Ağustos ayında bir Pazartesi gününün öğleden sonrasıydı. Brooklyn merkezli bir tiyatronun yönetmeni olan Bryan Doerries, Zincire Vurulmuş Prometheus isimli klasik tragedyada yer alan, Olimpos’un demircisi Hephaestus’un Olimpos tanrılarına şevkle sunduğu bir konuşmasını seyirciler için icra etti. Metni antik Yunanca’dan tercüme eden Doerries, demirci tanrı rolünü önceden defalarca sahnelemişti. Fakat bu kez mekan başkaydı: İskoçya’da, Clackmannanshire’da konuşlanmış yüksek güvenlikli bir cezaevi olan Glenochil hapishanesi.
Yüzlercesi cinsel suçlu olmak üzere 650 kişinin bulunduğu Glenochil, kayalık bir yamaca bakar. Kuşbakışı bakarsak, Scythis’nın çorak arazileri üzerinde yükselen kayalıkları temsil ediyormuş gibi de düşünülebilir. Ki Prometheus da burada zincire vurulmuştur. Performans için hazırlanan sahne pek de büyük bütçeli değildi: deniz kaplumbağası, deniz anası ve tropik balık tasvirlerinin bulunduğu mercan kayalığı temalı resim ile dekore edilmiş bir çocuk oyun alanı.
Yine de, yarım ay şeklinde dizilmiş sandalyelerde oturan ve kırmızı tişörtten üniformaları içinde yaklaşık 30 suçludan oluşan seyirci grubu, yarım düzine gardiyan nezaretinde, özenli bir sükunet içinde bu performansı izledi. Mahkumların yüzlerini okumak güçtü. Kimi öyle vahim suçlar işlemişti ki serbest kalacakları güne ilişkin net bir tarih söylemek mümkün değildi.
40 yaşındaki Doerries’e, sahneyi canlandırırken Pauline Knowles ve Richard Conlon eşlik etti. Eshilos’a atıfla, Prometheus’un ateşi çalıp insanlığa hediye etmesi üzerine Zeus’un giriştiği korkunç intikamı anlatan bir sahneydi. Meydan okuyan düzenbaz tanrıyı sarp kayalığa zincirleme görevine dair ihtilafa düşen Hephaistos, çivileri çakarken bile eski dostunun kaderine ağıt yakıyordu.
“Çabalasanız dahi … kalan süre boyunca, bu prangaları kırmanıza imkan yok ve neticede bu Allah’ın belası mekanda kalmaya devam edeceksiniz” diye konuştu Doerries, gür bir sesle. “Dakikalar saat, saatler gün, günler yıl gibi gelecek… Bu bitmek bilmeyen ıstırabın tükenmesi için yalvarırken boş yere feryat edeceksiniz.”
Doerries için, cezaevinde performans sergilemek tamamen yabancı bir eylem olmasa da, yeni bir alana girmekti. Fakat o, Yunan tragedyaları aracılığıyla, travma ve kayıpla yüzleşen topluluklara yardım etmeyi kendine görev edinmişti. Bu toplulukların, Irak ve Afganistan’dan gelen Amerikan ordusu gazilerinden, Amerika’nın üst düzey güvenlikli hapishanelerindeki infaz koruma memurlarından, bağımlılığı olan kimselerden, evsizlerden, darülaceze bakıcılarından, kanser hastalarından veya Guantanamo Körfezi’ndeki ABD tevkif merkezindeki koruma görevlilerinden oluşup oluşmadığının bir önemi yoktu onun için. Performanslar, içgüdüsel enerjileri ile, katı hiyerarşiyi geçici olarak çözüyor ve seyircilerin gerçek hayatta genellikle bastırmaya zorlandıkları duyguları bulmalarına olanak veriyor. Performansların sonuçları dikkate şayan.
* * *
Üçlünün ses kablolarını paramparça eden performansından sonra, Doerries mevzuyu tartışmaya açtı. “Bu oyunun 2 bin 500 sene önce yazılmış olduğu gerçeğine rağmen, oyunda içten ve samimi bulduğunuz şey nedir?” diye sordu, “Neyin değerinin farkına vardınız?”
