Paylaş

“Her şey değişim sürecindedir. Sen de daimi bir dönüşüme ve aşamalı yıkıma tabisin. Bu bütün evren için böyledir” (M. Aurelius)

Aynı suda iki kez yıkanamayacağımızı söylemiştir Efesli Herakleitos. Çünkü zamanı ne kadar küçük parçalara bölersek bölelim, ne su aynı sudur bir an evvelki ile ne de biz aynı bizizdir.  Her şey her an değişmektedir. Fiziksel bedenimiz, hücrelerimiz, hormonlarımız,  enerji seviyemiz, duygularımız, düşüncelerimiz ve bizim dışımızdaki her şey, tüm evren daima dönüşür. Marcus Aurelius’un ifade ettiği gibi, aşamalı bir yıkımdır bu ve aslında aynı zamanda bir yeniden yapım sürecidir.

Oysa biz yani insanoğlu, doğanın bu en temel kanunlarından birini anlamamışçasına yaşamlarımızı ve zihinlerimizi gittikçe daha da artan bir sabitlik seviyesine ulaştırmaya çalışırız. Aksi bir durum -yani düzenimizi tehdit eden her olay- bizde yoğun kaygılara neden olur. Düşüncelerimizi değiştirmek istemeyiz, kolay kolay gözden geçirmeyiz bakış açımızı bir şeylerin ters gittiğini görsek bile. Duygularımızdaki değişimler bizi ürkütür ve hep iyi olarak nitelediğimiz durumlarda kalmak isteriz. Duygu dünyamızda kaygı, öfke, yalnızlık hissi gibi duygulara bir oda ayırmaya istekli olmayız. Sevdiğimiz ve kanıksadığımız insanlardan ayrılmak, yer değiştirmek, hatta bazen geri döneceğimizi bilmemize rağmen gidip görmeyi çok istediğimiz yerlere gidecek olmak bile, içimizde anlamlandıramadığımız bir boşluk hissi yaratabilir. Neden? Acaba, döndüğümüzde bir şeylerin aynı kalmayacağından endişeleniyor olabilir miyiz?

Değişime tabi olmamış insanı nerede bulalım?” (M. Aurelius)

Değişime uğramayan tek bir insan yoktur ve buna biz de dâhilizdir. Kimi zaman ikili ilişkilerde işler yolunda gitmediğinde karşımızdakini değişmekle suçlasak bile, kendimizin de ilk günkü kişi olduğunu ispat edebilir miyiz? Hâlbuki değişim, evrenin işleyişindeki temel bir kanun olmasının bir sonucu olarak, “kötü” olarak nitelendirilebilecek bir kavram değildir, yani gereklidir.

“Değişimden korkan var mı? Peki, değişim olmadan herhangi bir şey olabilir miydi? Bütün’ün doğasına değişimden daha yakın ve daha candan olan ne var? Eğer ısınan tahta değişmemiş olsa, yıkanabilir miydin? Yediklerin değişmemiş olsa, beslenebilir miydin? Değişim olmasa yaşamdaki diğer lütufların herhangi biri olabilir miydi? Senin için de değişimin aynı anlama geldiğini ve yine değişimin Bütün’ün doğası için gerekli olduğunu görmüyor musun?” (M. Aurelius)

İlginç olan, değişimin şart olduğunu sezgiyle de olsa bilmemize, yeni duruma umduğumuzdan daha kısa sürede adapte olmamıza ve hatta bazen değişimden fayda elde etmemize rağmen yine de ona direnmemizdir. Yani bu hayat içerisinde bulunduğumuz noktaya gelene kadar birçok değişim sürecinden geçmişizdir. Pek çok yer değiştirmiş, değişik işlerde çalışmış, bir okulu bitirip başkasına başlamış, çok samimi olduğumuz arkadaşlarımızdan koparak yeni çevrelere girmiş, sevgililerimizden ayrılmış ve yeni insanlarla farklı ilişkiler yaşamışızdır. Ancak yine de değişimin kapımızı yeniden çaldığı her seferinde bu bizim için küçük, bazen de büyük çaplı bir krize neden olur.

Aslında bunun nedeni değişim sürecini yönetmeye karşı duyduğumuz isteksizliktir. Hepimiz, yeni duruma alışacağımızı bilmemize rağmen mevcut halimizi korumakta ve bir şeyleri elimizden bırakmamakta ısrar etmişizdir. Çünkü “alışma” ve “kabullenme” hali gelene kadar yaşanacak sürecin ne kadar acı dolu olabileceğini kestiremeyiz. Çoğu zaman, bu kısa süreli acıyı yaşamak ve yeni durumun keyfini sürmeye başlamaktansa, belki bize daha uzun süre acı verecek olan mevcut durumu korumayı yeğleriz. Çünkü bildiğimiz on birimlik acıyı, bilmediğimiz üç birimlik acıya tercih ederiz.

Bana göre, kazanmamız gereken öncelikli beceri “kabullenme” ve “güven” sanatıdır. Kaderci bir çaresizlik değildir bu; ancak olanların bazen olması gerekenler olduğunu “kabullenebilmek” ve evrenin büyük düzenine “güven duymak”tır. Bu özellikler, değişimin içindeki dönüşümün güzelliğini görmemize ve yaşam süreçlerinde daha iyi yöneticiler olabilmemize katkı sağlayacaktır.

“Toprak bir an içinde hepimizin üzerini örtecek, ardından toprak da değişecek ve sonsuzluğa uzanan değişim silsilesine katılacak. Bu değişim ve dönüşüm dalgalarını, akıştaki hızı düşününce ölümlü olan her şeyi küçümseyeceğiz” (M. Aurelius)

Kaynakça:

Aurelius, M. (2016). Hayat Kısa, Mutlu Olmayı İhmal Etme (C.C. Çevik, Çev.) Aylak Adam Kültür Sanat Yayıncılık

Yazar: Seval Dönmez

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Seval Dönmez

1989'da Ankara'da doğdum. Hacettepe ve ODTÜ’de Psikoloji alanında eğitim aldım. Yol arkadaşım Çikilop'um (tekirim) ile zaman geçirmeyi, piyano müzikleri dinlemeyi, yazmayı seviyorum. Hayatı, konuşmalarımızı ve olan bitenleri şuna benzetiyorum: "İçimdeki yaşamın sesi, senin içindeki yaşamın kulağına ulaşamaz. Yine de kendimizi yalnız hissetmemek için konuşalım." (Halil Cibran)