• 7 Haziran 2022
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Koronavirüs pandemisi, bizi, sağlık politikalarını olabilecek en geniş anlamda yeniden düşünmeye zorladı. Özellikle de hâkim toplumsal ilişkiler, devlet ve halk sağlığı arasındaki o tartışmalı ilişkiyle tekrar yüzleşmek zorunda kaldık. Biyopolitika ya da “çıplak hayat” gibi bize belirsiz görünen ve/veya tek akademik üsluptan düşmüş gibi gelebilecek kavramlar ansızın kağıtlardan fırlayıp günlük deneyimlere bulaştılar. Son zamanlardaki rağbeti Terörle Savaş’ın [1] başlangıcını anımsatan ve pandemiye karşı şu anda alınan aşırı, otoriter tedbirlere işaret eden “istisna hali” için de aynı şey söylenebilir. Öte yandan bu kavramlar, alt sınıfların bakış açısından sağlık politikalarının düşünülmesini zorlaştırıyorlar. Bu güçlük karşısında sözü geçen kavramların hem sorunsallaştırılması hem de yeniden ayrıntılandırılması gerektiğine inanıyorum.

Bana göre, filozof Giorgio Agamben’in yakın zamandaki bir önerisi bu zorluğa öyle korkunç bir yanıt veriyor ki birçok kişiyi biyopolitika sorununu ve hatta kavramın kendisini reddetmeye bile sürükleyebilir – özellikle bu bahsedilen kavramlar Agamben’in çalışmasıyla oldukça yakından ilişkili olduğu için. İtalya’da Covid-19 salgınının ilk aşamalarındayken yazdığı bir makalede Agamben, Covid-19 pandemisine karşı uygulanan önlemleri “istisna hali”nin biyopolitikasında yapılan bir egzersiz olarak tanımladı. Bu metin, pandemiler ve onlarla bağlantılı önlemler gibi olaylara ilişkin olarak biyopolitikanın nasıl düşünüleceği üzerine önemli bir tartışmayı da ateşledi. Bu yazısında Agamben, hem alınan önlemlerin “özgün bir istisna hali” dayattığını hem de temel özgürlükleri daha da fazla kısıtlamak adına “bir salgın icadının, ideal bir mazeret oluşturduğunu” ileri sürdü. Makale bir dizi tepkiye yol açtı. Jean-Luc Nancy, salgından kaynaklanan tehlikenin oldukça gerçek olduğu ve istisna kavramının kendisinin çağdaş yaşamda artan “teknik bağlantıların” her türlüsünün bir sonucu olarak kural halini aldığı konusunda ısrar etti. Roberto Esposito hem Agamben hem de Nancy’ye verdiği cevapta önemli çağdaş gelişmeleri düşünmek için bir yol olarak biyopolitikanın uygunluğunu savundu. Ancak bir yandan da İtalya’daki durumun “dramatik bir totaliter idareden ziyade kamusal otoritelerin çöküşünün mizacına sahip olduğunu” ileri sürdü. Diğerleri ise, pandemi tehlikesinin gerçekliğini, uzmanlar tarafından yapılan uyarıların kolayca reddedilmesinden kaçınmanın gerekliliği ile başkalarına karşı sahip olunan sorumluluk fikrinin kendisini tekrar düşünmemizin gerekliliğini vurguladı. [2] Bana kalırsa bu tartışma, biyopolitika kavramını yeniden düşünmek için bir yol sağlamakta. Ben de biyopolitikaya farklı açıdan yaklaşan bir düşüncenin imkânı hakkında bazı ön fikirler sunmak istiyorum.

Michel Foucault tarafından formüle edildiği haliyle biyopolitika kavramının, özellikle de güç ve baskının uygulanma yolları bakımından kapitalist moderniteye geçişle ilgili bağlantıyı anlamamıza oldukça önemli katkısı olmuştur. Hükümdarın elinde tuttuğu yaşam ve ölüm hakkı olarak iktidardan, nüfusun sağlığını (ve üretkenliğini) güvenceye alma teşebbüsü olan iktidara geçiyoruz. [3] Bu, tüm biçimlerdeki devlet müdahalesi ve baskısında emsali görülmeyen bir genişlemeye neden oldu. Zorunlu aşılamadan kamusal alanlarda sigara içme yasağına, biyopolitika kavramı, sağlık politikalarının politik ve ideolojik boyutlarını anlamada anahtar olarak birçok olayda kullanılmıştır.

