Dil, başkalarına karşı duyduğumuz hisleri ve sergilediğimiz davranışları sıcaklık ile ilişkilendiren pek çok deyişi barındır. Mesela, bir kimse için “sıcak duygular” taşıyabiliriz ve bu duyguları “sıcak bir karşılama”, “soğuk davranmak” ya da “buz gibi bakmak” şeklinde genişletebiliriz. Peki, neden sosyal mesafeyi sıcaklık ile ilişkilendiren bu kadar çok metaforumuz var? Berkeley’deki Kaliforniya Üniversitesi’nde bilişsel bilim ve dilbilimi profesörü olan George Lakoff’a göre, etkilenme gibi soyut kavramların bedensel duyulara sıkıca bağlı olması nedeniyle insanlarla ilişkilerimizi sıcaklıktan yola çıkarak muhakeme ediyoruz.
Lakoff’un hipotezi için, bu deyişlerin salt bir metafordan fazlası olduğunu gösteren kanıtlar vardır. Geçtiğimiz yıl, Toronto Üniversitesi’nden bir psikolog grubunun yaptığı çalışma, toplumdan dışlanmış oldukları bir deneyimi hatırlayan katılımcıların bir toplumsal kaynaşma deneyimini anımsayan gruba nazaran oda sıcaklığını daha düşük olarak tahmin ettiğini gösterdi. Utrecht Üniversitesi’nden Hans Ijzerman ve Gün R. Semin, bu durumun ilişkisel anlamda tam tersinin de mevcut olduğunu ispatladı. Psychological Science’ta yayımlanan makalede, sıcaklığın, toplumsal ilişkilerin algısını ve bu algıları tasvir etmede kullanılan dili etkilediğini gösterdiler.
Ijzerman ve Semin araştırma için 33 öğrenciyle çalıştı. Bir deneyde, bu katılımcılardan laboratuvara geldiklerinde ellerine bir içecek almaları istendi, bu sırada da gözlemciler bir bilgisayara görünür bir şekilde bir anket yüklediler. Çalışmanın içeriğiyle alakası olmayan bu anketi doldurduktan sonra, katılımcılara tanıdıkları bir kimseyi seçmeleri söylendi ve onlardan kendilerini ve o kişiyi Inclusion of Other in Self (IOS) ölçeğine göre oylamaları istendi. Bu ölçek, bir dizi diyagram içerir ve diğer insanlarla algılanan kesişme seviyesini ölçmek üzere hazırlanmıştır; daireler arasındaki kesişim büyüdükçe, birey ve öteki arasında -araştırmacının fizikselden ziyade algılanan mesafe olarak tanımladığı- sosyal yakınlık da artmaktadır.
Gözlemin en başında katılımcılar iki gruba ayrılmışlardı. Odaya girdiklerinde, sıcak koşullarda olanlara tutmaları için sıcak içecek verilmişti, soğuk koşullarda olanlara da soğuk içecek. Tanınan kişi ile olan kesişmede algılanan seviyenin, gözlemin başlangıcında sıcak bir içecek tutan katılımcılar için, soğuk bir içecek tutan katılımcılarınkinden açık bir şekilde daha yüksek olduğu bulundu. Benzer olarak, yakın zamanda yapılan bir başka çalışma, elinde sıcak bir bardak kahve olanların buzlu kahve olanlara kıyasla diğer insanları daha cömert ve yardımsever bulduklarını ortaya çıkardı.
İkinci bir deneyde, Ijzerman ve Semin oda sıcaklığını değiştirmenin tiyatral olarak sergilenen sosyal olayları tasvir etmede kullanılan dili etkileyip etkilemeyeceğini araştırdılar. Bu sefer, 52 katılımcıdan soğuk (15-18C) ya da sıcak (22-14C) bir odada oturmaları istendi ve katılımcılara, sonrasında kendi kelimeleriyle anlatmalarının isteneceği hareketli satranç taşlarından oluşan bir kısa klip izletildi. Gözlemci, kullanılan dilin soyutluğuna göre, gelen yanıtları kaydetti (Linguistic Category Model’i kullanarak). Daha sonra, katılımcılar IOS ölçeğini kullanarak gözlemci ile olan ilişkilerini anlattılar. İstatistiksel analizler gösterdi ki, sıcak ortamda olanlar soğukta olanlara kıyasla, animasyonu daha somut terimlerle anlattı ve kendisini gözlemciye daha yakın hissetti.
Son olarak, araştırmacılar, bir algısal odak görevinde, sıcaklığın objeler arasındaki algıyı da etkileyip etkilemediğini araştırdılar. Araştırmaya 39 öğrenci daha katıldı ve katılımcılara, üç tane küçük üçgenden oluşmuş bir üçgen şeklinde görsel bir uyaran gösterildi. Ardından, iki tane daha obje gösterildi ve hangisinin ilk objeye daha çok benzediğini düşündükleri soruldu. Bu görevle, asıl obje, küçük üçgenlerden oluşmuş kareden ziyade küçük karelerden oluşmuş üçgene benziyordu, çünkü ölçüleri farklı olsa da objeler arasındaki ilişki aynı.
Katılımcılar görevi uygulamak üzere yine sıcak ve soğuk olarak iki gruba ayrıldılar ve satranç taşı animasyonunu izlediler. Bu deneyde, sıcak ortamdaki katılımcılar soğuk ortamdaki katılımcılara kıyasla daha geniş bir ilişkisel algıya sahiptiler –karelerden yapılmış üçgeni asıl objeye daha çok benzer bulma eğilimindeydiler. Ve önceki gözlemde olduğu gibi, animasyonda gördüklerini anlatırken daha somut bir dil kullandılar.
Öncekilerle aynı doğrultuda seyrederek, bu çalışma sosyal ilişkilerde sıcaklığın doğrudan etkili olduğunu gösterdi. Ayrıca, sıcaklığın, dili ve cansız nesneler arasındaki ilişkiyi algılamayı etkilediğini de gösterdi. Bulgular, kanaat oluşturma süreçlerinin bedensel algılara dayandığı fikrini destekliyor. Özellikle, çoğumuz için gündelik hayatta önemli yere sahip olan kişilerarası ilişkilere, sıcaklığın fazlasıyla etki ettiği yönünde daha ileri kanıtlar sunuyor. Dahası, sosyal biliş ve sıcaklık arasındaki etkileşim görünür bir şekilde çift yönlü; yalnızlık kişinin üşüdüğünü hissetmesine neden olurken, sıcaklık sosyal yakınlığı getiriyor. Beyin fonksiyonları açsıcaklıkndan, insula diye adlandırılan beynin bir bölümünün psikolojik ve fizyolojik sıcaklığı işlemede rol oynadığı yönünde bulgular mevcut.
Ijzerman H. &, & Semin G.R. (2009). The Thermometer of Social Relations: Mapping Social Proximity on Temperature. Psych. Sci. PMID: 19732385
Çeviri: Müleyke Barutçu
Kaynak: Science Blogs