Ellen Page, Juno ve Smart People’daki rollerinin imajını enerji dolu ukala bir kıza kaydıracağından endişe duyduysa, masumiyetini iliklerinden bizzat söküp alan Bir Amerikan Suçu (An American Crime)’da rol almakla en iyisini yapmış. Film 2007 Sundance Film Festivali‘nde ilk kez seyircisiyle buluştu ve Showtime’ın Cumartesi kuşağıyla resmi çıkışını yaptı; ancak bu film Page’in şen şakrak konuşmasına pek yer vermiyor. Aksine, Page’in vücudunu karakterinin ölümünden çok önce bir kadavraya çeviriyor: Bizimle aheste aheste, soğukkanlılıkla ama toprağın altından konuşan bir kadavra. Page belli belirsiz bir hayal; bir hayalet gibi pasif, büyüleyici. Ancak ona öyle şeyler yapıldı ki nasıl olduğunu tümüyle bilmemiz imkansız.
Bu aralar televizyon çocuk kurbanlarla dolu – Law & Order: SVU’da çöpe bırakılan bebekler… “Medium”da zincirlenen, tecavüze uğrayan kız ve erkek çocuklar… Öyle çok örnek var ki… bir an bu tür olayları kanıksadığımızı düşünebiliriz. Ancak “Bir Amerikan Suçu” insanın birini ya da bir şeyi kirletme arzusunu öyle detaylı, öyle akla ziyan işlemiş ki bu olaylara alıştığımız gerçeğinden öcünü almış adeta.
Bize kendisini izlemememiz için neredeyse yalvaran film, 1965’te Indianapolis’te gerçekten yaşamış ve hiçbir sıfatın tarif edemeyeceği bir zulme maruz kalmış Sylvia Likens’ın hikayesini anlatıyor. Karnavalda çalışan annesi ve babası, Slyvia ile kız kardeşini mahallenin çamaşırcı kadını Gertrude Baniszewski’ye bırakır. Sylvia yakılır, dövülür, her yeri morartılır ve tacize uğrar; olayın dehşeti çamaşırcı kadının virüs gibi yaydığı sadizmiyle daha da büyür. Kan dökme yalnız Baniszewski’yle sınırlı kalmaz. Banisaewski’nin çocukları, mahallenin delikanlıları ve genç kızları da bu şiddete ortak olurlar.
Yönetmen ve yardımcı senarist Tommy O’Haver, filmin adındaki ekonomik kullanıma dikkat çekiyor. Talihsiz Sylvia, onu bir yabancıya gönül rahatlığıyla emanet edebilen bir anne-babanın kızı. Ancak Sylvia’nın şansının yaver gitmediği bir başka konu, cehaletin bir tür bilgelik olduğu görüşünün yaygın olduğu bir yerde ve zamanda büyümüş olması. 1960’larda toplumun sosyal alarmları henüz aktive edilmemişti. Vietnam’dan görüntüler televizyonlarda (O’Haver, Başkan Johnson’ın General Westmoreland hakkında yaptığı bir konuşmayı da bahşediyor bizlere), ancak Indianapolis kilise pikniğine katılan kız, erkek,genç,yaşlı… kimsenin kulak astığı yok.
Sylvia’nın arkadaş grubu, onu kurtarmak için kılını kıpırdatmıyor. Yüzündeki ucuz boyaların onu değerli kıldığına inanan Baniszewski’nin yaşlı komşusu, evde yaşananlar hakkında az çok fikir sahibi. Ancak bu yaşlı kadın Baniszweski’nin mahkemesinde çalışkan, zorda kalmış bir kadını yargılayamayacağına dair ifade veriyor.
Bir Amerikan Suçu’nun tüm görsel dehşeti bir yana, filmde en çok rahatsızlık uyandıran sahne: Sesine ölümün gölgesi düşmüş Sylvia’nın, ailesinin işe geri döndüğünü ve kız kardeşini yine bir yabancıyla, bölge savcısıyla bıraktığını anlattığı o sahne.
O’Haver bu gibi korkunç olayların açıklanamaz doğasını kavrıyor ve net cevaplara olan açlığımızı asla bastırmıyor. Catherine Keener’ın büyük maharetle canlandırdığı Gertrude Baniszewski, apaçık zor durumdaydı: nefes almakta zorlanıyor, kızlarıyla düşüp kalkan erkeklerle başa çıkamıyordu ve beş kuruş parası yoktu. Ancak O’Haver onun daha detaylı bir biyografisini ve Baniszewski’nin de kuvvetle muhtemel maruz kaldığı bazı davranışları bilme yetisini bize bahşetmiyor.
Catherine Keener rolü öyle güzel taşıyor ki, sanki paslanmış iğnelerden yapılma bir iskelet taşıyor içinde. Ona sadece bakarak bile birçok şeyi anlayabiliyoruz. Beniszewski, Sylvia’nın saflığından, temizliğinden nefret ediyor. Kendisinin de, yollarını daha şimdiden annelerininkine benzer çizmiş olan kızlarının da asla sahip olamadığı saflıktan.
Bir Amerikan Suçu, görevi kötüye kullanmanın son zamanlarda yayınlanan en acımasız betimi, izlemesi ise keyifli sayılmaz pek. Ama yine de, son yıllarda çekilen filmlerin şüphesiz en iyilerden biri.
Yazar: Ginia Bellafante
Çevirmen: Beste Naz Yıldız
Kaynak: nytimes.com
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.