce sözünü ettiğim Konstantin’in ortaya çıktığı lanetli Mananalis kentine geldi.

122. Bir süre orada kaldıktan sonra vebaya yakalandı [49] ve toplam otuz yıl boyunca dinsizliğin önderliğini yaparak yaşamı sona erdi.

123. Zekeriya adında bir oğlu, ayrıca iffetsiz ve iğrenç bir birleşmeden doğduğu için kundak içinde yol kenarında yatarken bulduğu kiralık bir çobanı vardı. Çünkü iffetsiz kadınlar sonuçlarından korktukları için çocuklarını böyle yol kenarına atarlar.

124. Gegnesius öldüğünde, öğrencileri arasında bir bölünme oldu. Bazıları Zekeriya’yı, bazıları da piç Joseph’u izledi, çünkü onun adı buydu. Böylece, önceki kuşakta olduğu gibi aralarında büyük bir anlaşmazlık çıktı ve her biri Tanrı’nın lütfunu aldığından emindi.

125. Bir süre sonra her biri kendi öğrencilerini alıp gizlice oradan uzaklaşmaya karar verdi. Köylerden kısa bir mesafe uzaklaşmışlardı ki, Sarazenler[50] Romanya’ya[51] gittiklerinden şüphelenerek onları takip ettiler. Zekeriya Sarazenlerin saldırısını görünce öğrencilerini bırakıp tek başına kaçtı. Sarazenler öğrencilerini yakaladılar ve onları katlettiler. Böylece Zekeriya diğerleri tarafından ‘bir çoban değil, bir kiracı’ olmakla suçlandı [Yu. 10.12].

126. Aynı zamanda akılsız olarak da adlandırılan piç Joseph, bunu öğrendikten sonra arabalarını Suriye’ye doğru çevirdi[52] ve Sarazenler geldiğinde onlara otlak ve peynir yapmak için geldiğini söyledi.

127. Akılsız Joseph tüm yandaşlarıyla birlikte bu fırsattan yararlanarak oradan kaçtı. Sık sık sözü edilen Episparis’e geldi ve halk tarafından sıcak bir şekilde karşılandı. Hepsi kandiller yakmış ve her türlü onursuzluğa layık olan bu kişiyi sanki Mesih’in bir müridiymiş gibi büyük bir onurla karşılamışlardır.

128. Yerel başrahiplerden biri olan Krikoraçes adında Tanrı’dan korkan bir adam bunu duydu ve birçok askerle Mani’nin öğrencisinin bulunduğu evi kuşattı ve öğrencilerini tutukladı, ancak Joseph kurtuldu ve bir kaçak olarak Frigya’ya doğru kaçtı ve oradan ayrılarak Pisidya’daki Antakya’ya yerleşti.[53]

129. O da otuz yıl boyunca kötülük adına savaştı ve öğrencilerine kendisinin elçi Pavlus’un öğrencisi Epaphroditus [54] olduğunu ve onun tarafından kendilerine gönderildiğini söyledi. Ona Aphronetus demem daha mantıklı olurdu. Eğitim ve muhakeme konusunda son derece eksikti. Yaptığı kötülüklerle birçok kişiyi sonsuz cezaya çarptırdıktan sonra, o da Khortokopeium[55] denilen yerde yaşamına son verdi.

130. Henüz hayattayken, Ermenistan’daki bir kadın müridi, bir müridiyle zina ilişkisine girmiş, ‘İbranilerin’ dediği gibi, ahlaksızlığıyla ünlü Baanes the Foul adında bir oğlu olmuştur.

131. Bu Baanes, Aphronetus’un yerine geçti. Kendinden öncekilerden aldığı sapkınlığı korudu, iffetsizlikle doluydu ve duyarsızların çoğunu tamamen yok olmaya sürükledi, kendisi de kötülükte eğitmen oldu.

132. Çok geçmeden Tavium (Büyüknefes/Yozgat) kenti yakınlarında bir başka hakikat karşıtı ortaya çıktı. Oraya yakın Annia adında bir köy vardır ve burada Druinus adında bir adam yaşar.[56] Sergius adında bir oğlu vardı, şeytanın şampiyonu Sergius, koyunların çoğunu kurt yapan ve onlar aracılığıyla Mesih’in sürüsünü dağıtan Sergius, ustaca erdemliymiş gibi davranan ve böylece birçok kişiyi kandıran koyun kılığındaki korkunç kurt Sergius, Mesih’in haçının düşmanı, dinsizliğin sesi, Tanrı’nın annesine ve tüm azizlere hakaret eden Sergius, peygamberlerden nefret eden ve kutsal yazılara sırtını dönerek yalanlara ve masallara dalan Mesih’in elçilerinin baş düşmanı Sergius; Mesih’ten nefret eden, Kilise’nin düşmanı, Tanrı’nın Oğlu’nu ayaklar altına alan, ‘antlaşmanın kanına adi kan muamelesi yapan ve lütuf ruhuna hakaret eden’ [Heb. 10 .29].

134. Kendisine Paraclete ve Tychicus[57] diyen ve kendi öğrencileri tarafından kutsal ruh olarak adlandırılan Sergius, kendisine şafak yıldızı diyen karanlığın aşığı Sergius …

135. Öyleyse, bu Sergius henüz genç bir adamken Maniheist bir kadınla ilişki kurmuş ve onun tarafından yoldan çıkarılarak Deccal’in öncüsü olmuştur.

136. En kötü sapkınlığın bazı öğretmenleri Sarazenlerin soyundan geliyordu, bazıları kölelerden, diğerleri fahişelikten doğdu ve bazıları da sapkınlıklarını kadınlardan aldı.

