Paylaş

Sosyal medya, başkalarının neler yaptığını, neler söylediğini öğrenip onlarla bir araya gelebilmemizi sağlar. Birçok insan bunu nedense bir çeşit işkence gibi yaşıyor ve maalesef kendilerini incitmek için kullanıyorlar. Halbuki sosyal medyayı akıllıca kullanmayı tercih edebilir, bunu yaparak daha güzel bir dünya kurabilirsiniz.

Sosyal medyadaki kaygımızın çoğu, kendimizi çevrimiçi dünyada nasıl tanıtacağımız ve kimlerle ilgileneceğimiz tarzı sorulardan kaynaklanır. Öte yandan bilimsel ve felsefi bakış açısına göre temel benlik diye bir şey yoktur. Sadece tecrübelerden anlam yontmak için beynimizin yarattığı, bilinç adlı bir hikâye vardır.

Nörologların gerçekliğin “ortak halüsinasyonu” dediği şeye katılıp kendimizi gerçekmişiz gibi deneyimliyoruz. Bu yüzden hem şahsi hem de çevrimiçi olarak dünyaya yansıttığımız kişilikler kuruyoruz. Ama eğer benlik yoksa, en azından bir düzeyde, paylaşım yapan kimse de yok demektir. Meseleye buradan yaklaşırsak sosyal medya o kadar da gergin bir yer olmak zorunda kalmaz.

Dürüst ve güvenilir biri gibi görünmeye çalıştığımız zamanlarda bile çok azımız çevrimiçi dünyada ya da dünyada kendini tamamen açar. Bu iyi bir şey.  Hepimiz hayatlarımızda çeşitli roller oynuyoruz; çalışan, eş, arkadaş, akraba, sanatçı, kaynak ustası, sosyal medya fenomeni benzeri maskeler takıyoruz. Tutarlı ya da bütünleşik benlik diye bir şey olmadığına göre çevrimiçiyken maske takmaktan da çekinmemeliyiz. Fakat, toplumda görmek istediğimiz özellikleri yansıtan ve tüketen bir benlik geliştirmek için hâlâ çok çabalamalıyız.

Görevi, olağanüstü ve gerçekmiş gibi görünen bir maske tanıtmak olan bir sosyal medya fenomeni düşünün. Bu kişi aslında “sahicilik” pazarlıyordur, eğer kabul ederseniz. Her ne kadar bu profesyonel yaşam stilistleri hayatlarını internette paylaşıyor gibi görünseler de harika görünmelerini sağlayan aslında sahtelikleridir. Onlar sadece zirveleri tanıtır, biz de hiç dip yokmuş gibi izleriz.

Onların becerisi yaşamın en mükemmel resmini çizmekten ibarettir ki kimse mükemmel bir hayat yaşamaz. İnternetin çılgınlığı kıskandırmaktır. Herhangi birini kıskanma, özellikle de işleriyle kıskanılası bir hayata sahip oldukları izlenimini uyandıran kimseleri… Yani fenomenler işlerini ellerinde tutabilmek için en azından harika görünmek zorundalar.

Geri kalanlarımız ise çevrimiçi etkileşimleri dikkatlice yönetmeliyiz. Kıskanılan bir profesyonel olmak, artık her zamankinden daha popüler bir iş olsa da etkileşimleri yönetmek insan toplumu kadar eskidir. Farklı karakterlerimizi sosyal medyadan çok önce kent meydanlarında ortaya çıkardık. Ayakkabılarını ve şapkasını giyip köyün merkezinden çıkan biri, günün sonunda mumunu söndürdüğü ve minderine çöküverdiği gibi davranamıyordu. Kamusal alana girdiğimizde tamamen özel yaşamlarımızdaki gibi kendimiz olmaya cesaret edemeyiz. Zaten çok azımız buna çabalar.

Bir parça sahtelik kamusal yaşamdaki etkileşimlerimizi kaba, sıkıcı ve hazin olabildiğimiz özel yaşantımızdan farklı kılar. Bir deneyim ya da bir his derinleştikçe, deneyimin saf hali diğer insanlara kapanır. Sanat ve mizah derindeki deneyimlerimize açılan tartışmaların kabuğunda yüzer. Yazarlar da işte bu yüzden yazarlar.

