3. Vlad Tepeş 15. yüzyılda Eflâk eyaletinin kontu yani oranın yöneticisiydi. 3. Vlad’ı hepimiz Kazıklı Voyvoda olarak tanıyoruz. Kazıklı Voyvoda olarak anılmasının sebebi savaş esirlerini kazıklara atıp öldürmesi ve işkence etmesidir. Kazıklı Voyvoda bu işkencelerini yaparken günlük işlerine devam ediyor, yemeğini yiyor, kitabını okuyordu ve karşısındaki işkenceyi oldukça normal bir şekilde izliyordu.
Simülasyon terimi genellikle gerçek bir şeyin taklidi veya temsilini anlatmakta kullanılır. Baudrillard bu kavramı, günümüz dünyasının gerçek bir toplum değil, “-mış gibi yapılan”, sembollerin somutun yerini aldığı sanal bir gerçeklik olduğunu göstermek için kullanmıştır. Baudrillard’a göre simülasyon; “bir araç, bir makine, bir sistem, bir olguya özgü işleyiş biçiminin incelenme, gösterilme ya da açıklanma amacıyla bir maket ya da bilgisayar programı aracılığıyla yapay bir şekilde yeniden üretilmesidir” (Baudrillard, 2014).
Baudrillard’a göre simülasyonlar; gerçekliğin kurguyla arasına çizdiği çizginin yok olması demektir. Gerçek olarak karşılaştığımızda vicdanî olarak ağır gelecek sıcak olaylar simüle edilerek gerçekle bağı kesilmekte ve böylece “soğuk” bir şekilde önümüze konmaktadır. “Medya Körfez Savaşı görüntülerini seçerek Amerikalıların vicdanlarını sızlatmayacak bir şekilde bir dizi simüle edilmiş görüntüler silsilesi içinde yayınlamıştı” (Baudrillard, 2015). Baudrillard Körfez Savaşları’nın aslında gerçek bir savaş olmadığını sadece görüntüler aracılığı ile oluşturulan bir hiper gerçeklik olduğunu söylemektedir.
Adorno’ya göre bireysel bilinç, medya ideolojileri tarafından kontrol edilmekte ve sonuçta özne ve nesne birbirinin yerine geçmektedir. Bu noktada, Adorno aydınlanma düşüncesinin insanlığı barbarlığa götürdüğünü savunur (Adorno & Horkheimer, 2012). Bu barbarlık yazının başında bahsettiğimiz 3. Vlad’ın yani Kazıklı Voyvoda’nın postmodern hâlidir. Televizyon programları aracığıyla savaşlar ve insan ölümleri evde günlük olağan işler yapılırken izlenmektedir. Çok uzaklarda yapılan savaşlar birer gerçek değil de birer simülasyon olarak sunulmakta ve aslında dili çok yakacak bir içecek, üflenerek tadı daha hafifletilerek ağza dökülüyor ve dilimizi yakmıyor ayrıca güzel de bir tat veriyor. Magazinlerde gösterilen ünlülerin birer birey olduğu ve kendilerine ait bir özel yaşamlarının olacağı oluşturulan simülasyonlarla yok ediliyor ve ünlüler sanal birer imge hâline dönüştürülüyor. Medyada insanların özel yaşamları oldukça sıradan bilgiler gibi anlatılıyor ve modern toplum artık bunu olması gereken sıradan bir şey gibi izliyor. Toplumun bunları bu kadar sıradan hâle getirmesinin sebebini Derrida, “kişisel ihtiyaçlarımızın” giderilmesi olarak açıklıyor. Reality Showlar temelde “röntgenciliğe olan açlığımızı tatmin ettiğimiz gerçek deneyimlerimizden ortaya çıkan yapay ürünlerdir” (Derrida, 2010). Oluşturulan bu simülasyonlar ekranlarda yeri geldiğinde ağlatılıyor, düşürülüyor ve bir haber niteliği taşır gibi gösteriliyor. Hiper-gerçeklik ile üretilen ve yeniden üretilen simgeler edilgen bir tüketim ile sorgulanmadan kitleler tarafından benimseniyor. Böylece medya kitle algısını çok rahat bir biçimde etkileyebiliyor.
Ancak savaşların bu kadar normalmiş gibi izlenilmesi ve aynı zamanda Kazıklı Voyvoda’nın “barbarlığına” lâf edilmesi bir çelişki gibi görünüyor. Adorno’nun bahsettiği postmodern toplumlardaki aydınlanma düşüncesinin insanları barbarlığa götüreceği söylemi tam olarak burada karşımıza çıkıyor. Barbarlık, saldırganlık, başka insanların yaşamına merak, gizli olanın çekiciliği gibi insanın içendeki gizli ihtiyaçlar hiçbir zaman bitmemekte. Yeniden ve yeniden üretilerek toplumda devamlılığı sağlanıyor. Günümüz modern toplumlarında ise bu yeniden üretim; sanat, edebiyat ve medya ile gerçekleştiriliyor. Medyada üretilen içeriğin edilgen bir şekilde tüketimi bu hiper-gerçeklik üretimini hızlandırıyor. Bu durum birey gerçekliğinin simüle edilmiş hâlinin görülmesine yol açıyor. Eğer durumu net görebilseydi belki de Kazıklı Voyvoda’nın esirlerini öldürürken yemek yemesi eleştirilirken bir iki defa daha düşünülürdü.
Kaynakça:
ADORNO, T., & Horkheimer, M. (2012). Aydınlanmanın Diyalektiği. Kabalcı Yayınevi.
BAUDRILLARD, J. (2014). Simülakrlar ve Simülasyon. Doğu Batı Yayınları.
BAUDRILLARD, J. (2015). Sessiz Yığınların Gölgesinde. Doğu Batı Yayınları.
DERRIDA, J. (2010). Öteki Hedef. Bağlam Yayıncılık.
ÖNK, Y. (2009). Baudrillard Perspektifinden Bir Kitle İletişim Ve Sanat Aracı Olarak Simülasyon Evreninde Televizyon. Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi Akademik Dergisi.
Yazar: Ali Eren Demir
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.