137. Onları boş yere suçluyor gibi görünmemek için, onun hakkında ayrıntılı bir açıklama yapacağım …

138. Genç bir adamken, Maniheist sapkınlığa mensup olduğu söylenen utanmaz bir kadınla ilişkiye girdi. Şeytanın müridi, kurnazlığı ve fesatlığıyla ona şöyle dedi ‘Duyduğuma göre, Kyr Sergius, harfler ve eğitim konusunda deneyimliymişsin ve her yönden iyi bir adammışsın. O zaman söyle bana, neden kutsal İncilleri okumuyorsun?” Adam kadının sözlerinden etkilenmiş, içindeki gizli kötülük zehrini fark edememiş ve şöyle demiş: ”Onları benim gibi sıradan insanların okuması doğru değil, sadece rahipler okuyabilir.

139. Ona, “Bu sandığın gibi değil” dedi, “çünkü Tanrı taraf tutmaz” [Rom. 2.11]. “Rab bütün insanların kurtulmasını ve gerçeği öğrenmesini ister” [1Ti. 2.4]. Ama rahipleriniz “Tanrı’nın sözünün tüccarları” [2Ko. 2.17] oldukları ve Müjde’nin gizemlerini gizledikleri için, duymanız için onlarda yazılı olanların hepsini size okumazlar, gerçeğin bilgisine ulaşmayasınız diye bazı bölümleri okurlar, bazılarını okumazlar.

140. Çünkü o gün bazılarının, “Rab, Rab, senin adınla cinleri kovmadık mı ve birçok güçlü işler yapmadık mı?” diyecekleri yazılıdır. [Matta 7.22]. Kral da, “Size doğrusunu söyleyeyim, sizi tanımıyorum” diye yanıt verecektir [Mat. 25.12]. Öyleyse araştırın ve görün, böyle yazılmamış mı? Bazıları vardır ki, Rab onlara, “Seni tanımıyorum” diyecektir” [Mat. 7.23]. Sergius aptalca bir şekilde, cehaletinden dolayı utandı ve sustu.

141. Müjde’deki söz şu şekilde yorumlanmalıdır: Günümüzde bile Mesih’in hayatını yaşayan ve dindar gibi görünen, ama tıpkı uzun zaman önce Sceva’nın oğullarının ya da şeytan kovucu olarak adlandırılanların yaptığı gibi, büyü yoluyla cinleri sık sık kovmayı ve hastalıkları iyileştirmeyi bilen bazı kişiler vardır [Elç. 19.13-14].

142. Şu anda bile bu şekilde davranan ve büyü yaparak kendi kurtuluşlarını mahvettiklerini bilmeyen insanlar vardır. O gün, “Tanrım, Tanrım, senin adınla cinleri kovmadık mı ve birçok güçlü iş yapmadık mı?” diye feryat edecekler ve Rab onlara yanıt olarak, “Size doğrusunu söyleyeyim, sizi hiç tanımadım” diyecektir.

143. Suçsuz ve manastır yaşamını benimsemiş, ama cehalet ve bilgisizlik yüzünden sapkınlığa düşmüş ve bu nedenle cennetin krallığına erişemeyecek olan başkaları da vardır. O gün adil yargıcın onlara hiçbir şey borçlu olmaması için, bu yaşamda şifa armağanlarını alırlar, öyle ki, “Tanrım, Tanrım, senin adına pek çok güçlü iş yapmadık mı?” diye haykırdıklarında, “Dostum, sana yanlış yapmıyorum, bu yaşamda senin olanı aldın, şimdi onu al ve git” [Mat. 20.13] yanıtını duyarlar.

144. Bunu ya da buna benzer bir şeyi bilmeyen Sergius, İncilleri araştırdı ve zavallı kadının aktardığı sözlerin yazılı olduğunu görünce, ona, “Söyle bana, Rab bunları ne hakkında söyledi?” dedi. Kadın bir süre cevap vermedi, ama sonra ekledi: “Rab, ‘Doğudan ve batıdan birçok kişi gelecek ve göklerin krallığında İbrahim, İshak ve Yakup’la birlikte sofraya oturacak, krallığın oğulları ise dış karanlığa atılacak’ derken kimden söz ediyordu?” [Matta 8.11-12]. Krallığın oğulları kimlerdir?

146. Bunu bilmeyen ve bu Maenad’ın bir kurtuluş rehberi olduğunu düşünen zavallı Sergius, daha önce söyledikleri hakkında onu dikkatle sorgulamaya başladı. O [başladı] . . azizlere karşı şu sözlerle küfretmeye başladı: ‘Krallığın bu oğulları, cinleri kovan ve insanların hastalıklarını iyileştiren, yaşayan ve ölümsüz Rab’bi terk ederek tanrılarmış gibi onurlandırdığınız azizlerinizdir. O gün adil yargıcın ağzından duyacaklar: “Seni hiç tanımadım” [Matta 7.23].

147. Böylece İncil’de yazılanların üzerinden geçti, her cümlenin anlamını çarpıttı ve yavaş yavaş onu şeytanın tam bir aracı haline getirdi ve kendisi de insanlığa karşı daha öncekilerin hiçbirinin olmadığı kadar korkunç bir silah haline geldi.

148. Çünkü onun huzuruna çıkanlardan bazıları son derece kötüydü… yine de insanlar tarafından açıkça kaçınılması gereken ve herkese itici gelen kişilerdi. Bu nedenle çok azı onlar tarafından saptırıldı.

