Paylaş

Bilim olarak adlandırdığımız bilgi türü, doğada yaşanan olayların ardındaki neden ve sonuç ilişkisine bağlı olarak bir açıklama ya da bir bilme girişimidir. Bu bilme türü, deney ve gözleme bağlı olarak gelişir; deliller yoluyla kesin ve doğru bilgiye ulaşmaya çalışır. Bu nedenle bilim nesnel bir etkinliktir ve insanların tarihsel süreç boyunca ortak bir değeri olarak var olmuştur. Farklı uygarlıkların ya da toplulukların katkıları olmuş olsa da tüm bilimsel etkinlikler insanlığın ortak ürünüdür. Bu ürünler hiçbir insana veya millete ait değildir, çünkü bu etkinlikler her insana ve her millete aittir. Bilim insanları bilimi iki türlü açıklarlar. Bilimi bir etkinlik olarak açıklayan bilim insanları olmakla birlikte, bilimi bir ürün olarak açıklayan bilim insanları da vardır. “Bilimi bir ürün olarak görenlere göre, bilim ve bilimsel kuramlar bilim insanının yaratıcı çalışmasının sonucu ortaya çıkan bir tür üründür” (Unat, 2017).

Mantıkçı Pozitivistlerin kabul ettiği bu görüşe göre, bilim genel geçer, yani nesnel kurallara sahiptir. Bilimsel bilgiler bu görüşe göre yığılarak ilerler, bilim insanının yapması gereken şey ise bu yığını incelemek, ele almak olacaktır. Bilimi bir etkinlik olarak gören anlayışa göre ise bilim insanlar tarafından, yani bilim insanları tarafından, icra edilen bir bilgi türü olarak karşımıza çıkar. Bu nedenle bilimsel etkinlikler, bilim insanının ortaya koyduğu ürünler ya da kuramsal bilgiler kendi dönemine göre ele alınmalıdır. Çünkü bilim insanı, yaşadığı dönemin kültürel, siyasi, dini değerlerinden bağımsız değildir. Bu gibi şartlardan etkilenen bilim insanı, faaliyetlerini bu şartlara göre eyler. Savaş zamanında yaşayan bir bilim insanı ile barış zamanında yaşayan bir bilim insanının etkinlik yönleri birbirlerinden farklıdır. Bu anlayışa göre bilimi anlamak için ortaya koyulan ürün veya kuramlar bütününe nesnel yaklaşılmamalı, toplumsal baskıdan ya da dayatmadan uzak olduğu düşünülmemelidir. Dönemin sosyolojik yapısını ve hakim psikolojik anlayışları ele almak doğru bir yaklaşım, doğru bir anlayış olacaktır.

Birinci dünya savaşında yaşanan bilimsel faaliyetleri, yukarıda ele alındığı üzere bilimi bir etkinlik olarak tanımlayan görüşe göre değerlendirmek gerekir. Çünkü bu dönemde yaşanan bilimsel faaliyetlerin tümü dönemin sosyolojik yapısı ile son derece ilintilidir. Bu bilim ve sosyoloji ilişkisi ikinci dünya savaşına katılan ya da katılmayan tüm devletler için de geçerlidir. Bu dönemde ortaya konulan bilimsel faaliyetler, savaşa yönelik yapılmak istenen kaygıyla ilişkilidir. Savaşı kazanmaya yönelik her adım devletler tarafından son derece önemlidir. Bu nedenle bilim ve teknolojinin savaş alanında devletlere sağladığı avantaj göz ardı edilemez. Bilim ve teknolojinin sağladığı bu türden bir avantaj her devlet için son derece önemli olduğundan dolayı, devletler bu dönemde bilime ve teknolojiye başvurmuşlardır.

Küçük bir kıvılcımın bütün dünyayı alevlerle sardığı bu dönemde, ister istemez bilimsel gelişmeler de farklı anlamlar kazanıyordu. Yeni ve daha güçlü silahlar geliştirmek, savaşa hazırlanan devletlerin bütçe planlarında giderek daha üst sıralara çıkarken buna olanak sağlayan bilimsel keşifler daha çok önemsenmeye başlamıştı” (Çağlar, 2017). Savaşa yönelik devletlerin politikası bilim üzerinde büyük bir etki yaratıyordu. Çünkü bilimsel faaliyetlerin devletten destek alması, onların savaşı kazanmaya katkı sağlayan birer ürün olarak değerlendirildiğini gösterir.

