Peter Mullen, Wittgenstein’ın kayıp çalışmasının bir bölümünü yeniden üretti: Bemerkungen Uber Die Grundsätzlichkeit Des Snooker.
İngilizce metne editör notu: Ludwig Wittgenstein 1948 yılında 59 yaşındayken Gemeinschaft (topluluk) [1] üzerine çalışmak amacıyla Sheffield, Yorkshire’a kısa bir ziyarette bulundu. Sinemada ilgisini çeken bir film bulamadığı bir cumartesi öğleden sonrasında The Crucible adlı bilardo salonuna gitti ve başlar başlamaz oyuna vuruldu. Bu ziyaretin ardından tekrar Norveç’e gitti. Son versiyonunu neredeyse bitirmek üzere olduğu Felsefi Soruşturmalar kitabını bir kenara bırakarak bilardo sanatı üzerine uzunca bir bilimsel inceleme yazmaya başladı. Daha önce yayımlanmamış aşağıdaki bu pasaj 2017 yazında, Cable Street, Attercliffe adresinde The King’s Arms barındaki bir koltuğun arkasında bulundu.
- Bir arkadaşıma bilardo oynamayı öğretiyordum ve o yanlışlıkla sarı toptan önce yeşil topla oynadı. Ona uyulması gereken diziyi (sequence) [2] anlattım. Ona bu dizinin oyunun sözdizimi veya derin dilbilgisi [3] olduğunu açıkladım. (Bir kurala uyma hakkında).
- Ardından kırmızı topla oynadı ve beyaz top deliğe girdi. “Bir jestle birlikte ‘faul yaptın’ (in-off; In-Entfernt) diye bağırdım.” Arkadaşım bu terime şaşırdı ve “İngilizce’de içeride (in) kelimesinin zıttının dışarda (out) olduğunu düşünüyordum.” dedi. Bilardodaki dil oyununda (Lebensform) in-off kelimesinin kural ihlali anlamına geldiğini anlattım. Ona, bu kural ihlallerine ilişkin bir liste verdim ve kendime de dört puan ekledim. (Bu bağlamda liste yapmak ne anlama gelir?)
- “Kahverengi top mavide.” dedim. Yüzünde inanmaz (Unglaubigkeit) bir ifade belirdi ve kahverengi topu masadan aldı. Kahverengi topu kaldırmanın dil oyununun bir parçası olmadığını anlattım. (Fakat kahverengi topu kaldırma fikri bir şakaydı – Ein Witz oder Ein Scherz)
37.1 “Burası mavi değil (Unblaulichkeit). Sadece küçük siyah bir nokta var” dedi. Siyah küçük noktanın mavi olduğunu söyleyip kahkaha attım. Sanırım biraz gücendi.
37.2 (Peki benim kahkaham ve onun gücenmesi de oyunun bir parçası mı?)
37.3 Burada sürekli yapılan hata gücenmenin tanımını bulmaya çalışmaktır. Halbuki bulunması gereken kriterdir. Gücenmek tanımlanamaz, sadece gösterilebilir. Birinin gücendiğini nasıl gösterdiğine dair liste yapabiliriz;
Kaş çatmak.
Masadan kalkmak ve asık suratla bira yudumlamak.
Suratını ekşitip istekayla bilardo masasının çuhasını delmek (surat ekşitmek zaten kriterin bir parçası).
37.4 Şu dil oyununu düşünün: “O sadece küçük, siyah bir nokta değil aptal! O, mavinin yeri” dediğimi varsayalım. Arkadaşım felsefe yaptığım yere doğru gelir ve istekasını burnuma saplar. Yani şöyle diyebiliriz: “Evet, istekayı Ludwig Wittgenstein’ın burnuna saplamak da bir gücenme kriteridir.”
- “Ah” demek de buradaki dil oyununun parçasıdır.
- “Fakat küçük siyah nokta aynı zamanda mavidir” (Ontolojinin kolay tanımlanamaz doğasına dair vurgu).
- Onun küçük, siyah veya mavi bir nokta oluşunu düşünmek yanlıştır. (Ein Klein schwartz Punkt oder Der blau Punkt). Bunun yerine kullanımına bakmalıyız.
- Mavi karanlıkta da mavi midir? Bu tip sorular sersemlik hissi yaratıyor. (Schwindelgefuhl) Buna belli bir tarz sersemliktir denebilir: felsefî sersemlik. (Philosophische Schwindelgefuhl).
- Tecrübe edebileceğimiz ve aralarında aile benzerliği bulunan sersemlik hallerinin çeşitli biçimlerini karşılaştırın:
Wittgenstein’ın inşa ettiği bir evin eğimli çatısında durmak.
Wittgenstein ile bilardo oynamak.
