Paylaş

Güneşli ve masmavi bir yaz gününde gökyüzüne baktığın zaman, yeryüzünü ışıtan güneşin baktığın gökyüzüne göre daha küçük olduğunu görmek, o güneşin yaşadığın gezegene göre 100 kat daha büyük olduğu gerçeğini değiştirmez. İşte aklımıza takılıp sürekli büyüttüğümüz dertler de tıpkı bu gökyüzü görüşü gibi zihni çepeçevre sarar. Gerçekte ise zihin, sürekli düşünülen derdin öğütülmesini sağlayacak büyük bir değirmen taşı gibidir.

Zihnimizin ham maddesini oluşturan düşüncelerin belli bir çerçeve içerisine oturtulup her bir düşünceyi bu genelleme havuzuna atan akıl ise büyük bir genelleme ustasıdır. Tüm bu genel geçer görüşleri belli bir çatı altında toplayan akıl, gerçekte içgüdüsel olarak müdahale edebilme özelliğimizi engeller. Bu arada rasyonel ve analitik aklın bir düşman gibi sinsi ve bencil olduğunun düşünülmesini istemem. Bu son derece yanlış bir çıkarsama olurdu.

Elbette ki bir insan için akıl kuvveti olmazsa olmazlardandır. Zira akıl insan için; bilgiyi öğrenme, depolama, gerektiğinde hangi bilginin ne zaman kullanılacağına karar verme ve hatta gereksiz ve işlevsiz olan bilgilerin unutulma işlemini yerine getirmek gibi daha bir çok işlemi gerçekleştiren önemli bir mekanizmadır.

Zihnimizdeki düşünceler büyük bir coşkuyla çağıldayan bir ırmak gibidir. Debisi çok yüksek ve durması imkansız bir çağlayan…

Bu akarın arasına küçük bir kayıkla daldığınızda devrilip batmamanız neredeyse imkansızdır. Tıpkı çok ince bir kağıt gibi ortadan ikiye ayrılmanız içten bile değildir. Her ne kadar gündelik hayatımızın kimi zaman yavaş aktığı hissine kapılsak da, zihnimizdeki hayat çok daha hızlı ilerlemektedir.

Zamanın katranının kırıldığı, anlamların sürekli yer değiştirdiği ve hatta kim bilir belki de boyutlar arası kapıların açıldığı yer olan zihin dünyası, karşı konulmaz cazibesi ile bizlere sürekli bir şeyler anlatmaya ve bu anlattıklarının da doğru olduğuna inandırmaya çalışır.

İşte bu sebeple Herakleitos: “Aynı nehirde iki kez yıkanılmaz” diyerek yaşadığımız hayatın, yaptığımız hataların, düşüncelerimizin bir tekrarının olmadığını anlatmaya çalışmış olsa gerek.

Japon menşeili ve tek bir dokunuşla resim yapma sanatı olan sumiye” (sumi-e) tam da bu tekrarı olmayan durumları anlatmak için bulunmuş bir tarzdır. Gerçekte Zen hayatının getirdiği ve hiçbir zaman durağanlığın olmadığı dinamik bir hayatı anlatır.

Bu sanattan biraz bahsetmek gerekirse, yumuşak kıl fırçalarının yardımıyla dayanıksız ince bir kağıda tek bir hamlede çizilen resimlerdir diyebiliriz. Fakat bu zen felsefesini anlamak için “sumiye”nin biraz daha ayrıntılı açıklanması gerekir. Öncelikle neden tek bir dokunuşla çizilmesi gerekir? Çünkü hayatımızda ikinci kez aldığımız kararlar asla ilki gibi olmaz. Ve aynı zamanda ince bir kağıdın yırtılmaması için hiçbir neden yoktur.

İlk olarak; kullanılan fırça yapısı itibariyle boyayı içine alır ve kılların tamamı doluncaya kadar şişer. Bunun anlamı hayatını ne kadar anlamlı kılmak istiyorsan o kadar farklı bilgiyle donatmalısındır. İkinci; ürün, yani kağıdın, bu kadar ince olmasının sebebi esin kaynağının değişmesine izin vermeden bir an önce ve en hızlı şekilde resmi kağıda aktarmaktır. Çünkü anlam duraksandığında farklı anlamlara evrilir. Böylece yapılan resim ilkinden çok daha farklı bir şekle dönüşür. Üçüncüsü; yani fırçayı tutan ve kağıda değdiren el, fırçanın ağırlığını tartmalı, kağıdın hassaslığını kavramalıdır. Ancak bu üçü varsa resimdeki çizgiler bir anlam kazanır.

Bu çizgilerin başka bir özelliği daha vardır. Resmin nasıl olacağını planlamadan, olduğu gibi, içinden nasıl geliyorsa öyle yapılmasıdır. Zira çizgilerin çizilmesi esnasında en ufak bir düşünce resmin tamamen farklı bir şeye dönüşmesine neden olacaktır. Anlaşılacağı üzere tamamıyla içgüdüsel bir sanattır “sumiye”.

Hayatın düzeni içerisinde her ne kadar bir düzensizlik olsa da, düzensizliğin içinde de bir düzen söz konusudur.

Hayat bazen üstü çarşaf gibi olsa da denizin altındaki gizli bir akıntı gibidir. Ya da fırtınaların yaşandığı bir dağın zirvesinde bulunan kayaların güçlü ve mağrur kalması gibi sakindir.

Bazen hayatın anlamını kavramak çok fazla anlam yüklemeden tek bir hamlede çizilen çizgiler gibidir. Kim bilir belki de yanına çizilen diğer çizgilerdir sizi tamamlayan çizgiler.

Kaynakça:

D.T.Suzuki (2013) Zen Budizm-D.T.Suzuki’ den Seçme Yazılar. İhsan Güngören.(Çev.). İstanbul: Yol yayınları.

Yazar: Ertan Yavuz

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Ertan Yavuz

Farklı alanlarda okumayı, düşünmeyi seven, psikolojiye, eğitime, felsefeye, antropolojiye, astronomiye ve dinler tarihine meraklı bir özel eğitim öğretmeniyim. Ondokuz Mayıs Üniversitesi ve Atatürk Üniversitesi'nin eğitim fakültelerinde öğrenim gördüm. Zihin engelli, otistik ve ögrenme güçlüğü çeken bireylere bilişsel, ruhsal, duygusal ve davranışsal alanlarda destek-eğitim hizmetleri vermekteyim.