Bu makalede tam olarak üzerinde durmak istediğimiz ve ele alacağımız konu, savaş zamanında bilim insanlarının nasıl tavır aldıklarını Albert Einstein ve Fritz Haber üzerinden görmektir. Fritz Haber 9 Aralık 1868’de Almanya’nın Breslau (Polonya) kentinde, tacir Siegfried Haber’in oğlu olarak şehrin en eski ailelerinden birinde dünyaya geldi. Breslau’daki St. Elizabeth isimli bir okulda klasik öğrenim gördü ve okuldayken bile birçok kimyasal deney yaptı. 1886’dan 1891 yılına kadar Bunsen’den Heidelberg Üniversitesi’nde, Berlin Üniversitesi’nde AW Hoffmann başkanlığında ve Charlottenburg Teknik Okulu’nda (Liebermann’da) kimya okudu.

Albert Einstein ve Fritz Haber, meslektaş olmalarının yanında iki yakın arkadaşlardır da. Fakat savaşa yönelik tutum ve düşünceleri, bu iki arkadaşın yollarını ayırmasına neden olmuştur. Savaş zamanında iki tür akademisyen ortaya çıkar. Bunlardan ilki; savaşı destekleyen ve bilimsel faaliyetlerini savaşa katkı yaparak devam ettiren akademisyendir. İkincisi; savaşa rağmen bilimsel etkinliklerini devam ettiren ve savaşa karşı duran akademisyenler ya da bilim insanları ortaya çıkar. Yukarıda ilkine örnek olarak söz edilen bilim insanı Fritz Haber’dir. “Fritz Haber, varlıklı bir Yahudi ailesinden gelir ama ilk gençlik yıllarından itibaren kendini Yahudi’den çok Alman olarak görür, din değiştirerek Hristiyan olur. Birinci Dünya Savaşı başladığında, Haber savaşı büyük bir heyecanla karşılar ve ordunun kimyasal silah bölümünün başına gelir. Bu görevde pek çok imha silahı yapmayı başaran Haber, savaşta birçok toplu ölüme neden olmuştur. Bu toplu katliamlara Haber’in yaklaşım tarzı kendisi için gurur vericiydi, çünkü o kendini bir vatansever olarak tanımlıyordu. Yaptığı eylemler bütününün iyi veya kötü olması önem arz etmiyordu, çünkü o bunu vatanı için yaptığını düşünüyordu. Kendisi için iyi veya kötü yoktur, yani Haber kendisinin iyinin ve kötünün ötesinde görür. Onun için önem arz eden tek şey savaşın kazanılmasıdır. Haber, savaşla ilgili görüşlerini şu şekilde açıklar: ‘Bilim adamı barış zamanında dünyaya, savaş zamanında ülkesine aittir’.” (Selçuk, 28.02.2016)

Savaştan önce Haber ile yakın arkadaş olan Einstein, tüm bu olanları ve Haber’in savaşı büyük bir heyecanla karşılamasını büyük bir hayal kırıklığı olarak açıklıyordu. Einstein, evinin penceresinden dışarı baktığında yalnızca vatanseverlik görüyordu. Gençlerin büyük bir hevesle savaşa gitmesini izliyordu. Bu durum Einstein için tuhaf bir şeydir, çünkü bütün Almanya’nın çıldırdığını düşünüyordu. Özellikle bir bilim insanı olmasına rağmen Haber’ın bilimin imkânlarını bu türden bir güç için kullanmasına oldukça şaşırıyordu. Çünkü Haber, gerçekten de bu imkânları kullanarak bir silah üretmeyi başarmıştır. Savaşın henüz başlarında ürettiği zehirli gazı Belçika’da kullanan Haber, kendisi adına büyük bir başarıya imza attığını düşünüyordu. Çünkü bu silah düşman asker üzerinde oldukça başarılı bir sonuç almıştır, yaklaşık beş bin askerin ölümü tek bir silahla gerçekleşmiştir.

