Bir aşkın başlangıcına dair yazılabilecek sonsuz sayıda önsöz vardır. Çünkü her deneyim başka bir olaylar döngüsüne olduğu gibi, her ilişki de kendi içinde yeni bir dünya yaratmaya muktedirdir. Her ne kadar olağanüstü var sayılsa da aşk, gerçekte yıllar öncesinde çocukluk anılarımızla ve bağlanma ritüellerimizle şekillendirdiğimiz bir şeydir. Hatta Jungcu yaklaşıma göre kolektif bir bilinçle yoğrulmuştur. Kimine göre psikopatolojik kimine göre vazgeçilmez bir esriklik, kimine göre ise var olmanın asıl nedenidir aşk. İki kişinin en özel anlarının tüm sorumluluklarını bütün içtenlikleriyle paylaştığı, kendilerine garip isimler takarak yine sadece kendilerinin anlayabildiği bir iletişim dili oluşturdukları durumdur. Yavru bir kedinin patilerinin arasındaki yün yumağıyla oynarken onu adeta tüm dünyası olarak görmesine benzer bir biçimde davranan aşıkların komik, kırılgan, kaygılı ama bir o kadar da korkusuz bir umursamazlık florasıdır aşk.
Aşkın çeşitli oluşum şekilleri vardır. Örneğin, ilk görüşte aşk, son demlerde gelen aşk, zamanlı, zamansız aşk, imkansız aşk, platonik aşk, hayali aşk, ilahi aşk…
Yukarıda saydığım aşk çeşitlerinin bazılarını bir kaç cümleyle anlatmam gerekirse…
Mesela ilk görüşte aşk; birçok dizide, filmde sıkça kullanılan klişe senaryolardan biridir. Anlık bir göz temasına bağlı olarak doğabilir veya vakti zamanında zihnimizde idealleştirdiğimiz kişiyi birden bire karşımızda gördüğümüzde ortaya çıkıyor olabilir. Ya da Fûzuli’nin yazdığı haliyle Kays’ın Leyla’ya duyduğu başta cisimsel sonra ilahi bir aşkın onu Mecnun’a çevirmesi gibi bir aşktır. Ölüm saati yaklaşmış bir insanı bulan zamansız aşk hiç olmadık şeyler yaptırabilir mesela kişiye. Varlığı ayan beyan ortada olsa da sevildiğinin farkında olmayan fakat seveni tarafından abidevi bir anıta çevrilen platoniklik paranoyanın hangi evresidir acaba?
Aşk kelimesi, bir şeye ya da kişiye aşırı bağlılık anlamına geliyorken, bu kadar yüce bir duygunun acıdan ya da saçma bir sürü zihinsel yansıtmadan ibaret olduğu fikrini kafalara sokmak için epey uğraşılmış olsa gerek.
Her yaşayana göre farklı bir aşk hikayesi başlayıp devam ederken nasıl oluyor da bir çoğunun aşk finali birbirine bu kadar çok benziyor, hiç düşündünüz mü? Bu kadar varyasyonlu ve geniş bir öykü skalasına sahip başlangıçlar neden sonunu aynı cümlelerle bitirmek zorundalar?
Startı doğru yapan bir maraton koşucusu, bitiş çizgisinde ayağı tökezlediği için son anda diğer kaybedenlerle neden aynı kaderi paylaşmak zorunda?
Bu durum, birinin diğerine kıyasla ikinci gelmesiyle ilgili olsa gerek, çünkü sonuçta birinci olamamak da bir kaybediştir. Hayatınızın yatırımını yaptığınız kişi artık onun için bir anlam ifade etmediğinizi kendi dilinde söylediğinde, o güne kadar bizi koruduğunu zannettiğimiz aşk kalkanı da yok olmuştur. Binlerce hatta milyonlarca kötücül virüs -kimine göre ise şeytanı düşünceler- aklımıza hücum etmiş olur.
Kendi çıkarımlarımızın kurbanı olduğumuz halde cellat görevini üstlenip karşımızdakini cezalandırmak ve acı çekmesini sağlamak için saçma argümanlar üretip haklılığımızı yüceltmek isteriz. Ne de olsa onu benim gibi asla kimse sevemez. Kim benim gibi aptallıklarına katlanır ki?
Bazen o güne kadar güzel gördüğümüz veya bulduğumuz tüm özellikleri ya da bölgeleri artık bizim için ucubeler sirkindeki çirkin çalışanlardan farksızdır. Çünkü elimizde onun bize ait olduğunu gösteren bir belge ya da tabu senedi olmayışı daha da çıldırtır bizi. Elimizde tutunabileceğimiz tek bir dal vardır. O da; “ben seni seviyorsam, senin de beni sevmekten başka şansın yok” kartı. O kadar çok sıkı tutarız ki o kartı, elimizin içinde eriyip gittiğinin farkına varmak için avuçlarımızı açmamız gerekir.
Aşk, bir kişiye ya da şeye aşırı bağlanmaktır. Bununla birlikte aşk, kendi zihnimizde geçmişle idealleştirdiğimiz, şimdi ile sabitlediğimiz ve gelecekle aidiyetliğini belirlediğimiz bir varoluş sıçramasıdır.
Yazar: Ertan Yavuz
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.