Yine bu kavram, ırkçılığın kendine “bilimsel” bir zemin bulma girişiminin yollarından öjenik [4] gibi akımların tehlikelerine; kamusal alanda sık sık bastırılan çeşitli fenomenleri analiz etmeye olanak sağlamıştır. Ve gerçekten de Agamben, esas örneği toplama kampları olmak üzere baskının en uç biçimlerinin pratiğe döküldüğü alanların, yani “istisna hali”nin modern biçimlerinin kuramlaştırılmasında bunu yapıcı bir şekilde kullandı. [5]

Covid-19 pandemisinin ele alınmasına dair soruların ucu kuşkusuz biyopolitikaya dokunuyor. Pek çok eleştirmen, Çin’de devletin emrinde olan baskı, gözetim ve takip araçları ile teknoloji silahlarını, geniş çaplı karantinalar ve sosyal aktiviteler üzerindeki yasakların dahil olduğu otoriter bir biyopolitika modeli içerisinde kullanabildiği için Çin’in, pandemiyi kontrol altına aldığı ya da ilerlemesini yavaşlattığına yönelik adımlar attığını öne sürdü.

Hatta bazı eleştirmenler, liberal demokrasilerin aynı baskılama kapasitesinden yoksun olduğu ya da birey davranışının gönüllü değişimine yaslandıkları için aynı önlemleri alamadıklarını ve bunun pandemi ile başa çıkma çabasını engelleyebileceğini iddia etti.

Ne var ki bu ikilemi, otoriter biyopolitika ile kişilerin rasyonel bireysel seçimlerde bulunduğu liberal bir dayanak arasına yerleştirmenin konuyu olması gerekenden fazla basitleştireceğini düşünüyorum.

Dahası, şu açıktır ki; karantinalar veya “sosyal mesafe” gibi halk sağlığı önlemlerini basitçe biyopolitika olarak ele almak, onun potansiyel faydalarını göz ardı etmemize sebep olur. 19. yüzyıl halk sağlığı el kitaplarının dağarcığından gelen bu önlemler, bir aşı veya başarılı antiviral tedavilerin yokluğunda, özellikle savunmasız grupların yükünü azaltabilir.

Gelişmiş kapitalist ekonomilerde bile halk sağlığı altyapısının gerilediğini ve pandeminin yayılma hızını azaltacak önlemler alınmadığı sürece sağlık altyapısının, pandeminin tepe noktasına dayanamayacağını bir an önce kavramalıyız.

Agamben’e, sosyal mesafe veya karantina önlemlerinin pratikteki gerekliliğine uyum sağlama teşebbüsündense, çökmüş bir halk sağlığı sisteminden dolayı bir solunum cihazı ya da yoğun bakım ünitesinde hasta yatağı için bekleme listesinde bulunan emekli maaşıyla geçinen birini, “çıplak hayat” kavramının çok daha iyi tanımlayabildiğini söyleyebiliriz. Bahsedilenlerin ışığında Foucault’ya, farklı sayılabilecek bir dönüş önerisinde bulunmak istiyorum. Bana öyle geliyor ki Foucault’nun büyük ölçüde ilişkisel bir iktidar pratikleri anlayışına sahip olduğunu bazen unutuyoruz. [6] Bu anlamda bakıldığında demokratik hatta komünist bir biyopolitikanın mümkün olup olmadığı üzerine soru sormak gayet akla uygundur.

Bu soruyu farklı bir şekilde ortaya koyarsak: Baskı ve gözetim biçimlerinin onlara paralel olarak genişlemesinden söz etmeden, büyük ölçekli davranış değişiklikleri de dahil olmak üzere, halk sağlığına gerçek anlamda yardımcı olacak kolektif pratiklere sahip olmak mümkün müdür?