Cinayetten 17 yıl hüküm giymiş olan koyu saçlı dalyan gibi bir adam, Hephaistos’un zamana dair akordeon benzetmesinden etkilendiğini söyledi. “Cezaevinde bir gün çok uzun bir süre olabiliyor ve bir ay da kısacık gelebiliyor” dedi. “Bir şeyler üzerine uzun uzun düşünüyorsunuz, kötü vaziyetinizden dolayı başkalarını suçladığınız farklı dönemlerden geçiyorsunuz. Bunlar, mücadele etmek zorunda olduğunuz zihinsel savaş türlerinden; zihnin ve kalbin savaşları.”
Kendisini sürgün edilen tanrı ile –ki tüm zamanların en ikonik şehitlerinden biridir- özdeşleştiren tıknaz, orta yaşlı bir mahkum, belirgin Glaswegian aksanı ile, seyircilerin içinde bağırdı: “Prometheus dünyanın sonuna gönderildi. Glasgow’dan gelen ben de tam olarak aynı şekilde hissediyorum kendimi.”
Doerries, tragedyayı izlemenin tek başına her derde deva olmadığını söyledi. Oyun sonrası tartışmaların, bireyleri uzun süredir taşıdıkları acı ile yüzleşmeleri konusunda teşvik ettiğine dair bilgilendirme yaptı. Bu yüzleşmeler, eşleriyle belki de ilk kez açık bir şekilde konuşmak, terapi istemek ya da alkol ve madde kullanımı için uygulanan programlara kaydolmak şeklinde olabilir. Doerries The Theater of War: What Ancient Greek Tragedies Can Teach Us Today isimli yeni kitabında, bu mevzuya ilişkin şunları söyler: “Mahkumların, performansın ardından ortaya çıkıp sevdikleri ya da arkadaşı olarak gördükleri kişilere planlarını anlatmaları üzerine vazgeçilmiş olan intihar vakalarının olduğunu bile işittik.”
Yunan şehirlerinde, trajedi şairlerinin çalışmaları potansiyel olarak tehlikeli duygularla, onları zehirlerinden arındırmak suretiyle, ilkel ve kolektif bir yüzleşmeyi mümkün kılıyordu. Sosyal yaşamın gittikçe akıllı telefon ekranlarının ışıldayan dikdörtgenleri tarafından yönlendirildiği günümüz kültüründe, insanların bir araya gelip birbirlerinin acısını paylaşabilecekleri, Yunan şehirlerindekine eşdeğer çok az alan mevcut. Yunanlardan öğrendiği üzere, Doerries modern zamanların ruhsal hastalıklarını dindirmek için daha sistematik, toplumsal bir yaklaşıma yönelebileceğimizi söylüyor.
* * *
CV’sine bakıldığında Doerries, iyiliğe inanmayan mahkûmların, infaz koruma memurlarının veya savaş mağduru gazilerin gizli duyarlılıklarını açığa çıkarmak için çok uygun biri gibi gözükmeyebilir. Yaşamı boyunca bir kelime aşığı olan Doerris Virginia’da büyüdü, ardından Kenyon College’a gitti. Ohio’nun kırsal kesiminde küçük bir liberal sanat okulu olan bu yerde, derslerde antik Yunan’ı, boş zamanlarında ise İbranice’yi öğrendi. Platon, Euripides ve Homer’in epikleri üzerine yaptığı uzun ve zor çalışmalar ona antik dünya hakkında pek çok şey öğretti, fakat ne zaman kendi hayatı içindeki trajedi ile karşılaştı, o zaman trajedinin iyileştirici, esrarlı kudretinin büyük etkisini kavrayabildi.
