Paylaş

1900 yılında rüyalar üzerine yaptığı çalışmaları yayınlanan Freud, insanların gerçekte nasıl düşündüğünü anlamamız açısından devrim sayılabilecek olguları gözler önüne serdi. Düşlerin tuhaflığı, bardırdıkları çarpıtmalar ve doğa üstü imgelemleri, düşünme sürecimizin nasıl işlediği gibi sorulara eşi görülmemiş bir ışık tutacaktı. Yönelimlerimizi nasıl iletiriz? Düşündüğümüz her neyse onu neden düşünüyoruz? Bu sorular üzerine fikir yürütürken, rüyalar üzerine yapılan çalışmalar bilinç kavramını sorunsallaştırmaya devam ediyor (rüya ve hipnozu açıklamak için şüphecilere bilinçdışını/bilinçsizliği sorun) ve aynı akımı takip edenler bugün hala temelleri sağlam olan insan ruhunun psikanalitik bir teorisini öneriyor.

Batı kültürümüzde ve topluluğumuzda Freud’dan önce hiç kimse, anlamaya çalışmak bir yana, rüyalar ile ilgilenmiyorlardı bile. Zira, insan bilim tarihi, eninde sonunda rüyaların düşüncelerimizi gerçekte nasıl şekillendirdiğimizi anlamada önemli bir role sahip olduğunu gösterecekti. Bu kısa makalenin amacı, okuyucuya düşünme sürecinin tabanında bulunan iki temel birincil süreci genel olarak tanıtmaktır ki bu süreç öncelikle Freud’un ardından J. Lacan tarafından ele alınmıştır. Umarım, bu kısa özet, okuyucunun daha fazlasını keşfetme ve nasıl düşündüğümüz konusundaki anlayışını derinleştirme isteğine bir ilham kaynağı olur.

Düşünme eylemi veya genel olarak düşüncelerin oluşturulması, sadece iki (sonuç olarak dilbilimsel olan) sürece dayanır. Bir süreç diğerinin gerçekleşmesine izin verir ve ilk sürece “yer değiştirme” denir, ikincil süreç ise “yoğunlaşma” olarak adlandırılır ve bu süreç de makalenin geri kalanında incelenecektir. Düşüncelerimizin, fikirlerimizin, hislerimizin (anksiyete haricinde), değerlendirmelerimizin ve yansımalarımızın her biri ve zihnimizin inşa etmeye özen gösterdiği her şey, ister İngiltere’de ister dünyanın en ücra köşesinde olalım bu iki sürecin belirlediği yasalara uymak zorundadır.

Peki, “yer değiştirme” terimiyle ne demek istiyoruz? Tanımı, bir şeyin orijinal yerinden (asıl bulunduğu yerden) yeni bir konuma taşınması veya yer değiştirmesidir.

   A → B

Yer değiştirme sürecini, elektrik akımının bir kablo aracılığı ile bir bataryadan ampule geçmesi örneğiyle somutlaştırarak açıklamak daha faydalı olabilir. Aklımızda da benzer bir olgu oluşur: Elektrik enerjisi bir fikirden diğerine geçer (sinirbilimciler bu olguyu bir sinapstan diğerine geçiş şeklinde adlandırır).

Freud, rüyalar üzerinde yaptığı bir çalışmada, bir fikrin duygusunu ayırma ve onu başka bir yere (yer değiştirme) bağlama konusundaki bu benzersiz psişik yeteneğin, son derece yararlı bir şey yapmamızı sağladığını fark etti: Eleştirel yargımızı yok saymak ve uykuya devam etmek. Sonuçta, önemsiz veya gereksiz olduğu için genellikle küçük ve ikincil olarak görünen olguların dikkate değmez detaylar gibi geçip gitmesine izin vermeyiz değil mi? Gündelik hayatta kullandığımız dil aslında bizi uyarır, şeytan ayrıntıda gizlidir. Freud’un izinden giden Fransız psikanalist Jacques Lacan rüyalarda geçip gitmesine izin verdiğimiz olguların aslında bizlerin en derin arzuları olduğunu söylüyor. Bir kabusta birey, uykuda o “şey”e çok yakın olduğunda, daha doğru bir ifadeyle “hiçbir-şey”e çok yakın olduğunda, uyanır. Bu durum rüyalarda bir delik gibidir, uyku halinde olan bireyin yalnızca arzu edilen şeyin etrafında dolaşmasına izin veren fakat asla tam anlamıyla gerçekleşmesini sağlamayan bir delik. 

Rüyalar bizi bunun gibi spesifik “şey”lere dikkat etmeye zorladığı durumlarda, bu süreci bir “metonimi” olarak kabul ederiz. Bir metonimi, bir öğenin başka bir şeyin temsili olarak, yani onun bir parçası olması veya onunla muttasıl olması nedeniyle yerleştirildiği dilsel mecazi alandır.

Bu kavramı bir örnekle göstermek istersek, politik çevrelerde hepimiz, gerçek bir ev numarası belirtilmediği müddetçe, “10 numara”nın 10 sayısı ile çok az ilgisi olduğunu dolaylı olarak anlarız (bugün, yapay zekaya sahip bir bilgisayardan “10 numara” ile ilgili son haberleri aktarmasını isteyin), sayının aksine bu kavramın şu an görev yapan devleti ifade ettiğini biliyoruz.