19. yy. filozofu Friedrich Nietzsche insanların attığı her adımın hesaplı olduğunu düşünürdü. Yine de sahteciliğe karşı değildi ve her birimizin bir dizi maske takmaktan başka bir varoluş yolu olmadığını görmüştü. Nietzsche, özgün olabilmek için bir sahtelik meydana getirebilen içerdeki güce hayrandı – hele ki en temel ve kıymetli anlarımızı koruduğunda. Derin deneyimlerin bir parça yaygara sayesinde güvende kalabildiğine inanırdı:

İnsanların, gizleyebilmek için kabalıkla yoğurdukları hassas bir tabiatları vardır, orada da sevgi ve abartılı cömertlikler… Sonuçta eline bir sopa alıp yanındakine temiz bir dayak attıktan sonra başka ne yapılabilir? Hafızayı bulandıran da budur.

Başka bir deyişle Nietzsche “Kendiniz olmayın” diyordu. Bunun yerine doğru anda doğru maskeyi takın. Bu olabileceğiniz en içten halinizdir.

Aynısı sosyal medya için de geçerli. Aslında orada hepimiz, değişik derecelerde düpedüz rol yapıyoruz ancak gerçekliğimizi kendimiz yarattığımızdan hangi yanılsamayı seçtiğimiz hem kişisel hem de evrensel bir fark yaratıyor.

Tıpkı sağlıklı yiyeceğin tercih edilir olduğu gibi, en derin ihtiyaçlarımızı besleyen akıllı ve anlamlı bir medya yaratıp tüketmek ya da dijital dünyadan büsbütün kopmak daha iyidir. Yanılsamalarla bezeli bir dünyada, yanılsamanızı da akıllıca seçmeniz gerekir. Zira hayatınız ve bildirimleriniz bir nehrin iki kolu gibi akar ve nihayetinde birleşir.

Bunun anlamı, gerçekliğimizi her bir paylaşımla beraber kendimizin yarattığıdır. Bu yüzden bizim için gerçekten neyin değerli olduğunu, nasıl bir dünyada yaşamak istediğimizi kavramaya odaklanmamız gerekir. Sizi neyin kaygılandırdığını, ruhunuzu neyin beslediğini, neyin sizi kötü hissettirdiğini de düşünün. Ancak o zaman kim olacağınızı ve nasıl yaşayacağınızı seçebilirsiniz.

Benimseyebileceğiniz bazı olası kurallar da şöyle:

Bir yazıp bin düşünün.

Paylaşımlarınızda sanata, fikirlere, buluşlara, mizaha, merak uyandırıcı şeylere yer verin.

İnsanlarla iletişim kurmaya ve yaşamlarını daha iyi anlamaya çalışın.

Özgün ve anlayışlı bakış açısı kurmanızı sağlayacak ilişkiler geliştirin.

Niyetiniz öfke kontrol yetinizi denemek ve imalı fikirlere direncinizi gözlemlemek değilse sizi kızdıran insanları takip etmeyin.

Küçük forumlarda karmaşık siyaset konuşmayın.

Sırf başkaları umursamayacak diye içinizdekileri paylaşmaktan çekinmeyin.

Forumlarda karmaşık politik meselelerden söz etmeyin.

Sırf diğerler cehalet içinde diye bildiğiniz her şeyi göstermeye çalışmayın.

Bağlama dair birçok yan öğenin farkına varabildiğiniz alışverişlere nazaran internette daha ihtiyatlı davranın.

Kendinize hâkim olun ve internet (tüm bağlılığınızı ve çıplaklığınızı talep eden kuvvetli bir zehir olmaktansa) arada bir takıldığınız, göstermek istediğiniz kadarını gösteren bir yer olsun. Bunun için interneti bırakmanız gerekmez. Burada söylenen odağınızı dışarıdan içeriye çevirmenizdir. Böylece aktivizminiz, sanatınız ya da siyasi söylemleriniz göstermelik olmaktan çıkar ve bürünebileceğiniz en gerçek halinize bürünürsünüz.

Milattan önce dördüncü yüzyılda yaşamış Bilge (Yogi) Patanjali, klasikleşmiş bilinç rehberinde (Yoga Sutraları) okuyucularına metinden ziyade öğrenciyi çalışmayı öğütler. Bu öğüt, sosyal medya için de iyi işler. Neden kendinize odaklanmaktansa bütün doğru kişileri (sanki gerçekten varlarmış gibi) tanımayı ve onlar tarafından tanınmayı istediğiniz dijital platformlarda ustalaşmaya çalışıyorsunuz? Tao Te Ching’de Taocu bilge Lao Tzu’nun dediği gibi: “Başkalarını tanıyan akıllıdır; kendini tanıyan ise bilge.

©® Düşünbil (2022)

Yazan: Ephrat Livni
Çeviren: Emine Çınar
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: Quartz


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com