Doerries 25 yaşlarındayken, 22 yaşındaki kız arkadaşı Laura Rothenberg’i kaybetti. Rothenberg, kistik fibrosis ile uzun bir mücadele sonrasında yaşamını yitirmişti. Kendi keder ve yalnızlığının derinliğinde Doerries, Athenalı şairlerin çalışmalarını yepyeni gözlerle okudu.
2007 Şubat’ında, Washington Post’ta, Irak ve Afganistan’dan dönen hem ruhen hem bedenen yaralı askerlerin korkunç durumlarını anlatan bir hikâye okudu. Oyunlarda keşfettiği ilacın gazilere de faydalı olup olmayacağını merak etti. Hikâyeyi okumasının üzerinden çok geçmeden, ABD Bahriyesi’ndeki bir kaptan ile iletişime geçti ve kaptan onu San Diego’daki Savaş Stresi Konferansı’nda sunum yapması için davet etti. Doerries, Sofokles’in Ajax’ından tercüme ettiği sahneleri Hyatt salonunda sergilemeleri için dört New York oyuncusu ayarladı.
Seçimi kastiydi ve de riskli. Yunan kahraman Ajax, Truva Savaşı’nın sonlarına doğru yakın arkadaşı Akhillesu’u kaybettikten sonra kedere saplanır. Öfkeden deliye dönmüş bir halde, karısı Tecmessa’nın yalvarışlarına kulak asmayarak, kendi komutanını öldürme gafletinde bulunur. Sonra da kendi kılıcının üzerine düşer. 400 kişilik seyirci kitlesinde yer alan eşler savaşın kocaları üzerinde nasıl bir etki bıraktığını, tecrübelerini anlatarak paylaştılar. Doerries sonradan üç generalin de izleyicilerin arasında bulunduğunu öğrendi, o da tecrübelerini paylaştı. Bu performans sonrasında Doerries Ajax’ı 300’den fazla ABD askeri için de sergiledi.
“Askeriyede genellikle yukarıdan aşağıya bir hiyerarşi vardır. Oyunları sergilemek, lidersiz bir atmosfer yaratır” diye açıklıyor atmosferi Doerries. “45 dakika veya 1 saatliğine, yani bir performans süresince hiyerarşi çözülür. Ve bir er, en yüksek rütbeli generallerin önünde kendi deneyimlerinin hakikati hakkında konuşabilir.”
Oyunları sahnelemek, Doerries’in Yunan tragedyası hakkında biliyor olduğunu düşündüğü şeye de meydan okuyor. Bir Ajax performansı sonrasında, askerlerden oluşan seyirci kitlesine, Yunan general Sofokles’in bu oyunu neden yazdığını düşündüklerini sordu. Genç bir asker el kaldırdı ve şunları söyledi, “Bunu moral yükseltmek için yazmıştır.” Bunu işittiğinde Doerries şaşırdı; saygı uyandıran bir savaşçının tümüyle paramparça olmasını görmenin neresi moral verici olabilirdi ki. Bir yeşil üniformalılar güruhu tarafından çevrili olan asker yanıtladı; “Bu hakikattir. Ve biz hepimiz bunu birlikte seyrediyoruz.”
* * *
Doerries’in performanslarının sonuçları tragedyanın seyircideki ruhsal çözülmeyi sağlayabildiğini gözler önüne sererken, psikoterapistler arasında, travmayı atlatanların sahneyi izlerken ne yaşadığı konusunda gittikçe büyüyen bir merak uyanmaya başladı. Dramanın tedavi edici potansiyeli, zengin bir geçmişe sahip, fakat bu yaklaşım, geleneksel birebir konuşma terapisinin sıklıkla fayda vermediği yönündeki geniş bir kabulün bünyesinde, yeni bir önem kazandı. Önde gelen terapist ve psikiyatrlar, travmanın yalnızca zihinde var olmadığını söylerler ve göğüste sıkışma, mide ağrısı ya da sıcak basması gibi yoğun bedensel etkilerinin de olduğunun altını çizerler. Kendisini şiddetli şekilde gösteren bu hisler üzerinde çalışan terapistler, hastalarının geçmiş travmaların yıkıcı duygusal etkilerinden kurtulmaları için yeni yollar buluyorlar.