149. Ama bu adam onların pisliklerini ve pek çok utanmazlıklarını bir kenara bıraktı ve tüm küfürlerini kurtarıcı öğretiler olarak benimsedi; kurnazca erdemleri ve dindarlık görünümünü sahiplendi, kurdu koyun postunun altında sakladı. Dindarlığın gerçekliğini reddetmesine rağmen, cahillere kurtuluş için mükemmel bir rehber gibi göründü…

150. Bu sapkınlar günümüze kadar bu şekilde, imanda sağlam bir temele dayanmayanları aldatmışlardır…

151. Çünkü sapkınlar zavallıları tam bir yıkıma sürükleyene kadar, Tanrı’nın inkârı olan büyük gizemlerini onlara açıklamazlar.[58]

152. Yıkıcı kadın tarafından sapkınlığı öğretilen şeytanın savunucusu Sergius, gerçekten Hristiyan olanların saf ve suçsuz inancına sahip olan herkesin yıkıma uğrayabileceğini düşünmeye başladı. Şeytani bir gayretle harekete geçti ve sapkınlığın yeni bir vaizi oldu. Kendisine elçi Pavlus’un mektuplarında adı geçen Tychicus adını verdi[59] ve herkese elçinin öğrencisi olduğunu ve onun tarafından Tanrı’nın sözünü değil, ölümcül hatayı vaaz etmek üzere gönderildiğini söyledi.

153. Elçinin 800 yıl önce Tanrı’nın sözünü duyurduğu tüm şehirleri ve bölgeleri yorulmadan dolaştı ve mektuplarından birinde kendisinin de iddia ettiği gibi, birçok kişiyi ortodoks inançtan koparıp şeytana teslim etti: “Doğu’dan Batı’ya, Kuzey’den Güney’e dizlerime kadar çökmüş bir halde Mesih’in müjdesini duyurarak koştum.

154. Augusta Irene’nin hükümdarlığından imparator Theophilus’un [60] hükümdarlığına kadar liderlik yaptığı otuz dört yıl boyunca, elçi Pavlus’un Selaniklilere önceden bildirdiği [2. Selanikliler 2.3] ve Mesih’in Kilisesi’nin büyük bir kısmına zarar verdiği, hala varlığını sürdüren bir irtidat yarattı. Bazılarını ailelerinden uzaklaştırarak ve zamanından önce ölüme götürerek bu geçici yaşamdan uzaklaştırırken, onu izleyenleri iğrençliğiyle sonsuz yaşamdan mahrum bıraktı. Birçok evli çifti boşattı ve müritleriyle yataklarını kirletti; müritleri aracılığıyla birçok bebeği annelerinin göğsünden kopardı, bazılarını öldürdü ve diğerlerini ebeveynlerinden mahrum bıraktı; onları (kendi kanıyla onları kurtaran) yaşayan Tanrı’dan uzaklaştırarak, onları Sarazenlere sattı.[61]

155. Daha çocuk yaşta olan birçok yakışıklı genç erkek ve kadını ailelerinden ayırıp barbarlara köle olarak sattı; birçok erkek ve kız kardeşi akrabalarından ve onlar için değerli olanlardan ayırdı ve onları kendi topraklarından sürgün ederek yabancı bir ülkeye gönderdi; gözyaşları ve ağıtları cennetin kubbesine ulaştı. Kendi öğrencileri aracılığıyla Mesih’e bakirelik yemini etmiş birçok keşiş ve rahibeyi yok etti ve onları manastır yaşamından uzaklaştırarak Tanrı’ya yabancı hale getirdi. Birçok rahip ve Levilinin Ortodoks inancından sapmasına neden oldu ve onları koyunlardan insan yiyen vahşi hayvanlara dönüştürdü. Birçoğunun bağlarda ve hapishanede ölmesine neden oldu ve zengin olan diğerlerini fakirleştirdi.

156. Öyleyse tüm bu büyük kötülüklerden sorumlu olan kişiye, Paraklit olarak tapınılmalıdır, öyle değil mi? Çünkü öğrencileri, ‘Kutsal Ruh’un duası bize merhamet etsin’ diyerek onun adına dua ederler.

157. ‘Bu kötülüklerden ben sorumlu değilim’ dedi. Onlara sık sık Romalıları esir almamalarını söyledim ama bana itaat etmediler’ dedi. Suçsuz olduğunu nasıl iddia edebilirsin? Eğer size itaat etmedilerse, kontrol edecek kadar güçlü olmadığınız itaatsiz bir halkla neden anlaştınız? Neden ölene kadar onlarla birlikte kaldın? Onlara Mesih’in yolunda yürümeyi öğretiyorsan, Rab’bin, ‘Bir kentte sana zulmettiklerinde diğerine kaç’ dediği gibi, neden bunu da öğretmedin? [Matta 10.23].

158. Sizi kendi sözlerinizle mahkûm edeceğim. Colonea’daki insanlara şunları yazmışsınız: ‘İnancınızın ününü duyduktan sonra, sizden önceki kiliselerin tıpkı çobanları ve öğretmenleri olduğu gibi (Konstantin ve diğerlerini kastediyor), siz de parlayan bir meşaleye, bir şafak yıldızına, yazıldığı gibi bir kurtuluş rehberine sahip olduğunuzu hatırlatırım: “Eğer gözün sağlamsa, bütün bedenin ışıkla dolacaktır” [Mat. 6.22]. Üç kat sefil, her türlü kanunsuzlukla dolu! Eğer dediğiniz gibi Pavlus’un öğrencisiyseniz, nasıl olur da kendinize şafağın yıldızı, parlayan meşale, kurtuluş rehberi (bunca ruhu yok eden siz), Mesih’in Kilisesi’nin bedeninin gözü, sizin gibi deli ve çılgın diyebilirsiniz?

160. [. . .[ ‘Beni örnek alın ve benden aldığınız geleneklere sımsıkı sarılın’ diye haykırırken, sizin ne tür bir erdeminize öykünüyorlar? Bak şimdi, senin inancın ve öğretilerin büyük bir dinsizliğin meyvesi oldu.

161. Biraz sonra şöyle der: ‘Kimse sizi hiçbir şekilde kandırmasın. Tanrı’dan bu vaatlere sahipsiniz, kendinize güvenin. Yüreklerinize güvenerek size yazdım ki, ben kapı bekçisiyim, iyi çobanım, Mesih’in bedeninin rehberiyim, Tanrı’nın evinin ışığıyım ve dünyanın sonuna kadar hep sizinle birlikteyim [Mat. 28.20]. Bedende yoksam bile ruhta varım. Geri kalanlar için elveda, güçlü olun ve esenlik Tanrısı sizinle olacaktır.

