wilde-and-douglas
  • 26 Eylül 2016
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Wilde’ın hapis hayatının sonlarına doğru yazmış olduğu De Profundis acı dolu, baştan çıkartıcı, kederli ve tutkulu bir aşk mektubudur.

1895’in başlarında, ahlaksızlık suçlamalarıyla karşı karşıya olduğu ve Fransa’ya gizlice kaçmasının gerekli olup olmadığını düşünürken, Oscar Wilde’ın iki senelik hapis cezasının kendisi için ne ifade ettiğine dair hiçbir fikri yoktu. 1898 Hapis Yasası ile resmi olarak değiştirilen cezaevi koşullarından önce mahkumiyet çekmesi Wilde’ın talihsizliğiydi.

İlk başta Pentonville, Wandsworth ve sonrasında Kasım 1895’te yerinin değiştirildiği Reading Cezaevi’nde topyekun karantinada, döşeksiz bir tahta yatağın üzerinde uyudu. Diğer mahkumlarla tek sıra halinde, günde bir saatlik izinle avluda yürümesine izin verildi, ancak onlarla iletişim kurması yasaktı. Devamlı olarak karnı açtı, uyuyamıyordu ve dizanteri sıkıntısı çekiyordu. Oscar Wilde ilk ay süresince, günde 1.800 metre, her yirmi dakika sonrasında beş dakikalık dinlenmelerle, rampa çıkar gibi, her gün altı saat ayak değirmenine bağlanırdı.

Cezasının sonlarına doğru, cezaevi yöneticisi Nelson, Wilde’ın arkadaşı Robert Ross’a: “İyi görünüyor ancak ağır işlere alışkın olmayan hükümlü her insan gibi iki sene içerisinde ölecektir,” açıklamasında bulundu. Wilde sonrasında, Reading’e Temmuz 1896 yılında gelmiş olan Nelson için “tanıştığım en yüce insanlardan” övgüsünü sundu. Nelson daha önceki kimselerden daha geniş görüşlüydü ve kuralları gevşetmeye hazırdı.

Ocak 1897’de, Wilde’ın mahkumiyetinin dört aydan fazla olduğu zamanda, Nelson ile Wilde yaratıcı bir fikir ürettiler. Cezaevi tüzüğünde hiçbir şey mahkumların oyun, roman ya da makale yazmasına izin vermiyorken, tutuklular mektup yazmak için izne sahipti. Wilde avukatlara, yönetim merkezine ve kısıtlı sayıda arkadaşına bir önceki yönetim döneminde mektuplar yazmıştı, ancak mektupları inceleniyor ve yazma materyalleri bitirir bitirmez kaldırılıyordu. Yine de, düzenlemeler gereği mektubun uzunluğunun ne kadar olması gerektiği belirtilmiyordu. Ve eğer mektup tamamlanmamışsa, mahkumun cezaevinden çıkması durumunda mektubu almasına izin veriliyordu. Bu yüzden, hücresinde tek başına kalan Wilde’a her gün mürekkep ve kalem veriliyordu. Yazdıkları her gece ortadan kaldırılıyordu ve sonrasında parçaları gözden geçirmesi için sabahları iade ediliyordu. De Profundis uzun bir mektup biçiminde olduğu için, cezaevinden çıktığında Wilde’a ait olacaktı. Mektubu yeniden gözden geçirmesi hemen hemen üç ayını almıştı.

Wilde mektubu Lord Alfred Douglas’a hitaben yazdı. Muafiyetinde, yazma eserinin iki kopyasını yaptırmış olduğu, bir tanesini de Douglas’a gönderen Ross’a mektubu elden teslim etti. Ross yazma eserden seçtiği kısımları 1905 yılında, uzun halini ise 1908’de yayımlattı, ancak tamamlanmış versiyonu 1949 yılına kadar yayımlanmadı.

De Profundis’i yazdığı zamanda, Wilde’ın Douglas’a duyduğu aşk bir nevi acıya dönüşmüştü ve uzun mektubun sesi, Douglas’a duyduğu olağandışı bağlılığın yanısıra bu acıyı da yansıtmayı başarmıştı.