Einstein, Haber’ın bu çalışmalarını patolojik bir vaka olarak adlandırıyordu. Çünkü Einstein’a göre, tüm teknolojik gelişmeler deli bir adamın elinde baltaya dönüyordu. Einstein’ın tüm tepkilerine rağmen Haber, yaptığı şeyin doğruluğuna son derece inanıyordu. Einstein’ın uğradığı hayal kırıklığı yalnızca Haber için değil, neredeyse tüm meslektaşları için geçerliydi. Almanya’da yaşayan bilim insanları, 93 Manifestosu olarak adlandırılan bir belgeyi imzalaması için Einstein’a yolladılar. Bu Einstein için son derece yıkıcı olmuştur, çünkü Einstein arkadaşlarının bilime ihanet ettiğini düşünüyordu. Bu olayla birlikte Einstein, ‘Savaşa Hayır’ sloganıyla bir karşı manifesto hazırlayıp, kendisi gibi düşünen bilim insanlarını toplamak istiyordu. Fakat Einstein bu girişimin sonunda da hayal kırıklığı yaşamıştır. Çünkü bu manifestoyu yalnızca dört kişi imzalamıştı. Bu manifestoyu yayınlayamayan Einstein, bu eylemlerinden dolayı arkadaşları tarafından dışlanıyordu, fakat yine de savaşa karşı duruşunu sergilemekte kararlı kaldı.

Einstein ve arkadaşları arasında savaştan dolayı yaşanan tüm olaylar, bize bilim insanını amacının ne olması gerektiğini sorgular niteliktedir. Bilim nesnel bir etkinlik olarak ortaya çıkar, o kimseye ait değildir. Aksine, bütün insanlığa aittir. Fakat bilime nasıl yön vereceğini belirleyen de insanın kendisidir. Bilim insanının nasıl olması gerektiğiyle ilgili olarak insanların büyük bir çoğunluğu Einstein’ın düşündüğü tarzda bir anlayışı benimser, fakat bu olması gereken şeyi belirlemektir. Olması gereken şey ile gerçekleşen, meydana gelen şey arasında oldukça fark vardır. Savaş zamanında devletler doğası gereği kendi aygıtlarını kullanmak zorunda kalacaktır. Bu durumda devlet için iyi veya kötü yoktur, fayda getiren ve getirmeyen şeyler vardır. Bilim özellikle teknolojinin gelişimi ile birlikte, devletler için önemli bir aygıt haline gelmiştir. Bu nedenle savaş zamanında bilim insanı kendini ve devletini savunmaktan geri kalmaz. Böylesi bir durumda bilimin nesnelliği ve tüm insanlığa aitliği ortadan kalkar. Bilim, insanı ayıran ve toplulukları ortadan kaldıran bir aygıta dönüşür. Haber gibi bilim insanları var olduğu sürece bilimin yıkıcılığı ve bir silaha dönüşmesi kaçınılmaz olacaktır. Bu durum bilim insanının apolitik bir anlayış benimsemesi zorunda olduğu anlamına gelmemelidir. Bilim insanı Einstein’ın sergilediği anlamda politik bir tavır içerisinde olmalıdır.

Kaynakça:

Çağlar, S. (2017). 2. Dünya Savaşının Gölgesinde Bilim. Evrensel Gençlik Dergisi, 77-78.
Selçuk, B. (28.02.2016). Akademisyenin Makbulü. Birgün Fikir, 2.
Unat, Y (25.07.2017).
http://www.academia.edu/27462344/Bilim_ve_Bar%C4%B1%C5%9F., http://www.academia.edu,http://www.academia.edu/27462344/Bilim_ve_Bar%C4%B1%C5%9F adresinden alındı

Yazar: Abdullah Gülsever

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Abdullah Gülsever

Ege Üniversitesi felsefe bölümünden mezun oldu. Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Felsefe Anabilim Dalı’nda yüksek lisans yapmaktadır. Felsefe, pozitif bilim, sosyoloji ve psikoloji ile ilgili pek çok konuya meraklı, öğretmekten çok öğrenmeyi sever ve öğrendiği şeyleri paylaşmayı tercih eder.