162. Gerçeğin düşmanı, şeytanın oğlu, her türlü kötülüğün işçisi, ‘kendini Tanrı’yla eşit tutarak’ böyle şeyler söylemeye nasıl cüret edersin? [Yuhanna 5.18].

163. Tekrar, ‘Yine Pavlus’un Korint’teki kiliseyi, Silvanus ve Titus’un da Makedonya’daki kiliseyi kurduğunu söylüyorum’ dedi. Makedonya ile Cibossa’daki topluluğu kasteder ve Konstantin ile Symeon’u Silvanus ve Titus olarak adlandırır. ‘Timotheus Akha kilisesini süsledi’. Mananalis için Achaea der ve gerçekte Thymotheus olan Gegnesius’u Timotheus olarak adlandırır. ‘Filipililerin kilisesine Epafroditus hizmet etti’ – evlilik dışı doğan çoban Yusuf’u kastediyor, gerçekte Aphronetus’tu ve onun öğrencilerine Filipililer diyor. “Laodikyalılar ve Efesliler Kilisesi, Koloseliler’le birlikte Tihikos’un öğrettiği kilisedir. Koloseliler ile Argautları, Efesliler ile Mopsuestia halkını, Laodikyalılar ile köpek ülkesinde yaşayan köpekleri [lit. Cynochoritae] kasteder. Bütün bunlar için, üçünün bir olduğunu, tek bir adam tarafından eğitildiğini söyler. Tychicus …[62]

165. Söyle bana, ey dalkavuk, gerçeğe saldıran, Pavlus Kudüs’ten Illyricum’a ve çevresindeki bölgelere öğretirken, neden sadece Korint Kilisesi’ni kurdu? Eğer sözünü ettiğin kişiler Pavlus’un öğrencileri idiyseler, onlara nasıl öğretti ve sekiz yüz yıl sonra doğan bu kişiler neredeydiler? . .

166. Herkes tarafından Mesih’in elçisi olarak kabul edilmeyi istiyorsunuz, Montanist Leo’ya şöyle diyorsunuz:[63] ‘Size gelince, kendinize dikkat edin. Sarsılmaz imanı bölmekten kaçın; bize karşı ne suçlama getiriyorsun? Kimseden daha fazlasını mı talep ettim ya da kibirlendim mi? Böyle diyemezsiniz; ama böyle diyorsanız, tanıklığınız doğru değildir. Sizden asla nefret etmeyeyim, aksine, vahşi hayvanların avı olmamanız için, sayıları dört olan elçileri ve peygamberleri kabul ettiğiniz gibi çobanları ve öğretmenleri de kabul etmenizi öğütleyeyim. “[64]

167. Başka bir yerde, ‘Adem’den miras aldığımız ilk ahlaksızlık iyi bir şeydir ama ikinci ahlaksızlık daha ciddi bir şeydir ve bu konuda şöyle denir: “Ahlaksız adam kendi bedenine karşı günah işler” [1Ko. 6.18]. ‘Biz Mesih’in bedeniyiz; eğer bir kimse Mesih’in bedeninin geleneklerinden, yani bizim geleneklerimizden ayrılırsa günah işlemiş olur, çünkü başka türlü öğretenlerin tarafını tutar ve sağlam doktrine inanmaz’ demeye devam ediyorsunuz.

168. De ki, ey kötülük şampiyonu! ‘Bir kadına şehvetle bakan herkes zaten yüreğinde onunla zina etmiştir’ diyen Rab’bin zinadan bir bakışla bile söz ettiği sözlerini, tutarsız yürek katılığınızla nasıl geçersiz kılmaya cüret edersiniz, ama insanların değersiz iyi düşünceleri uğruna ve sizden kaçmaktan başka zina olmadığını söyleyerek özdenetimi olmayan köle zihniyetli insanları kendinize çekmek için kendi görüşlerinizde ısrar edersiniz? . . .

169. Kendisini ve öğrencilerini mahkum etmek için bu birkaç küfrünü bir araya getirdikten sonra, yüreğinin değersiz hazinesini göstermeye devam edelim.

170. Hiç kimse, biri Sergius tarafından, diğeri Mani tarafından öğretilen iki farklı sapkınlık olduğunu düşünmesin; bunlar bir ve aynıdır. Sergius öğretmeye başladığında, birkaç kişinin kendisini takip etmesinden ziyade birçok öğrenciyi cezbetmek ve onları Mesih’in Kilisesi’nden koparmak istediğinden, iki ya da üç kez, yozlaşmış öğrenci ve inisiye arkadaşı Baanes’le yüz yüze geldi. Dindarlık iddiasında bulunarak, herkesin gözü önünde, inanç değil ama kötü eylemlerinin saçmalığı temelinde ona saldırmaya başladı.

171. Baanes ona şöyle dedi: ‘Sen yeni ortaya çıktın, öğretmenlerimizden birini hiç görmedin ya da onunla birlikte kalmadın. Ben Kyr Epaphroditus’un öğrencisiyim ve onun bana emanet ettiği şeyleri öğretiyorum’ dedi.

172. Sergius, Baanes’in öğrettiği kötü kokulu pislikten tiksinmiş ve onu yüzüne karşı utandırarak sapkınlığı ikiye bölmüştü; Baanes’in yanında kalanlara Baniotlar, Sergius’un öğrencilerine ise Sergiotlar diyordu.

173. Sergius’un ölümünden sonra, öğrencileri her taraftan aldıkları utanç ve kınamaya dayanamadılar ve Baniotların utancını kendilerinden uzaklaştırmak için Baniotları öldürmeye başladılar.

