Bir nesnenin güzelliğini gerçekten yaşamak, Immanuel Kant‘ın fikirlerini doğrulayan bilinçli düşünceyi gerektirebilir.
Dünyanın en ünlü sanat eserlerinden biri olan “Mona Lisa”, Louvre’deki büyük, dekoru yoğun olmayan odadaki özelliksiz sarımsı kahverengi bir duvara asılı durur.Birisinin bakışlarını Leonardo da Vinci’nin küçük resiminden uzak tutmak için çok az şey var. Bugünlerde bir psikolog, 20. yüzyılın başlarından beri geleneksel sanat müzelerinde yaygın olan bu tasarım şemasının aslında insan psikolojisinin yararına çalıştığını savunuyor – çünkü dikkati dağılmayan insanlar güzelliği daha iyi takdir edebiliyorlar.
Müzeler genellikle hayattan ayrı bir sanat denediler ve saf, tarafsız bir ortam yarattılar ”diyor Cooper Hewitt Smithsonian Tasarım Müzesi’nde çağdaş tasarımın kıdemli sergi düzenleyicisi(kuruatör) Ellen Lupton.
Bu “beyaz küp” düzeni olarak adlandırılan düzen, işlerin evvelden beri bu durumda olduğu anlamına gelmiyordu nitekim. 1800’lü yıllar boyunca,müze ziyaretçileri genellikle tavandan tavana tıkış tıkış sanat eseri bulurlardı. Fakat 19. yüzyılın sonlarında, mutfak-lavabo modeli dışında her şey eleştri altındaydı. “Böylesine muazzam sergiler nezdinde ortaya çıkan genel ruh hali, acıyan ayakların ve ağrılı kafaların birtakım baskılarına ilaveten ya kafa karışıklığıdır ya da belirsizlik”, diye yazdı William Stanley Jevons adında biri 1882 tarihli “Müzelerin İşletimi ve Kötüye Kullanımı ” başlıklı makalesinde.
Bu “müze yorgunluğu” ile mücadele etmek için sanat bilginleri, diğer şeylerin yanı sıra sanat sergileyen kurumların da basitleştirilmesini tavsiye ettiler. Örneğin Boston Güzel Sanatlar Müzesi sekreteri Benjamin Ives Gilman, küratörlerin doğal, standart bir renk lehine “birçok yeni müzede yer alan duvar boyamalarının sürekli değiştiriminden” kaçınmasını tavsiye etti. 20. yüzyılın başlarına gelindiğinde, daha temiz, daha aralıklı bir tarz moda oldu.
Lupton, “Nesneleri sergilemek için çok temiz bir ortam yaratırsınız” diyor.
O dönemde, müze çalışanları, kendi müzelerinin devamlı ziyaretçileri hakkında bilimsel çalışmalar yürütmüyordu. Fakat Güncel Biology dergisinde geçtiğimiz hafta yayınlanan bir çalışma, güzelliği takdir etmenin bilinçli düşünceyi gerektirdiğini bularak kendi çabalarının doğruluğunu kanıtlar ve bu nedenle, bir kişinin dikkatini dağıtmak, onların kendilerinden önceki sanat çalışmalarını tamamen kavramalarını engelleyebilir.New York Üniversitesi’nde psikoloji yüksek lisans öğrencisi olan Aenne Brielmann’ın aklına, Avrupa’daki bir resim programından ayrıldıktan sonra dikkat dağıtıcıların sanat gözlemcileri üzerindeki etkilerini araştırma fikri geldi. Sanat okulunda geçirdiği zamandan esinlenerek dikkatini, beyinlerimizin, psikolojik deneyler, beyin taraması ve sinirbilimin diğer araçlarını kullanarak estetik açıdan hoşnut olup olmadığına nasıl karar verdiğini anlamayı amaçlayan nöro-estetiğin büyüyen alanına yöneltti.
Brielmann, motivasyonunu şöyle açıklıyor: “Bu iki tutkuyu birleştirip, bu fenomenin psikolojik ve bilimsel bir araştırmasını yapabilsem harika olurdu.”
“Nöroestetik“in nispeten yeni bir alan olduğu göz önüne alındığında, Brielmann ve danışmanı NYU psikolog Denis Pelli, “binlerce yıldır bu konu hakkında konuşan” felsefecilere yöneldiler. Güzelliğin bir nesnenin doğal bir özelliği olmadığını iddia eden, bunun yerine onu gözlemleyen kişi için öznel olduğunu savunan etkili Alman felsefeci Immanuel Kant’ın çalışmalarına rastladılar.
Brielmann’ın yorumunda, Kant’ın savı, bir kişinin güzel bir şey olup olmadığını belirlemek için bilinçli bir düşünce ortaya sermesi gerektiği fikrine dayanır. Dolayısıyla, “eğer güzelliği deneyimlemek istiyorsak, kendi düşüncelerinizi sizden alacak olursak, artık güzelliği daha fazla deneyimleyemezsiniz” diyor.