Aynı “yer değiştirme” prensibi altında, aksiyeteden kaçınan bakış açısıyla, önemli bir duygunun küçük önem taşıyan bir şeye dönüşebildiğini ve dolayısıyla alakasız görünebildiğini fark ettiğimizde, işlerin çözümlenmesi çok daha karmaşık bir hal alıyor.

A    →    b.   b’nin A’ya ait olma koşuluyla.

Böylece “yer değiştirme” süreci, düşünme sürecimizin bir parçası olarak, tek bir olgunun orijinal bir fikirden seçilebileceğini ve işinin bu fikri temsil etmek olan belirli bir sembol ile aktarılabileceğini bizlere öğretir (Bkz. The Mirror Stage and the Birth of Subjectivity konulu yazımın kısa özsözü). Durum yeterince karışık olmasaydı, rüyalar bizlere seçilmiş, spesifik bir olgunun çeşitli “yer değiştirme” süreçlerinin birer sonucu olduğu gösterebilirdi. Görünüşte birbirinden alakasız birkaç düşüncenin (aynı düşüncenin farklı versiyonlarına oranla daha az alakalı olanlar) hepsi seçilen aynı küçük öğeye işaret edebilir.

A  →  b  ←  C      A’nın C’ye eşit olma ve b’nin A’ya ve C’ye ait olması koşuluyla                   

Rüyaların bize gösterdiği gibi, duygusal bir yükün, bir fikrin genel temsilinden küçük ve dolayısıyla görünüşe göre daha az göze çarpan detaylara geçebileceğini kabul edersek, “10 numara”nın duygusal olarak bir insanın rüyasında ne kadar anlamlı olduğunu fark etmek oldukça şaşırtıcı olabilir. Örneğin, yukarıda verilen bilgilere dayanarak, 10 numara ile serbestçe ilişkilendirilme yapan ve bu sembol ile alakalı rüya gören kişinin, 10 yaşındayken sadece babasını kaybetmediğini, ancak onu büyütmekle görevli amcasının Downing caddesinde bir personel olarak çalıştığını da öğrenebiliriz.

Metaforlaştırma çalışması, düşüncemiz temelinde ikinci birincil süreci oluşturur. Orijinal düşünceyle aşağı yukarı doğrudan ilişkili sembolik unsurlar olan metonimilerden farklı olarak metaforlar, orijinal düşünsel olgu ile ilişkilerini neredeyse tamamen kaybeden- bilinçsizse eğer söz gelimleridir. İyi bilinen “bir yıldız doğuyor” metaforunu ele aldığımızda, hepimiz dolaylı olarak bu ifadenin gerçek gök cismini değil, yeteneği tanınan bir bireyi ifade ettiğini varsayıyoruz. Düşlerin bize öğrettiği bu diğer birincil süreç, genel olarak, düşüncelerin üretiminde rol almaktadır ve aslında bir ikame sürecidir. Lisanda mükemmel bir şekilde tarif edilmesinin doğal imkansızlığı nedeniyle Gerçek, yalnızca dolaylı veya aşağı yukarı şiirsel olarak ifade edilebilir. Metaforlar, olayların gerçekte nasıl olduğunu söylemek için çok sayıda (başarısız) girişim olarak görülebilir. Zihnin sakladığımız rahatsız edici fikirleri atlaması için metaforların ne kadar yararlı olabileceğini anlamamız oldukça kolay. Yukarıda belirtildiği gibi, genel olarak arzu ettiğimiz “şey”e tamamen ulaşmamız tavsiye edilmez -öte yandan, yeterince tatmin olunmaması da bazı semptomlar ortaya çıkarabilir. Bu metaforik süreç ilk olarak Gerçeği kavrama çabalarında daha yaratıcı çözümler üretebilecek gibi görünüyorsa da bu süreç, metonimik bir şekilde ilerletilmeseydi, yani “yer değiştirme” süreci ile başlamamış olsaydı, bu gibi sonuçlar almanın mümkün olmayacağını kendimize hatırlatmalıyız.

Şematik olarak düşünce oluşumu temelinde iki birincil sürecin kombinasyonunu şu şekilde gösterebiliriz:

Bu iki metonimi ve metafor sürecinin aydınlatılmasından kaynaklanan çıkarımlarımın önemi bazı okuyucular tarafından hızla anlaşılmayabilir. Ancak, bu iki sürecin düşüncelerimizin her birini inşa etmede etkili olduğu teorisi bir şekilde doğruysa, birinin semptomların da belirgin olduğu bir sıkıntı yaşadığını söylediği ya da iddia ettiği bir durumda, söz konusu aydınlanmalar önemli ve birincil değer olarak kabul edilmeli midir? İstediğimiz ve nihayetinde sahip olduğumuz -asla gerçekten sahip olduğumuz değil- her zaman başka bir “şey”dir. İnsanı, kaçınılmaz olarak bir düşünce veya fikirden diğerine geçiş yapan bir varlık olarak tanımlarsak, kimliğimiz ve gerçekte kim olduğumuz hakkında ne söyleyebiliriz?

©® Düşünbil (2020)

Çeviren: İpek Gamze Boz
Çeviri Editörü: Elif Arslan
Kaynak: lacaniananalyst.org.uk


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com