174. Bunun üzerine Sergius’un synekdemos’u[65] olan Theodotus adında biri şöyle dedi: ‘Bu adamlarla aranızda hiçbir şey olmasın. Öğretmenimizin vahyine kadar hepimiz tek bir inanca sahiptik. Bunun üzerine öldürmekten vazgeçtiler.

175. Dindar imparator başrahip Michael[66] ve halefi Leo,[67] bu tür bir sapkınlığın Hıristiyanların büyük bir bölümünü kirlettiğini görerek, Roma İmparatorluğu’nun her yerine haber gönderdiler ve bu iğrenç sapkınlığa bulaşmış olanların öldürülmesini emrettiler.

176. İmparatorun emri Ermenistan’a, Neocaesarea piskoposu Thomas’a ve eksarkhos Paracondacus’a ulaştı.[68] Böylece imparatorun emrine itaat ederek, ölümü hak ettikleri ve yıkıma rehberlik ettikleri gerekçesiyle buldukları kişileri öldürdüler.

177. Daha sonra Sergius’un Astatoi[69] olarak adlandırılan bazı öğrencileri hile ve hainlikle Eksarh’a suikast düzenlediler, Cynochoritae ise metropolit Thomas’ı öldürdü. Böylece Astatoi Melitene’ye kaçtı.

178. Orada bulunan Sarazenlerin emiri Monocherares idi. Astatoi Argaoun’u ondan aldı ve oraya yerleşti ve bu şekilde her yerden bir araya gelerek Romanya’ya akınlar yapmaya başladılar.[70]

179. Sergius bir süre öğrencileriyle birlikte Argaoun’a yerleşti, ancak daha sonra Tanrı’nın yargısıyla, Tanrı’nın Kilisesi’ni ikiye bölen birine uygun olarak bir baltayla vuruldu ve sonsuz ateşe atıldı.

180. Nikopolis’in Castellon kentinden gelen Tzanion,[71] onu Argaoun’un yukarısındaki dağlarda kalas keserken buldu, baltayı elinden aldı, ona vurdu ve öldürdü.

181. Böylece tüm vahşi hayvanların sonuncusu ve en kötüsü, dünyanın kuruluşundan itibaren 6343 [834/5] yılında aşağıdaki bu yaşamdan koparıldı.

182. En yakın öğrencileri Michael, Canacharis ve John Aoratus, üç sahte rahip[72] ve daha önce bahsedilen Theodotus, Basileius, Zosimus ve diğerleriydi.

183. Böylece, synekdemoi[73] adını verdikleri bu öğrencileri, sahte rahipler olarak, öğretmenleri Sergius’un ölümünden sonra Argaoun’da toplanan tüm halka onun ve seleflerinin öğretilerini bulaştırdılar; her zaman eşit rütbedeydiler ama artık seleflerinin yaptığı gibi tek bir öğretmen ilan etmiyorlardı, hepsi eşitti. Noter adını verdikleri sahte rahipleri vardı.[74]

184. Bu sırada Carbeas ortaya çıktı ve bu zararlı halkın başına geçti; sayılarını o kadar artırdı ki Argaoun’da onlara yer kalmadı, ama onlar gidip Tefrice’yi[75] kurdular ve orada yaşadılar. Böylece aynı anda hem Melitene’deki Agareni’nin[76] üzerlerindeki zulmünden kurtulmuş hem de insanlardan kaçma konusunda iblisleri tamamen taklit ederek hem Ermenistan’a hem de Romanya’ya yakın olabilmişti.

185. Böylece kendisine itaat edenleri antlaşmaya tabi kıldı ve esirlerin yakalanmasında onları işbirlikçi olarak kullandı, kendisine itaat etmeyenleri ise Sarazenlere sattı. Pontus’a doğru Romanya dağlarını yağmaladı.[77] Aynı zamanda Romanya’da bu sapkınlık yüzünden öldürülenler için burayı uygun bir sığınak olarak hazırladı. Hepsi bu kadar değildi; Tefrice yakınlarındaki sınır bölgelerinden en açgözlü, en ahlaksız ve en aptal insanları da, en utanç verici duyguları için özgürlük vaat ederek aynı yere çağırdı. Böylece o hayattayken, daha önce bahsedilen sahte rahiplerin bazıları yaşamlarına son verdi, ancak bazıları kaldı.

186. O da yaşamı terk ettiğinde, yıkıcı halkın liderliğini sırayla yeğeni ve damadı olan Chrysocheir üstlendi.[78] 187. O sırada Tefrice’deydim, imparatorluk hizmetinde esir olan bazı arkhonların değişimi için oraya gönderilmiştim. Bu olay, büyük ve adaletli imparatorlarımız Basil, Konstantin ve Leo’nun ikinci yılında gerçekleşti.[79]

188. Basileius ve Zosimus, yani kirlenmiş synekdemoi’leri hala hayattayken, orada yaklaşık dokuz aylık bir süre geçirdim. Yukarıda bahsedilen konular hakkında dikkatli ve kesin bir araştırma yaptım ve büyük kutsal ve ortodoks imparatorlarımızın ilahi emri üzerine, alçakgönüllü ve değersiz olmasına rağmen büyük bir korkuyla itaat eden bir köle gibi bunları herkese açıklamaya çalıştım.

189. Bütün bunlar yeter; onların daha kapsamlı sapkınlıklarından bazıları hakkında, Tanrı bana elini uzatırsa, aşağıda size bir açıklama verilecektir. Yücelik O’na, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’a, tek gerçek Tanrı’ya, görünen ve görünmeyen tüm yaratılışın yaratıcısı, koruyucusu ve sonsuza dek yöneticisi olsun. Amin.