De Profundis için ne bağıntılı ne de tarafsız olduğu, ancak ara sıra benzetiler ve retorik övünmelerle dolu olduğu söylenebilir. (Örneğin Wilde kendisini İsa’ya benzetir.) Fakat mektubun zarif, dingin anlatım gücünün yan ısıra, söylenmiş olanların gelecekte zaman ve fırsatın olmama olasılığından doğan bir aciliyet hissi de var.

Wilde’ın eski hünerlerinden paradoks ve ifade biçimi yalnızca okuyanı eğlendirmek ya da kendisinden daha iyi olanlarla alay etmekten ziyade; acısını ve üzüntüsünü dindirerek, sevdiği ile tutkuyla ve şehvetle iletişim kurma çabasında vardı. Artık sanatla yazmıyor, vahim bir meseleyi çaresizce yazıyordu.

1890 yılında yazdığı “The Decay of Lying” (Yalanın Yozlaşması) kitabından karakter Vivian “başlı başına hoş olan şeyler, bizi alakadar etmeyen şeylerdir,” demişti. Yedi sene sonrasında, derinlerden seslenerek, çoğunlukla kendisini ilgilendirenleri yazdı: “Eğer gözyaşlarını ortaya çıkaran biricik bir metin varsa, geceden az olmayan gündüzün gözyaşlarına ayrılmasında, zindanda ağladığımız gibi ağla.” Bunun üzerine, muhtemelen mektupta en sarsıcı olan cümlede: “En büyük kusur yüzeyselliktir” yazmıştı, bir zamanlar onun için bu kusur en yüce erdemdi.

Wilde, parasını harcayan, ahlaken kendisini küçük düşüren, sürekli olay yaratıp, bilerek ve düşüncesizce kötü davranan Douglas’ı kendisini sanatından uzaklaştırması ile sorumlu tuttu. Wilde, Douglas’ın önemsiz ve geniş konularda hatalı davranışlarını genellikle tarihlere, mekanlara ve detaylara değinerek bahsetti. Sesin dikkatlice kontrollü bir uyumu, ölçülü bir inceliği, akıcılığı ve çoşkusu vardı. Fakat bu ses ve Wilde’ın dikkatlice beslediği uçarılığı arasındaki fark hayret vericiydi. En tiz sesin yeni bir aralıkla ve yoğunlukla hissiyatına bir dikkat kazandırarak, fakat bu eski yeteneklerin ve huyların sendelenerek, paradokstan ödün vermeden, şartlara rağmen ya da belki de şartlardan dolayı, derinlik kazanan bir sese dönüşmesi gibiydi.

Mektup, Wilde ve Douglas ilişkisinin sahih açıklamaları şeklinde okunamaz ya da ilişkiye yönelik bir söz söylemez. Bazı suçlamalar doğru iken, bazıları da değersiz ve ahmakçadır, ancak asıl konu bu değildir! De Profundis ne kişisel bir mektubun geçersizliğine, ne de imgesel yazının saf esasına sahiptir. Eser, baştan çıkarıcı, acı veren ve tutkulu sesinde kendi türünü alır. Büsbütün aciliyetinde ve ikircikli sanatıyla, şu ana kadar yazılmış en önemli ve en karışık mektuplardan olmayı sürdürür.

Wilde’ın, temsili yazım yönteminin yazdıkça yakaladığı değişime tanıklık etmek çok enteresan. Cezaevi hücresinin loş ışığında ve diri acısının anısıyla, nefessiz olanla nefes arasında yeni bir soluk arıyor gibiydi. Sevgi dolu zarif sıfatlarla listelediği, Latince telaffuzlar, özenle hazırlanmış noktalamalarla açık ve oldukça biçimlendirilmiş uzun cümleler yazdı. Salt, gösterişsiz, kırpılmış ve etkili sesle dolu Anglo-sakson cümleleri de takiben yazdı.

