Paylaş

İster karakter motivasyonunu, ister izleyiciye olan etkisini anlatıyor olsun, film bizleri psikoloğun koltuğuna oturmaya davet eder.

Sinema, insanın durumunu ve zihnin karmaşık işleyişini keşfetmek için güçlü bir araçtır. Bu nedenle psikanaliz için özel rezonansa sahiptir. Sinema, iç dünyanın hareketli resimler ile temsil edilmesini sağlar. En canlı modlarımızdan bazıları “düşünme” ve “hayal kurma”dır. Zihnin düşünce uçuşları için kapasitesi, hayal gücünün karmaşık ağları, bazen sinematik görüntülerin karanlık çalışmasında temsil edilebilir.

Film zahmetli ve tehlikeli ruh halleri hakkında aydınlatıcı ve bazen rahatsız edici bilgiler sağlayabilir ve film yönetmenleri, psikanalistlerin hastalarıyla olan ilişkilerinde olduğu gibi, karakterlerinin iç yaşamlarının zenginliğiyle meşgul olurlar. Her iki grup da birbirinden öğrendi: film kuramcıları ve yazarları psikanaliz kavramlarını kullanırken, pek çok psikanalist film üzerine yazılar yazdı.

Peki, psikanalitik düşünceler, filmler hakkında düşünürken ve sinemada bulunma deneyiminde nasıl yardımcı olur? Birincisi, filmler insan tecrübelerini, ilişkilerini ve etkinliklerini anlatır. Psikanalitik düşünceler, karakterlerin davranışlarını anlamlandırmamıza, yorumlarımızı değiştirmemize veya çarpıtmamıza yardımcı olur. (Gerçek hayattan farklı olarak, yardımlarımıza karşılık veren karakterler yoktur.) Bunun yerine, yönetmenin bize sunduğu şeyleri objektif olarak ele almayı deneriz.

Peter Weir’in  Truman Show (1998) adlı bir psikanalitik yazısında, Donald Winnicott‘un sahte benlik çalışması hakkındaki açıklamasına yer verildi. Winnicott, bir çocuğun hayatına çok fazla müdahalenin sonraki hayatta spontan yeteneklerini engelleyebileceğinden, bilinçsizce samimiyetsiz hale getireceğinden ve itaat etmek için yönlendirileceğinden bahsetti. Filmin başrol oyuncusu Truman Burbank bize böyle bir figür gibi geldi. Aşırı gülümsemesi, abartılı nezaketi, zorlama şakaları ve klişeleşmiş dili bunun açıklaması. Film, savunmasız ve tatminsiz fakat korunan hayatından belirsiz bir çıkışa yolculuğunu tasvir ediyor (gerçek bir yolculuk da dahil olmak üzere); ancak korunan hayat, yalnızca şüphe ve isyan gerektiren bir kaçış değil, aynı zamanda destekleyici bir taraf.

Bir karakterin yüzü ve gözleri üzerindeki yakın çekimler, izleyiciye karakterin iç dünyasına girmesi için karşı konulmaz bir davet sunar. Psikanalitik bakış açısı diğer sanat formları boyunca uygulanabilir, ancak hem bir sanat formu hem de izleyicinin deneyimi olarak sinemaya özgü şeylere odaklanan başka bir tür vardır. Filmler karanlık odalarda gerçekleşir; bunlar, titreşen ışık ışınlarından yaratılan illüzyonlardır. Rüya ile paralellik var. Önemli olan da, röntgenciliğin şu unsurudur: Karanlıkta oturduğumuzda, genellikle samimi ve özel etkileşimlerde yasadışı bir varlık haline geliriz.

Sadece dekor bile baş sahneyle ilgili fikirler sunabilir. Film kuramcısı Andrew Webber, Luis Buñuel’in Un Chien Andalou’sunda (1929) göz kırpmanın, röntgencilik ve heyecan dolu merakımız için izleyiciler üzerinde özdüşünümsel bir ceza infazı olduğunu öne sürdü.

Filmler psikanalitik çalışma alanına benzer bir şey de sunabilir. Nanni Moretti‘nin The Son’s Room (2001) filminde, bir anne, psikanalist olan baba ve kızı, acıyla, ergen oğlu / erkek kardeşinin dalış kazasında trajik ölüme dair öfke ve suçluluk duygusuyla baş etmeye çalışır. Sürecin ayrıntılı olarak ve psikolojik olarak doğru bir şekilde izlendiği, ailenin hayatta kalan üyelerinin her birinin kaybıyla karşı karşıya gelip farklı (savunmacı) stratejilerini gösteriyor. Nihayet tüm ailenin acı çekmesine izin veren bir “üçüncü” (ölü çocuğun eski bir kız arkadaşı) beklenmedik bir şekilde ortaya çıkar.

Son olarak, bazı filmler izleyicilere, Freud‘un Nachtraglichkeit (Sonradanlık) kavramını veya daha sonraki revizyonunu, olayların yeniden yorumlanabileceği şekilde kullanma şansını da verir. Açık bir örneği Will’in Zaferi (1935), Leni Riefenstahl’ın Nazi Almanyası’nın ünlü ve güçlü propaganda belgeseli olacaktır. Yapıldığı ideolojik bağlamın dışına bakıldığında, kutlanması tasarlanan rejimin en etkili biçimde kınanmasına dönüşüyor.

Yazar: Michael Brearley
Çevirmen: Elif Gamze Akkuş
Kaynak: www.theguardian.com

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. 


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com