Çalışmasında 60’tan fazla insanın “nötr” veya “güzel” olarak nitelenenler ile birlikte “dokunaklı güzel” olarak karakterize olan fotoğraflara baktıkları görülmüştür. Hepsi farklı duygulara göre ayarlanmış resimlerin hepsi uluslararası bir resim veritabanından alınmıştır. (Deneklerin kendileri ona “güzel” resimleri daha öncesinde gönderdiler.)
Bir iPad uygulaması kullanarak, katılımcılardan gördükleri görüntülerden hissettikleri estetik zevkleri “en çok zevkten” ten “en az zevke”e kadar bir ölçekte, parmaklarını ileri ve geri hareket ettirerek derecelendirmeleri istendi.
Ardından , katılımcıların resimlere odaklanmalarını engellemek için Brielmann, benzer resimlere bakarken katılımcıların sözel bellek görevlerini yerine getirdi. Bu görevler, kişinin dikkatini, duyduklarına ve söylediklerine odaklanmış kalmak zorunda bırakmış ve böylece onları baktıkları şeylerden uzaklaşmıştır. Brielmann, “Nesneyi deneyimliyor olmanıza rağmen düşünceleriniz hala görev başındadır” diyor.
Sadece onlara bakarken resimleri nasıl derecelendirdiklerini karşılaştıran araştırmacılar, güzel katılımcıların çalışmalarının ne denli güzel resimler olarak derecelendirildikleri konusunda yaklaşık yüzde 15’lik bir düşüş gördüler. Aynı zamanda, nötr resimleri nasıl sıraladıkları konusunda çok az değişiklik oldu.
Evvelce de güzelliğin dikkat gerektirdiğini öne süren ancak söz konusu araştırmayla alakası olmayan Ulusal Göz Enstitüsü’ndeki nörobilimci olan Bevil Conway,“Belki de en büyük bulmacalardan biri adı geçen güzelliktir: Nedir o ? Neden onu deneyimliyoruz?” diyor Beynin görsel bilgiyi nasıl işlediğini uzun zamandır incelemiş olan Conway,bu çalışma, “teoriyi desteklemek için ilk deneysel veriyi sunmaktadır” diyor.
Bununla beraber Conway, Kant’ın savlarını tamamen destekleyip desteklemediğinden emin değil, çünkü deneyin sonucu, Kant’ın iddia ettiği şeyi her yönüyle ele almıyor. “Kant’ın savı, güzelliğin rasyonel düşünceden ilham almasıydı; Onun fikri, güzelliği deneyimlemek için ön yargısı olmayan bir tefekkür durumunu benimsememiz gerektiğiydi ”diyor Conway. “Yazarların paradigmasının Kant’ın hipotezini kolay işlenir hale getirdiği kesin değil”
Aynı zamanda, insanların yaşadıkları yer ve kültürel geçmişleri gibi göz önünde bulundurulması gereken birçok dış etmen olduğunu söyleyerek,katılımcıların güzelliği derecelendirmeleri istendiğinde tam olarak ne düşündüklerini sorguluyor.“Güzellik zevktir, zevk güzellik,” diyor Conway. “Ama bilmen gereken tek şey bu mu?”
Conway’in dikkat çektiği gibi, araştırmacılar, “güzel” olarak nitelenen deneklerini önceden tanımlamamışlardı. Bunun yerine, katılımcılardan sadece imge hakkında kişisel olarak nasıl hissettiklerini derecelendirmelerini istediler, diyor Brielmann: “Güzelliğin tanımlarına bizim tarafımızdan bir şey ilave etmedik ”
Brielmann ayrıca Kant’ın savlarından bir diğerini de test etti: duyulardan gelen zevk güzellikten ayrıdır. Kant, 1790 tarihli “Yargının Eleştirisi” adlı eserinde “Nesnenin güzel olarak adlandırılan karakteristiği, belirli bir amaç olmaksızın bir amaca uygun olma durumunu farkında olmadan açıklar ” diye yazar .“Zevk bir prioridir (önsel) , çekicilik anlayışından ya da mutlak izlenimin duygularından bağımsızdır”
Brielmann bunu yapmak için katılımcılara bir parça şeker ya da bir yastık kılıfına gizlenmiş bir oyuncak ayı hediye etti ve onlara “güzel” deneyimin nasıl olduğunu derecelendirmelerini istedi. Şaşırtıcı bir şekilde Brielmann, katılımcıların çoğunlukla bu deneyimleri güzel olarak derecelendirdiklerini söylüyor
Buradaki en büyük fikir, güzelliğin altında yatan psikolojik süreçleri açıklayabilecek bir hesaplama modeli oluşturmaktır ”diyor Brielmann. Brielmann’ın bu hafta Vizyon Bilim Topluluğunun yıllık toplantısında sunacağı bu model, psikologların gelecekteki deneyler için güzel veya zevkli insanların belirli imajları, tatları veya diğer uyaranları nasıl bulacaklarını tahmin etmelerine yardımcı olmaktır.
“Bu büyük hedeflerden biri,” diyor Brielmann, “onun hakkında yeterli bilgiye sahip olmaktır”
Yazar:Ben Panko
Çeviren: Jülide Yapıcı
Kaynak: smithsonianmag
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.