“Senden kurtulmalıydım,” diye yazdı. Okuyucu neden Douglas’tan kurtulmadığını bilmek isteyecektir. Metnin kısmen etkisi, okuyucunun Wilde’ın serbest bırakıldığında, bütün üzücü hislerine, Douglas’ın ailesi ve Wilde’ın eşine rağmen, Douglas ile tekrar beraber yaşayıp, ilişkilerini devam ettirmeyi çabaladığı bilgisinden gelmektedir.

Wilde’ın mahkumiyetini çoğunlukta sürdürdüğü Reading Cezaevi, üç yıl öncesine kadar genç suçluların hapsedildiği bir yer olarak kullanılıyordu. Hücrede hala ranza, küçük bir masa, duvara perçinlenmiş küçük pencereye yakın iki tane koltuk ve görüş alanından uzakta sifonlu bir tuvalet var. Her bir katı oluşturan dört koridor gözetleme için uygun olan merkezden yayılıyor. Bu sebepten dolayı, cezaevi personelinin koridorlardaki herhangi bir hareketin farkına varması mümkün. Hücrenin içindeki ürkütücü eşyalar yakın zamanda hücrenin kullanıldığını hatırlatsa da, koridorlar ve 1844’te inşa edilmiş cezaevindeki genel atmosfer Wilde’ın 1895’te yaşadıklarının neye benzediğinin hayalini kolaylaştırıyor.

Muafiyetinde, Daily Chronicle’a gönderdiği mektuplarında, şiddetli sarsılmalarla anımsadığı, kırbaç cezasının gerçekleştiği yer; mahkumların alıştırma yapabildiği, inlemelerinin 1987’de Wilde’ın da kolayca duyabildiği bir yerdedir. Wilde’ın Reading Zindanı Baladı’nda bahsettiği, ölüm cezasına çarptırılan mahkumlara ev olan hücreler, günümüzde de ziyaret edilebilir. Hücreler, hala cezaevinin başlıca yapılarındandır.

Wilde cezaevi için hazır değildi, en güzel günlerinin hayalini iki senesini geçirdiği cezaevinde kurmamıştı. The Decay of Lying’de, Charles Reade ile “hüküm giymiş mahkumların durumlarına dikkat çekmek için, ahmakça modern olma girişimleri” konusunda alay etmişti. 1882 Amerika turunda, Nebraska’da bir ıslah evi ziyaretinde mahkumlar hakkında şöyle yazmıştı: “Mahkumların hepsi vasat görünüyordu ki bu beni bir şekilde teselli etti, sonuçta suçlu birinin soylu görünmesi hoş olmamalı.”
Nebraska ziyaretinde, asılması yakın bir hükümlünün, Charlotte M Yonge’un The Heir of Redclyffe adlı eserini okuduğunu gördüğünde, “yüreğim, talihsiz adamın gözlerinden etkilendi, fakat zaten bu kitabı okuyorsa muhtemelen yasanın yön almasına izin vermesindendir” görüşünde bulundu. Başka bir hücrede Dante’nin kitabını bulduğunda, şunları yazdı: “Florentine’in yüzyıllar sonrası sürgünde çektiği acının bugünkü bir cezaevindeki sıradan bir mahkumun acısını hafifletmesi bana tuhaf ve hoş göründü”.

Wilde’ın De Profundis’i yazdığı hücre, yakın zamanda orada acı çekmiş olanların duygularıyla dolu, ancak gökyüzünün küçük pencereden görünümü ve kapının arkadan kapanışının kasveti, çağının önemli yüreklerinden birinin bedeninin ve ruhunun nasıl kırıldığını, ve sonrasında acısını hafifletebilmesi ya da onu daha fazla konu edinebilmesi için kalem kağıt verildiğinde, De Profundis kadar tuhaf ve hoş bir şeyi üretmesi, hayatın birtakım karanlığa benzeyerek nasıl yeniden canlandığını hatırlatıyor.

Yazar Adı: Colm Tòibìn
Çevirmen Adı: Simge Şirin
Yazının Alındığı Kaynak: theguardian


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com