Bu ortaya çıkan yaklaşımın en tutkulu savunucularından biri, ABD’deki başlıca travma psikiyatristi Dr. Bessel van der Kolk. Kendisi, yeni kitabı The Body Keeps the Score’daki bir bölümü, dramanın iyileştirici gücüne ayırdı. “Kültürümüz bize, hissettiğimiz şeyin gerçekliğinden kendimizi uzak tutmayı öğretmiş,” der van der Kolk. “Aşk ve nefret, saldırganlık ve feragat, sadakat ve ihanet tiyatronun ve travmanın meseleleridir.”
Kolektif törenlerin zihin ve beyin üzerindeki etkilerine dair çok az klinik araştırma olsa da, van der Kolk gettodaki bir lisenin öğrencileri ile veya genç suçlular ile çalışan çeşitli ABD tiyatro kumpanyalarına atıfta bulunur. Bunlar, sorunlu veya saldırgan gençlere, aşama aşama ilişki kurmanın yeni yollarını öğrenmelerinde teatral çalışmaların katkılarını gözler önüne seriyor.
Glenochil Hapishanesi’nde sergilenen Zincire Vurulmuş Prometheus oyunu cezaevi memurlarına ve onların sorumluluklarına dikkat çekerek hararetli bir tartışmayı da başlattı. Oyunda Prometheus kendisini daha az münakaşacı bir ton ile konuşması için uyaran tanrılara karşı geldi ve Zeus’a öfkeden kabararak lanetlerini haykırdı. Alanında eğitimli ve tecrübeli bir memur olan Chris, Prometheus’un bu meydan okumasının, kendisine 30 yıllık kariyeri boyunca rastladığı pek çok mahkûmu hatırlattığını söyledi. “Sadece savaş için savaşan, hakikati kabul etmeyi reddeden kimseler gördüm,” dedi. “Şayet Prometheus başka bir yol seçseydi, belki her şey onun için de farklı olacaktı.”
Büyük gözlüklü kel bir mahkûm ise Prometheus’a aracılık eden tanrılar ile Glenochil’e ziyarete gelen yakınlar arasında bir benzerlik kurdu. “Bazı evreleri aşacaklar; bunlar, size yaptığınız şeyden dolayı kızgın olmak ve sonra mevcut durumu aşmanız için daha da destekleyici olmak,” dedi. “Onların size olan sevgisine demir parmaklıklar engel olamıyor.”
Memur Chris, Promethean güdünün otoriteye başkaldırısının salondaki kimi mahkumların hislerine tercüman olabileceğini sezdiğinden başını salladı.
“Kimileri ‘Prometheus iyi yaptı’ diye düşünebilir” dedi. “Geçen hafta iki buçuk saat bir mahkûmun annesinin yaşadıklarına şahit oldum. Çocuk yeniden suça bulaşmış ve tekrar cezaevine gelmişti ve annesi de ağlıyordu, öfkeliydi, kahkaha atıyordu ve histerikti. Annesi için oğlunun yaptığı yeryüzünde olabilecek en kötü şeydi.”
Sona yaklaşılmıştı ve Doerries özetledi. “Son 90 dakika içinde söylenenlerin herhangi birinde kendinizden bir şey bulduysanız, bilin ki bu salonda yalnız değilsiniz. Bu ülkede de yalnız değilsiniz, dünya üzerinde de.” Duraksadı ve çalışmasının merkezindeki mesajı paylaştı: “En önemlisi ise, buraya size şunu söylemek için geldik; zamana karşı da yalnız değilsiniz.”
Daha sonra, üstünde dikenli teller bulunan duvarların üzerinden görünen tepelere bakmak için birkaç dakikaları oldu ve mahkûmlar gardiyanlar tarafından tekrar parmaklıkların arkasına götürüldüler.
Yazar: Matthew Green
Çeviren: Müleyke Barutçu
Kaynak: New Humanist
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.