• 13 Eylül 2023
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

“Tanrılarla Yaşamak” adlı sergisi öncesi Jill Cook, serginin en değerli eserlerinden biri olan ve son Buzul Çağı’ndan günümüze ulaşan Aslan Adam’ı yakından inceliyor.

Aslan Adam bir başyapıttır. Mamut dişinden oluşturulmuş büyük bir yaratıcılık, ustalık ve teknik kabiliyetle yontulmuş olan bu 40.000 yıllık eser, 31 santimetre uzunluğundadır. Görünüş olarak nispeten insan bedenini andıran bir mağara aslanının kafasına sahiptir. Bir aslanın kalçaları ve baldırları gibi güçlü omuzları olan ince ve kediye benzeyen bir vücudun içinde, bacakları ayrık, kolları iki yanında ve muhtemelen parmak uçlarında dik bir şekilde durmaktadır. Duruşu gibi bakışları da güçlü ve doğruca kendisine bakan kişiye yönelmektedir. Yüzündeki ayrıntılar onun dikkatli olduğunu, seyrettiğini ve dinlediğini ortaya koyar. Aslan Adam güçlü, gizemli ve sıradan olmayan bir doğanın ötesindeki dünyadan geliyor. O, doğaüstü düşünceleri sembolize eden ama fiziksel bir biçimde var olmayan bir varlığın bilinen en eski temsilidir.

Aslan Adam. Stadel Mağarası, Baden-Württemberg, Almanya, 40.000 yaşında. Dini inancın dünyada bilinen en eski delili. Ulmer Müzesi.

1939 yılında, Almanya’nın güneyinde yer alan bir mağarada keşfedilen Aslan Adam, efsane olarak adlandırılabilecek bir hikâyenin parçası olarak anlam kazanmaktadır. Vücudunda fazla kullanımdan kaynaklanan tahribat, görünümüne ve anlamına açıklık kazandıracak bir anlatımın ya da ritüelin ürünü olarak etrafta dolaştırıldığını ve ovulduğunu düşündürmektedir. Ne var ki bu hikâyenin ne hakkında olduğunu; onun tanrı mı yoksa ruhlar âleminden kendini gösteren bir ilah mı, yaratılış düşüncesinin bir parçası mı yoksa ruhlarla iletişim kurabilmek adına kozmostaki yolculuğunda yaşadığı deneyimlerin dönüşüme neden olduğu bir insan mı olduğunu kestirebilmek pek mümkün değildir.

Ancak açıktır ki bu hikâyede insanlar ve hayvanlar yer almaktadır. Aslan Adam, o dönemin en büyük hayvanı olan bir mamutun dişinden yapılmış ve bir Afrika aslanına kıyasla 30 santimetre daha uzun olan günümüzde soyu tükenmiş en vahşi yırtıcıyı, yelesi bulunmayan bir aslanı tasvir etmektedir. Aletlerin ve ateşin kullanımıyla diğer hayvanlardan farklılaşan insanlar yine de yiyecek için bazı hayvanlara bağımlıydı ve kendilerini yırtıcı hayvanlardan korumaları gerekliydi. Belki de bu melez, insanların doğadaki konumuyla daha derinlemesine, dini bir anlamda uzlaşma sağlamalarına ya da bir şekilde bunu aşmalarına, yeniden şekillendirmelerine ön ayak oldu.

Wulf Hein [1] tarafından Buzul Çağı’ndan kalma aynı türdeki taş materyaller kullanılarak yapılan bir deney, Aslan Adam’ın yapılma sürecinin 400 saatten fazla sürdüğünü ortaya koyuyor:

Güney Almanya’daki Hohlenstein Stadel Mağarasının Aurignacian katmanlarından, esas aletler kullanılarak bir kopyası yapıldı.

Bu durum, zor şartlarda yaşamını devam ettiren küçük bir toplumun, fiziksel anlamda hayatta kalmalarına yarar sağlamayan bir heykele yatırımda bulunması için çok fazla vakit ayırması demekti. Bunun yapımına izin verilmesinden, eserin amacının tehlikeleri ve zorlukları aşmak için ortak bağları ve topluluğun farkındalığını güçlü tutmak olduğu çıkarımı yapılabilir. Mağaranın kendisi de bunu destekler niteliktedir.

Bölgedeki diğer mağaralarda yapılan arkeolojik keşifler arasında, British Museum’ın 2013 yılındaki sergisi Buz Devri Sanatı: modern zihnin ortaya çıkışı’nda sergilenen başka heykelcikler de var. Mağaralarda bulunan çok sayıda taş alet ve hayvan kemikleri de insanların bölgenin güneş ışığı alan bölümlerinde belirli periyotlarda yaşadıklarını kanıtlamaktadır.

Ancak Aslan Adam’ın keşfedildiği Stadel Mağarası [2] diğerlerinden farklıdır. Kuzey yönüne bakar ve güneş almaz. Hava soğuktur ve insan faaliyetleri sonucu biriken atık yoğunluğu diğer bölgelere göre daha azdır. Görünen o ki burası yaşama elverişli bir yer değildi. Aslan Adam karanlık bir iç odada bulundu, delinmiş kutup tilkisi dişleri ve yakınlarında bir miktar ren geyiği boynuzu ile muhafaza edildi. Bu özellikler, yalnızca ara sıra ziyaret ettikleri Stadel Mağarası’nda bir ateş kümesi etrafında toplaşan insanların; inançlarıyla ifade ettikleri, heykelde sembolize edilen ve ritüellerde canlandırılan belirli bir dünya anlayışını paylaştıklarını göstermektedir.

Aslan Adam, dini inançların bilinen en eski bulgusudur. Stadel Mağarası, inanmanın ve aidiyetin, yazının kullanımından çok önce ortaya çıkmış ve insanlık için çok önemli bir yeri olduğunu öne sürer. UNESCO, 2017 yılında Stadel Mağarası ve diğer Svabya [3] bölgelerini bütün insanlık için önem arz eden Dünya Mirası Alanları olarak kabul etti ve Ulm Müzesi’nin bu önemli heykelciği sergi için British Museum’a ödünç vermesinden memnuniyet duyuyorum.

Dipnotlar:

  1. Tarihöncesi buluntuların profesyonel rekonstrüksiyonlarının yapımını gerçekleştiren Alman arkeolog. (ç.n.)
  2. Hohlenstein-Stadel, Almanya’daki Svabya Alpleri’ndeki Lonetal vadisinin güneyinde bulunan bir mağaradır. Mağaranın adı, “sığ kaya” anlamına gelen Hohlenstein ve “ambar” anlamına gelen Stadel’den türetilmiştir. Bölgedeki paleontolojik ve arkeolojik önemi olan üç mağaradan biridir. (ç.n.)
  3. Almanca “Schwaben ya da Schwabenland-Landle” olarak adlandırılan Almanya’nın güneybatısında bulunan ortak dil, tarih ve kültürü paylaşan bölge. (ç.n.)

©® Düşünbil (2023)

Yazan: Jill Cook
Çeviren: Mehmet Emre
Çeviri Editörü: Selin Melikler
Kaynak: britishmuseum.org


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com