Karanlıkta, mavi noktada durmak vb.
Bunların hepsinde ortak olan belli türde bir duyu değil. Bununla birlikte hepsi aynı sözcüğün (Schwindelgefuhl) kullanım sahasında.
- Bilardo masasının etrafında istekasına doğru eğilmiş, dikkatlice hedef alan ve kırmızı topu deliğe sokan bir adam görüyorum ve şöyle diyorum “Hah, bilardo oynuyor!” Sonra da koltuğuna oturmuş bira içen rakibini görüyorum ve şöyle diyorum: “O da bilardo oynuyor.”
- Ardından biri şöyle dese: “Dün bir kafenin önündeki masaya oturmuş bira içen birini gördüm. Bu onun da bilardo oynadığı anlamına gelir mi?” (“Bilardo oynamak” burada ne anlama gelir? Bira içmenin, bilardo oynamak açısından bir kriter olarak kabul edilemezliği).
44.1 “Sırasını beklemek” de oyundan ne kastettiğimizin bir parçası.
- Benim mavi top gördüğüm yerde sizin kahverengi top görmeniz mümkün mü? Ontolojik moda geçme eğilimimiz (ausrutschen, ausgleiten) yüzünden zekamızın büyülenmesine karşı gelmeliyiz. Bu tip sorular ancak “Burada geçerli olan kural nedir?” sorusu yöneltilerek cevaplanabilir.
45.1 Rakibin bir topu deliğe soktuğunu ve skor tabelasına dört puan eklediğini görürüz. Şu sonuca varırız: “Ha, demek top kahverengiymiş.”
45.2 Fakat şu şekilde karşı çıkarız: “Sizin beş puan eklendiğini gördüğünüz yerde benim dört puan eklendiğini görmem mümkün mü?” (Sonsuz regresyon [4] kavramına gönderme, unendlich sich ruckwarts bewegen.)
45.3 Topun mavi mi kahverengi mi olduğu hakkında yanılabileceğimiz durumlar:
Rakibimin belki de dört puan aldığı halde beş puan yazması durumu. (Aldatma kavramı, Betrugen)
Rakibin matematiği kötü olabilir.
Işıklar sönebilir. (Işıkların söndüğünü görebilir miyiz?)
- Rakibimin hilebaz olması topun kahverengi (ya da mavi) olmasının sebebi değildir. Bu sadece “bu dil oyunu oynanmaktadır” dememiz gereken bir proto-fenomendir [5].
- Gerisi ise sessizlik.
Dipnotlar:
1) Gemeinschaft ve Gesellschaft; sırasıyla “topluluk ve toplum” olarak tercüme edilen kavramlar. Alman sosyolog Ferdinand Tönnies tarafından sosyal ilişkileri tanımlayan ikili tipte sosyolojik kavramlar olarak önerilmiştir. Gemeinschaft (topluluk) sosyal bağların kişisel sosyal etkileşimlere dayalı olduğu roller, değerler ve inançlar temelinde örgütlenen toplumsal yapıyı ifade eder. Gesellschaft dolaylı etkileşimler, kişisel olmayan roller, resmi değerler ve bu tür etkileşimlere dayalı inançlar temelinde örgütlenen toplumsal yapıyı ifade eder.
2) Sequence, Wittgenstein’ın dil oyunları kavramında sıklıkla kullandığı terimlerden biridir. Bu terim her ne kadar basit bir dizi veya ardışıklık gibi görünse de eşitliğe bağlı olarak sonsuz olasılıkla yeni bir sayının gelmesi mümkündür. Bu bağlamda oyunun kurallarını değiştirmek dile esneklik kazandırır.
3) Wittgenstein Felsefi Soruşturmalar adlı kitabının 664’üncü pasajında “derin dilbilgisi” ve “yüzey dilbilgisi” ayrımı yapar. Bu ayrım, kolayca kavranabilen ve aynı kolaylıkla anlaşılır olmayan söz kullanımının iki farklı görünümüne işaret eder. Yüzey dilbilgisi bir sözcüğün kullanımında edindiğimiz dolaysız izlenimdir. Derin dilbilgisi açısından bir sözcüğün anlamı onun dolaysız olarak bizde bıraktığı izlenimle edinilmez. Bunun için daha derin araştırmaya gerek vardır.
4) Açıklamaya muhtaç bir konuyu açıklarken, sebep olarak gösterilen olgunun da aslında açıklamaya muhtaç olması ve silsile halinde bunun devam ettirilmesi sonsuz regresyona sebep olur.
5) Temel veya indirgenemez fenomen.
©® Düşünbil (2022)
Yazar: Peter Mullen
Çeviren: Mehmet Başoğlu
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: philosophynow.org