• 15 Mart 2018
  • Aziz Ardıç
  • 0
Paylaş

Richard Rorty, artık klasikleşmiş olan The Linguistic Turn (Dilbilimsel Çağ) eserinde “What is a Philosophical Question” adlı soruyu tartışırken Türk filozof olan Nermi Uygur’a yer vermiştir. Uygur’un bu çalışması felsefede önemli ölçüde dikkat çekmiş ve tartışılmıştır. Uygur daha sonra bu çalışmasını Felsefenin Çağrısı eserinde Türk okuyucularıyla buluşturmuştur. Felsefenin Çağrısı eseri, felsefeye felsefi bir bakış niteliğindedir. Soru sorma, temellendirme, metafizik, parçalılık-bütünlük ve felsefe tarihi konularının ele alındığı beş bölümlük bir meta-felsefi eserdir. Soru sorma dışındaki diğer dört konu, temel başlık olan soru sormadan daha fazla kendine yer edinmiş ve tartışılmıştır. Bundan dolayı burada ele alacağımız konu, felsefede soru sormanın mahiyetine, onu diğer sorulardan ayıran özelliklerine odaklanmak olacaktır.

Filozofun öbür adı “sorucu” olmalı der Uygur. (2016: 378) Felsefe dünyasına girmek isteyen bir kişi, “hayal kırıklığını” önlemek istiyorsa öncelikle “bir felsefe sorusu nedir?” sorusuyla hesaplaşması gerekmektedir. Başlangıçtan bu yana filozofların dahi zaman zaman nerede olduklarını göremediği sis bürünmüş bir alandır felsefe. Felsefe nedir sorusu ya saflıkla hiç sorulmaz ya geleneksel cevaplarla geçirilir ya da bu soruya takılmanın asıl felsefe güçlüklerinin işlenmesini geciktireceği ileri sürülür. Uygur’a göre bu durum sislerin yoğunlaşmasına neden olur. İşte Uygur, böylesi bir motivasyon ya da kaygıyla işe koyulur. İrdelemek istediği bu sisi bertaraf etme adına felsefi soruların mahiyetini irdelemektir. Felsefede sorular tek tek önceden belirtilemez çünkü felsefe bir araştırmadır. Araştırma ise sorularını sık sık yenileyen bir çalışma biçimidir. “Nerede sorular hep aynı kalmışsa, orda felsefe araştırma olmaktan çıkmış demektir.” (2016: 37; 372) Kaldı ki, geçmişte sorulan sorular, günümüze birebir aynı olarak aktarılamaz. Artık başka başka bilimlerin sorusu da olmuştur, “meğerse yanlış” olarak terk edildiği de. En nihayetinde soru sormak, sorana özgü bir eylemdir. Bu yüzden “felsefeye yeni sorular buyurmak” işine girişmez Uygur. Onun burada tam anlamıyla yapmak istediği, katıksız bir felsefe sorusunun tipik yapısını inceleme girişimidir.

Bir felsefe sorusunu, felsefe sorusu yapan belli başlı özellikler nelerdir peki?

1. Eylem: Pratikte, yaşam ile eylem arasındaki ilişki açıktır: Yaşamak isteyen eylemek zorundadır. Eylemler insanın yaşama dayanaklarıdır. Eylem, hep bir şeyin “gerçekleştirilmesine” yönelmiştir. Her eylem öbeği bedenin ses vermeden çalışmasıdır. Fakat eylemlerin durakladığı ya da durduğu noktada eylemeyi andırmayan bir fenomenle karşılaşırız: soru. (2016: 374) Sorular, hayatın duraksama noktasıdır. Bazen bir soru eylemi başlatırken, bazen de eylemin kendisi soruyu gerektirir. Oysa felsefe soruları, pratikteki yönelmelerin ötesinde yer alan sorulardır. Felsefe sorusu ne eylemlerden çıkar ne de eylemlerle giderilebilir. Örneğin; Sokrates tek tek eylemlerin ne olduğunu sormaz, sözlerin (kavramların) anlamlarının peşindedir. Bunun gibi “bilinç nedir?” sorusu da belli hiçbir eylemde kök salmaz. “Bilinç” kendisinde bilinç bulunan çoğu insanda dahi neliğine ilişkin soru olarak çıkmayabilir. Oysa felsefe sorusu eylemlerden çıkan bir soru olsaydı, sorması gerekirdi. Felsefe sorularının sorulduğu yerde günlük eylemlerin çoğu büsbütün durur. Tıpkı sorunun kökü gibi, yanıtlama tabanı da gündelik sorulardan ayrılır. Öyle ki, hiçbir felsefe sorusunun yanıtı eylemde ya da yaptırmada bulunmaz. Pratik sorularda, soruya çözüm, eylemlerde bulunabilir. “Sokak lambası açık mı kapalı mı?” sorusuna yanıt vermek için söz konusu lambaya gitmek gerekirken, “bilinç nedir?” sorusu için bir eylemde bulunmak yararsızdır. Gereken yazmak ya da konuşmaktır. Bu yanıt tam olamayacağı gibi, daha sorunun kendisi belki de yanıtı tam olarak verilemeyen, hatta yanıtı tam olarak istenmeyen olabilir. Sorunun gösterdiği yanıt yolu eylemlerden değil dilden geçer.