 

Dipnotlar:

[1] ‘Maniheist’ teriminin, tüm Hristiyan muhaliflerini (düalist görüşlere sahip olanlar ve bazı ikonoklastlar gibi) tanımlamak için kullanılması, Bizans anti-sapkın yazılarında yaygın bir durumdur ve PS’nin argümanlarının merkezinde yer alır.

[2] Basil I (867–86).

[3] Aynı zamanda Tibrice olarak bilinir (Divriği). Dönemin sınır savaşları için bkz. [6] ve Giriş bölümümüzde, ss. 19–22.

[4] Aşağıdaki abjürasyon formülüne bakınız [11(c)], bölüm 17.

[5] Samosata’lı Paul (M.Ö. 260–68 civarı Antakya Piskoposu), İsa’nın insan olarak doğduğunu ancak vaftizinde Tanrı’nın oğlu olarak kabul edildiğini öğrettiği iddiasıyla, Adoptionist sapkınlığı öğretmekle suçlanmıştı. İsminin benzerliği ve Samosata ile görünürdeki bağlantılarına rağmen, Pavlikanlar bu görüşü paylaşmazlar; aksine, bkz. Garsoian, Paulician Heresy.

[6] PS burada, ortodoks öğretiyi ortaya koyar: Şeytan (Yaratılış 2.5’teki yılanla özdeşleştirilen) insanı günaha sokmuş, ölülerin ruhlarını Cehennem’de tutsak tutmuş, ta ki doğru olanlar, çarmıha gerildikten sonra Cehennem’e inen Mesih tarafından kurtarılana kadar (1. Petrus 3.19).

[7] PS, İsa’nın bir insan bedeni olduğunu (Pavlikanların reddettiği bir şey) ve Bakire Meryem’den doğduğunu savunan Ortodoks görüşü belirtir. Bunun Yeni Ahit öğretisiyle doğrulandığını ve Eski Ahit peygamberliklerinin bunu tasdik ettiğini ileri sürer. Pavlikanlar Eski Ahit’i kabul etmezler.

[8] İsa’nın kardeşleri Matta 12:40-42, Markos 3:31, Luka 8:21’de; kız kardeşleri ise Markos 6:3’te geçmektedir. Bazı erken dönem kilise yazarları, onların Meryem ve Yusuf’un çocukları olduğunu düşünse de bu görüş Ortodoks görüşlerce hoş karşılanmamıştır. Bkz. Graef, Mary, Cilt I, s. 42, 70–71.

[9] Pavlikanlar Eski Ahit’i reddetmiş, ancak Yeni Ahit’in çoğunu ilahi vahiy olarak kabul etmiştir. Yine de Yeni Ahit yazarları, İsa’nın yaşamının yasayı ve peygamberlikleri yerine getirdiğini kanıtlamak için Eski Ahit peygamberlerine atıfta bulunur. PS, bu durumu Pavlikanların pozisyonundaki bir zayıflık olarak dikkatle belirtir; bkz. bölüm 41.

[10] PS, Ortodoks Hristiyanlar için haçın önemini vurgulamak için süslü bir dil kullanır; burada kullanılan imge, Ruh’un meyvelerini veren bir ağaçtır.

[11] İmparator Konstantin’in karısı Helena’nın, 327 yılında imparatorun ölümünden önce Kudüs’te Gerçek Haç’ı bulduğu ve bunun bir kısmının Konstantinopolis’te saklandığına inanılırdı. Ona atfedilen mucizevi güçler için bkz. Drijvers, Helena Augusta, s. 147–180; çarmıha gerilişten sonra ölülerin dirilmesi için bkz. Matta 27.52–53.

[12] Matta 16:18.

[13] Photius’un versiyonunda paralel bir pasaj (bölüm 18, T&M 4 (1970), s. 125, satır 37) şöyle der: “Ama bazıları ona cennetin egemenliğini, fakat onun çevresindekilere değil.”

]14] ‘Romalılar’; Bizanslılar bu terimi imparatorluğun vatandaşları olarak kendilerini tanımlamak için kullanırlardı, fakat Pavlikanlar bu terimi Roman İmparatorluğu’nun inancını benimseyenleri tanımlamak için dini bir anlamda kullanırlardı.

[15] Yani, Eucharistia (Şükran Ayini). Ortodoks Kilisesi, Eucharistia unsurlarında Mesih’in gerçek mevcudiyetine inanırdı.

[16] Bir geç 11. veya erken 12. yüzyıl el yazısıyla düşülen kenar notunda şu yazılıdır: “O dönemde Yakup’un mektubu ve Elçilerin İşleri’ni kullanıp kullanmadıklarını bilmiyorum. Bugünkü Paulisyenler yalnızca İncilleri, özellikle Luka’nınkini ve St. Paul’un on dört mektubunu kullanır; ayrıca bir de Laodikyalılar’a yazılan bir mektupları vardır.” Laodikyalılar’a Mektup, Konstantinopolisli Timotheus’un De receptione haereticarum eserinde anılır.

[17] Paulisyenlerin, St. Peter’ın mektuplarını St. Paul’ün mektuplarını eleştirdiği için reddettiklerini iddia ettikleri görülür. Ancak Peter’ın mektuplarının, St. Paul’ün yanlış yorumlanmasına karşı bir uyarı olduğu düşünülür.

[18] “Presbuteros” kelimesi Yunanca’da hem “yaşlı” hem “rahip” anlamına gelir.

[19] İzleyen otuz iki bölüm, St. Cyril’in Manikeanlara karşı yönelttiği katekizmalardan bir alıntıdır. Paulisyenlerle ilgili değildir.

[20] Socrates (yaklaşık 380-439), bir kilise tarihçisidir. Burada adı geçen sapkınlar, Cyril tarafından Mani’nin öncülleri olarak sıralanmıştır. Aynı şekilde, bir anathema formülünde de listelenmişlerdir (bkz. [10], bölüm 11).