Son çalışmasında Foucault’nun kendisi hakikat, parrhesia [7] ve kendilik kaygısı kavramları etrafında bahsedilen tarzda bir yöne işaret eder. [8] Foucault antik felsefeyle, özel olarak da Helen ve Roma’yla olan bu bir hayli özgün diyaloğunda, baskıcı olmayan yollarla belirli bir yükümlülük ve doğruyu söyleme cesaretine dayanan, bireysel ve kolektif ilgiyi birleştiren alternatif bir yaşam [bios] politikası öne sürdü.

Bu tarz bir yaklaşımda, salgın dönemlerinde faaliyetlerin azalması ve sosyal mesafeye, kapalı kamusal alanlarda sigara içmemeye ya da çevreye zarar veren bireysel ve kolektif pratiklerden kaçınmaya yönelik alınan kararlar; mevcut olan bilgilere dayanarak ve kendimizle başkalarını önemseme çabasının kolektif bir parçası olarak, demokratik olarak tartışılan toplu kararların bir sonucu olurdu. Bu durum, önce basit bir düzenden başkalarına ve daha sonrasında da kendimize ilişkin sorumluluğa; toplumsallığı askıya almaktan da bilinçli olarak dönüştürmeye geçtiğimiz anlamına gelmektedir. Böyle bir durumda, herhangi bir toplumsal uyumu bozabilecek daimî bireyselleştirilmiş bir korku yerine, ortak bir mücadele içinde koordinasyon ve dayanışmaya, tıbbi müdahalelerde eşit derecede önemli olabilecek acil sağlık durumlarındaki unsurlara ve kolektif çaba düşüncesine doğru ilerliyoruz.

İşte bu, demokratik biyopolitika ihtimalini ortaya çıkarır. Ayrıca, bilginin demokratikleştirilmesine de dayanabilir. Kitleselleştirme kampanyalarına ihtiyaçla beraber bilgiye erişimdeki artış, sadece uzmanların yetkilerini değil, bilgiye ve anlayışa dayalı kolektif karar süreçlerini de mümkün kılıyor.

Tabandan Gelen Biyopolitika

HIV’e karşı verilen savaş, damgalanmayla mücadele, bunun bir “yüksek risk grubu” hastalığı olmadığını insanların anlamasını sağlama girişimi, güvenli cinsellik uygulamaları eğitimi için talep, tedavi geliştirmeye kaynak yaratılması ve halk sağlığı hizmetlerine erişim ACT UP [9] gibi hareketlerin mücadelesi olmasaydı mümkün olmazdı. Biri bunun, tabandan gelen biyopolitikaya örnek oluşturduğunu rahatlıkla söyleyebilir.

Mevcut konjonktürde toplumsal hareketlerin hareket alanı oldukça geniştir. Pandeminin sebep olduğu ilave yüke karşı koyan halk sağlığı sistemlerine yardımcı olabilecek acil önlemler talep edebilirler. Bu tarz bir kriz anında, bireyselleştirilmiş “yaşamda kalma” telaşının aksine, dayanışmaya ve kolektif kendini-örgütlenme ihtiyacına işaret edebilirler. Kaynakları özel sektörden toplumsal ihtiyacın olduğu yönlere doğru aktarmak için devlet iktidarının (ve baskısının) kullanılmasında ısrarcı olabilirler. Tahliye ve kovma gibi tedbirlere bir son ve ücretli hastalık izni için savaşım verebilirler. Yaşlılar ve desteğe ihtiyacı olanlar için çeşitli yardım şekilleri yaratmada kolektif hünerlerini pratiğe dökebilirler. Bugün pandemiye karşı verilen mücadelenin yeterli personeli olmayan halk sağlığı sistemlerindeki doktorlar ve hemşireler tarafından, yaşamsal önem taşıyan tedarik zincirlerindeki güvencesi olmayan işçiler tarafından, kapanma sırasında temel altyapı faaliyetlerini çalışır durumda tutanlar tarafından; yani sermaye tarafından değil de emek tarafından verilen bir mücadele olduğu gerçeğini mümkün olan her şekilde yansıtabilirler. Ve nihayetinde toplumsal hareketler, hayat kurtarmak için acil toplumsal değişim talep edebilirler.