2.Kendilik: Felsefe sorusunu günlük sorulardan ayıran bir özellik de, neredeyse kendisine yetmesidir. Her iki soru biçimindeki, soruyu soran kişide bulunan kaygı bunun seçik bir tanığıdır. Günlük soru, günlük yaşamların dokusunun yırtıldığı yerlerde açığa çıkar. Eylem, insanlarının çoğunun soru sorma işini en aza indirmiştir. Günlük sorunun kendi başına bir anlamı yoktur, eylemler için yalnız bir sıçrama tahtasıdır. Oysa bir felsefe sorusunda, henüz bir soru olarak, olmuş-bitmişlik vardır. Henüz bir soruyken bir başarı ortaya koyar, belli bir boyutu açar. Artık yeni bir yöne bakmaya başlamışızdır. Bu soruda bir doyuruculuk vardır. Filozof ise, soru tutkunu olandır. Bir tatla, bol bol sorar. Uygur şu soruyu sorar: “Acaba filozofların yanıtları soruları mıdır?” (2016:378)

3.Sorulan: Peki işi soru sormak olan bir soru yargıcı ya da bir çocuğun da soruları felsefe soruları mıdır? Uygur’un cevabı olumsuzdur. Yargıç soruları başkasına (sanığa) yöneltir. Bunu da yasaya uygun yargıya varmak için yapar. Bilen birine, ustaca sorularla, bildiğini söyletme sanatıdır yargıçlık. Çocuklardaki zengin sorular ise günlük sorulara benzer şekilde gereksinimlerinin (oynama, beslenme vs.) engellere uğradığı yerlerde açığa çıkar. Nedenli ve niçinli sorular o engelin ortadan kalkmasına ilişkindir. Çocuktaki merakı ortadan kaldıracak bir “büyük” faktörü de vardır. Filozof ise yargıçtan ya da çocuktan farklı olarak kendi kendine soru soran kişidir. Bir kalabalıkta da konuşuyor olsa dahi soruyu ilkin kendisine sormuştur. Bu soruların yanıtı ise ‘sorulana’ bağlı değildir. Felsefe sorusu, başkasından edindiğimiz yanıtla yetinilecek bir soru değildir. Bu durum sorunun başkasına yöneltilemeyeceği anlamını taşımaz. Hatta ilk olarak başkasına da sorabilir. İşin aslı, bir soru kişinin kendisine sorduğu bir diğer soruyu açığa vurur. Soruyu daha sonra kendisine sormaması olsa olsa soranın bir “özentiye” kapıldığını gösterir. Küçücük bir engel (yanıt alamaması gibi) soruyu yeniden sormaktan vazgeçirir. Uygur’a göre felsefe sınavlarında öncelikle öğrencinin kendisine sormuş olduğu bir soru sorulmalıdır.

4.Bağ: Gündelik sorulardaki boşluklar, dünyaya başvurularak doldurulur. “x kişisinin evinde kaç oda var?” sorusundaki “kaç” bir boşluğu işaret eder. Bunun gibi (kaç, kim, nerede) gündelik sorulardan farklı olarak felsefe soruları bir boşluk içermez. Dolayısıyla dünyaya başvurmayı da gerektirmez. “Nedir?” belli bir boşluk değildir. Doldurulan bir sorunun yeniden sorulması gerekmez fakat felsefede her doldurma tümcesi o sorunun eskisinden daha çok ayak direyerek sorulmasına yol açar. Gündelik soruların doldurulmasında dünyaya bağlılık söz konusuyken felsefe sorularının böyle bir bağlılığı yoktur.

5.Nedir: Felsefe soruları, düzenli tek bir kılığa bürünmüştür. Yaptıkları, soru cümlesindeki kavramın ne-olduğunu sormalarıdır. Zaman zaman “nedir?”siz felsefe sorularıyla da karşılaşılır; örneğin, “kaç çeşit bilgi edinme yolu vardır?” sorusu. Ancak bu sorular da “nedir?”lilerin kaynağından çıkmıştır. “Kaç çeşit bilgi vardır?” sorusu, kolaylıkla “bilgi nedir?” sorusuna geri götürülebilir. Aslında iki sorunun sorduğu şey arasında hiçbir ayrılık yoktur. Felsefe sorularındaki “nedir?” dışa ilişkin bir ek değil, felsefe sorusunu var eden bir temeldir. Günlük konuşmalardaki “nedir?” ise soranın sorduğu kişi ile ortaklaşa algı çevrelerine giren nesnenin adını öğrenmeye yöneliktir.

Kaynakça: Uygur, N. (2016). Bütün Eserleri 1. İstanbul: Yapı Kredi Yayınları.

© Düşünbil® (2018)

Yazar: Aziz Ardıç


Paylaş

Aziz Ardıç

İstanbul Üniversitesinde Antropoloji, Latin Dili ve Edebiyatı ve Felsefe alanlarında eğitim aldı. Lisans tezini insanın dil yetisi üzerine yazdı. Şu anda aynı üniversitenin Felsefe bölümünde yüksek lisans öğrencisi. Felsefenin dil, politika, bilim, matematik, epistemoloji, etik; Roma düşünce tarihi ve etnografya alanlarında akademik çalışmalar yayınlama ve ayrıca Latince kitaplar çevirme hedefleri var. Düşünsel anlamda en çok etkilendiği kişi Michel Foucault'dur. Aynı zamanda çeşitli STK'larda gönüllülük faaliyetleri yürütmekte, tiyatro asistanlığı yapmakta ve tarımla ilgilenmektedir.