[21] Cyril tarafından da sıralanan bu metinler, Manikeanlara ait dört temel kitaptan oluşuyordu: Mani’nin İncil’i, Gizemler Kitabı, Hayat Hazinesi ve Kephalaia.

[22] Ortodoks Hristiyanlar, Hristiyan inancını anlamada, St. Basil, St. Gregory ve St. John Chrysostom gibi teologların yazılarına yüksek bir otorite atfederler.

[23] Bölüm, Epiphanius of Cyprus’tan (yaklaşık 315–403) Mani’nin ölümüyle ilgili bir alıntıdır.

[24] Phanaroia (bkz. Strabo 12.3.15, 30), Iris Nehri’nin verimli ovasıdır. Haritaya bakınız.

[25] Bu köy başka türlü bilinmemektedir. Adı, şeytanın kötü ekinleri ekerek buğdayda yabani otlar yetiştiren kötü bir figür olarak temalı kelime oyununu andırır.

[26] Manicilere karşı yasalar ilk kez (pagân) imparator Diocletian tarafından 297’de kabul edilmiş ve sonrasında sıkça onaylanmıştır.

[27] Konstantin III, Heraclius’un oğlu olarak yalnızca 641 yılında birkaç ay tahtta kalmış olduğundan, bu pasaj muhtemelen Heraclius’un torunu Constans II’yi (641–68) ifade etmektedir.

[28] Haritaya bakınız. Kaynaklarda Suriye’nin Kuzeyinde bulunan Samosata ile yaklaşık 200 km. doğusunda, Murad Nehri üzerindeki Arsamosata/Asmosata arasında bir karışıklık vardır. Mananalis’in konumu için Bryer’in ‘Excursus on Mananalis’ adlı çalışmasına bakılabilir.

[29] Not 63’e bakınız.

[30] Leo III’ün Ecloga’sı (726 yılında yayımlandı ve bu nedenle Heraclian döneminde geçerli değildi), tit.xvii.5. Uygulama için bkz. bölüm 114.

[31] Valentinus of Alexandria (ikinci yüzyıl ) tanınmış bir Gnostik olup en ayrıntılı Gnostik dini sistemlerden birini ortaya koymuştur.

[32] Kudüs’lü Kiril’e (bkz. not 20) göre, Courbricus Mani’ye verilen orijinal isimdir.

[33] Basilides (ikinci yüzyıl ) başka bir Gnostik’tir; adının anlamı ‘kraliyet’ olduğundan metinde bir kelime oyunu yapılmıştır.

[34] Burada söylenenlere rağmen, bu isimler anathema formulae’lerinde yer almaktadır, bkz. [10].

[35] Silvanus isminin aşağılayıcı bir parodisi.

[36] Tema başkenti ve kilise metropolü Colonea (Şebinkarahisar) için haritaya bakınız; bunun dışında Cibossa (Biroğul) bilinmemektedir.

[37] RSV’de Silas ve Silvanus isimleri farklıdır. Elçilerin İşleri 18.5 Silas ve Makedonya’yı birbirine bağlar; Silvanus için bkz. 2 Kor. 1.19, 1 Sel. 188[.1.

[38] Titus 1.5.

[39] Balinanın hikâyesi, sapkınlık karşıtı yazılarda sıradan bir olay haline gelir. Hikâyenin orijinal versiyonu için bakınız Physiologus, no. 31, s. 45-6.

[40] Justinian II (685–93).

[41] Bkz. 86. bölüm. Grekçe’de Pavlusçuların hangi Pavlus’u kastettiği açık değildir.

[42] Timotheus/Timoteos Aziz Pavlus’un bir öğrencisiydi; bkz. Elçilerin İşleri 16.1.

[43] Leo III (717-41).

[44] III. Leo döneminde iki patrik vardı: I. Germanus (715-30) ve Anastasius (730-54). Germanus, imparatorun ikonoklast politikasını kabul etmeyi reddettiği için 730 yılında istifa etmek zorunda kalmıştı. Anastasius bir ikonoklast destekçisiydi ve belki de burada kaydedilen görüşme için daha olası bir adaydı, çünkü sorgulamayı zorlamaya daha az meyilli olurdu.

[45] Efes Konsili (431) Meryem’in Tanrı’nın Annesi olduğunu ilan etmiştir. Pavlusçular Mesih’in insan olduğuna inanmadıkları için ona saygı duymamışlar, ancak Yeni Antlaşma’da ona yapılan atıfları Aziz Pavlus’un ‘hepimizin annesi’ (Gal. 5.26) olarak tanımladığı göksel Kudüs’le ilgili olarak anlamışlardır.

[46] Pavlusçular İsa’nın Efkaristiya’yı başlatan sözlerini alegorik bir anlamda anlamışlardır; İsa takipçilerine kendi sözlerini (bedeni olarak) veriyordu.

[47]Pavlusçular suyla vaftizi reddetmiştir çünkü su maddi yaratılışın bir parçasıdır. Mesih’in vaftiz etme emrini, O’nu ruhsal olarak kabul etmeye alegorik bir gönderme olarak anlamışlardır.

[48] Bir imparatorluk emniyeti.

[49] Muhtemelen 748 yılındaki büyük salgın.

[50] Sarazen (Latince: Saracen), Haçlı Seferleri sırasında Avrupalı savaşçılar tarafından Müslümanlara takılan ve “Hristiyan olmayan” anlamına gelen ad. (çn)

[51] Bu dönemde Mananalis’in yer değiştiren Arap/Bizans sınırının Arap tarafında olduğu açıktır.

[52] Başşehirdeki bir Pavlikan birliğinin ‘çobanların tagması’ olarak tanımlanmasını karşılaştırın (Patrik Nicephorus, Garsoian’dan alıntı, ‘Byzantine heresy’, s. 98, n. 56).

[53] Bu Zonaras tarafından anlatılan olay olabilir (PG 135,16B1-C3).