Dipnotlar

  1. 11 Eylül saldırıları sonrasında terör örgütlerine karşı, NATO üyesi olan ülkelerin tamamı ve birkaç üye olmayan ülke tarafından verilen uluslararası askeri mücadele (ç.n.)
  2. The European Journal of Psychoanalysis, Agamben’in girişimi ve bu paragrafta atıfta bulunulmuş olan yanıtların çevirisinin bulunduğu “Koronavirüs ve Filozoflar” üzerine özel bir bölüm toparlamıştır: http://www.journal-psychoanalysis.eu/coronavirus-and-philosophers/. Agamben’in, asıl girişimine yönelik eleştirilere yazdığı yanıtın bir çevirisi de şurada bulunabilir: https://itself.blog/2020/03/17/giorgio-agamben-clarifications/
  3. Bkz. Michel Foucault, The History of Sexuality. Vol. 1, New York, Panteon Books, 1978, pp. 139-140. Ayrıca bkz. Michel Foucault, Society Must Be Defended. Lectures at the Collège  de France 1975-1976, Picador, New York, 2003, pp. 243-250. (y.n.)
  4. İlk kez 19. yüzyılda Francis Galton tarafından önerilen “ayıklama” yöntemidir. Buna göre “iyi” özelliklere sahip insanlar üremeliyken “kötülerin” üremesi engellenmelidir. Bu doğrultuda yasalar çıkaran ABD’nin bazı eyaletlerinde 1960’a kadar 67000 engelli (kör, sağır, dilsiz vs.) insan kısırlaştırılmıştır (Bkz. https://evrimagaci.org/ojenik-5637). (e.n.)
  5. Giorgio Agamben, Homo Sacer: Sovereign Power and Bare Life,Stanford,Stanford University Press, 1998. (y.n.)
  6. “İktidar her yerdedir; her şeyi kapsadığından değil, her yerden geldiğinden dolayı her yerdedir. Ve iktidar, sürekli, tekrara dayalı, cansız, kendi kendini yeniden üreten her şeyiyle, tüm bu hareketliliklerden yola çıkarak beliren, bunların her birini destek alan ve geri dönerek onları sabitleştirmeye çalışan genel bir sonuçtur. Şüphesiz adcı olmak gerekir: İktidar bir kurum, bir yapı değildir; bazılarının baştan sahip olduğu belirli bir güç değil, belli bir toplumda karmaşık bir stratejik duruma verilen addır. (Foucault, Cinselliğin Tarihi. Birinci Kitap, Ayrıntı, İstanbul 2007, s.72). (y.n.)
  7. Foucault’nun Doğruyu Söylemek ismiyle Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan kitabında tartıştığı parrhesia kavramı “hakikati söylemek” anlamını taşır. Ancak hakikatin dillendirilmesi, herkesin bildiği bir hakikati işaret etmenin (örneğin “sokaktan araba geçiyor” demenin) ötesinde, güce sahip olan bir topluluğa karşı hakikatin savunulmasıdır. (e.n.)
  8. Michel Foucault, The Care of the Self. Volume 3 of the History of Sexuality, Pantheon Books, New York 1986; Michel Foucault, Le gouvernement de soi et des autres. Cours au Collège de France. 1982-1983, Paris, Gallimard / Seuil, 2008 ; Michel Foucault, Le courage de la vérité. Le gouvernement de soi et des autres II, Paris EHESS / Gallimard / Seuil, 2009. (y.n.)
  9. AIDS’le ilgili sosyal, hukuki ve tıbbi mücadeleler veren uluslararası siyasi örgüt. (ç.n.)

©® Düşünbil (2022)

Yazar: Panagiotis Sotiris
Çeviren: Selin Melikler
Çeviri Editörü: Onur Demir
Kaynak: viewpointmag.com


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com