[54] Bakınız Phil. 2.25. Aphronetus ‘anlamsız’ anlamına gelir.

[55] İsmin gerçek anlamı ‘sebze pazarı’dır. Yer başka türlü bilinmemektedir.

[56] Tavium için haritaya bakınız. Annia da tam olarak bilinmemektedir.

[57] Mani’nin de kendisini Paraclete olarak tanımladığı iddia edilmektedir Euodius, De fide contra Manichaeos (PG 42.1146), 24); Tychicus için bakınız Efesliler 6.21.

[58] Burada Pavlikanların ‘içsel’ bir öğretiye sahip oldukları iddiası, Bogomiller ve Katharlar hakkında sıkça iddia edilmesine rağmen, diğer kaynaklarda bilinmemektedir.

[59] Bkz. 57. not

[60] Irene, 797-802; Theophilus, 829-42. Sergius’un ölüm tarihi aşağıda, 181. bölümde 834/5 olarak verilmiştir.

[61] Pavlikan toplulukları, Bizans İmparatorluğu ile Arap emirleri arasındaki emirliklerdeki konumlarından yararlanmışlardır. Bkz. [6] ve Giriş.

[62] Burada bahsedilen yerler için haritaya bakınız. Cynochoritae kelime anlamıyla ‘köpek ülkesinin sakinleri’ anlamına gelmektedir. İlk Hıristiyan grupların isimlerinin Pavlusçu topluluklar ve Aziz Pavlus’un müritlerinin isimlerinin liderleri için kullanılması, isimlerini düşman ortodoks geleneğin çeşitli isimsiz Pavluslarından ziyade havariden aldıkları görüşünün en güçlü argümanlarından biridir. Bkz. Giriş, s. 7, 12.

[63] Buradaki ‘Montanist’in bir tanımlama mı yoksa basit bir soyadı mı olduğu belirsizdir. Eğer ilkiyse, Leo ikinci yüzyılda ortaya çıkan ve Kutsal Ruh’un ve peygamberliğin rolüne büyük önem veren bir mezhebin bilinen en son üyesidir. Ortodoks Kilisesi tarafından kınanmasına rağmen, Montanist topluluklar Küçük Asya’da varlığını sürdürmüştür; toplu intiharlarla sonuçlanan sistematik zulüm 721/2 yılında III. Leo döneminde kaydedilmiştir (Theophanes, ed. de Boor, I, s. 401).

[64] Lemerle (T & M 5, s. 120), Gouillard’ı izleyerek, bu pasajın altında Efes 4.11’e bir gönderme olduğunu düşünür: “Ve onun armağanları bazılarının elçi, bazılarının peygamber, bazılarının müjdeci, bazılarının da papaz ve öğretmen olmalarıydı. Müjdecilerin başlangıçta Sergius’un mektubuna dahil edildiğini varsayarsak, buradaki ‘dört’ sayısı daha kolay açıklanabilir.

[65] Pavlusçular arasındaki bu unvan için bkz. aşağıda, 183. bölüm.

[66] I. Michael (811-13).

[67] V. Leo (813-20). Bu dönemde Pavlusçulara yönelik sistematik zulüm için bkz. Theophanes (de Boor, I, s. 494-5): “En dindar imparator [Michael], Tanrı için büyük bir gayretle Maniheistlere -bugünkü Pavlusçular- ve Phrygia ve Lycaonia’daki Athingani’lere karşı ölüm cezası ilan etti. Sapkınlığa bulaşmış olanların tövbe etmeleri imkânsız olmasına rağmen, tövbe etmelerini isteyen diğer kötü danışmanlara rağmen, en kutsal patrik Nikephoros ve diğer dindar adamların argümanlarıyla ikna oldu. Bu politikanın çağdaş eleştirisi için bkz. Theodore the Studite, [4].

[68] Neocaesarea için haritaya bakınız. Bu bağlamda ‘Eksarh’ manastırları denetleyen bir memurun unvanıdır (Photius, Récit, ed. Lemerle, T & M 4 (1970), 71, n. 58).

[69] Kelimenin tam anlamıyla, gezginler. Melitene için bkz. harita.

[70] Monocherares, Arap kaynaklarında Amr b. Abdullah al-aqta (‘tek kollu’) olarak bilinen ve Bizans topraklarına birkaç cesur ve yıkıcı akın düzenleyen emirin Bizanslı adıdır. Savaşta 863 yılında öldürülmüştür. Argaoun için haritaya bakınız.

[71] Castellon genellikle müstahkem bir köy anlamına gelir, ancak burada özel bir isim olarak kullanılmış gibi görünmektedir. Yer başka türlü bilinmemektedir.

[72] Burada kullanılan kelime miereus olup, me (‘değil’) ve hiereus (‘rahip’) sözcüklerinden oluşan aşağılayıcı bir yapı gibi görünmektedir.

[73] synekdemoi ‘sürgündeki yoldaşlar’, ‘yolculuktaki yoldaşlar’ anlamına gelir. Bkz. 2 Korintliler 8.19.

[74] Bkz. anathema formülü [11(a)], bölüm 15.

[75] Ya da Tefrice, bkz. not 4 ve harita.

[76] Agareni ‘Hacer’in çocukları’ anlamına gelir (Yar. 16.11), Hacer’in oğlu İsmail aracılığıyla Araplar onun soyundan geldiklerini iddia ederler.

[77] Pontus Alpleri için haritaya bakınız.

[78] Chrysocheir ile Bizans hükümeti arasındaki daha sonraki savaşlar için bkz. aşağıda [9].

[79] 869/70. Basil 867’de imparator oldu; oğlu Konstantin Kasım 867 ile Şubat 868 arasında ortak imparator oldu; 879’da öldü. Küçük oğlu Leo 870’te iktidara ortak oldu ve 886’da yerine geçti.


Paylaş
Exit mobile version