Douglas Adams, Otostopçunun Galaksi Rehberi’nde bize hayatın anlamının 42 olduğunu söylediği zaman biraz hayal kırıklığına uğramış hissettiniz mi? Tim LeBon öyle hissetti ve gezegenler arası gezgin Arthur Dent’in, birkaç gerçek filozofla tanışmış olsaydı ne gibi sonuçlar çıkaracağını merak etti.
Sonsuz İhtimalsizlik Motoru’nu “Maksimum Bilgeliğe” çevirdikten beş saniye sonra, Arthur kendisini geçmişte yaşayan tüm büyük düşünürlerin sonsuz bir düşünme eylemiyle yaşadığı efsanevi gezegen Philos’ta bulduğu için şaşkındı. Arthur, “Burada en sonunda Hayat, Evren ve Her Şeyin yanıtını bulacağım”, diye düşündü. “İlk önce kimi ziyaret etsem? Sokrates mi Plato mu? Belki Descartes. Bernard Russell nasıl olurdu?”. Ama karar vermesine fırsat kalmadan, üzerine dev bir “N” harfi işlenmiş süpermen kıyafetiyle dolaşan pala bıyıklı bir adam, “Hayatın tek amacı süpermen olmaktır. Koyun değilseniz sürüden sıyrılın!” diye seslendi. Çok öfkelenen Arthur’un inanılmaz zekası ve mantığı, Tanrı’nın gözünde insanların eşit olduğunu söyleyip itiraz etmeye koyulmuştu bile. Bu nedenle ağzından yalnızca koyun gibi bir “Mee” sesinin çıkması yazık oldu.
Arthur, “Nietzsche liberal duygularımla oynarsa, belki de yanıtı bulmak için modern felsefeye dönmeliyim”, diye düşündü. Daha sonra Bertnard Russell ile dil hakkında derin ve anlaşılması güç bir konuşma yapmakta olan Wittgenstein’ı ziyaret etti. “Hayatın anlamı mı? Dalga geçiyor olmalısın. “Anlam” kelimesinin anlamı üzerinde bile anlaşamıyoruz. Bu tip sorulara sıra gelmesi için, bin yıllık bir dilsel çözümleme sürecinden geçmeliyiz”.
Daha sonra “Don’t worry, Be happy” yazılı tişört giyen bir hippiyle karşılaştı. Bu kişi elbette Jeremy Bentham’dı.
Alımlı kadın müritlerinden bir tanesi ona biraz şüpheli görünen bir sigara uzatırken, “Acı olmadan zevk ile yaşamak, yaşanması gereken hayattır” diye açıkladı. 1960’larda çocuk olan Arthur bir an için bu utanmaz hedonizmden etkilendi. Ama daha sonra Zaphod’un Robert Nozick’e ait Deneyim Makinesi’ni çaldığı anı hatırladı, kusursuz zevke giden kapıydı. Bir iki günlüğüne, peki tamam bir veya iki milenyumluğuna, oldukça eğlenceli olsa da hayatta zevkten daha fazlası olmalı, değil mi?
Arthur uçuk veya alakasız oldukları için filozoflardan uzaklaşmak üzereyken, bıyıklı ve cübbeli, pug köpeğine benzeyen bir suratı olan tuhaf bir adamla karşılaştı. Adam Arthur’u gördüğüne sevinmiş gibi duruyordu.
“Ah, şehrimizde bir yabancı. Bugünlerde konuşacak çok fazla yeni insan bulamıyorum.”
Arthur, diğerlerine sorduğu aynı soruyu ona da sordu: “Hayatın anlamı ne?”
“Soruyu birlikte incelemeliyiz”, dedi Sokrates. “İki akıl her zaman birden üstündür.”
Arthur, hazırcevaplıkla şöyle dedi: “Siz belli ki Zaphod Beeblebrox ile tanışmamışsınız.”
Sokrates, “Ancak önce bana Philos’ta bizi nasıl bulduğunuzu anlatın,” dedi.
“Uzun hikaye. Kısacası, tam da nihai soru açığa çıkarılmak üzereyken yıkılan Dünya’dan, yıkılmadan hemen önce kurtarıldım.”
Sokrates böldü: “Nihai yanıt demek istediniz herhalde?”
“Hayır, gördüğünüz gibi nihai yanıtı bulması için büyük bir bilgisayar yaptılar zaten, yanıtın 42 olduğunu bularak bizi hayal kırıklığı yarattı. Bu nedenle soruyu keşfetmek amacıyla daha da pahalı, organik bir bilgisayar yapmak zorundalardı: Dünya. Sorunun ne olduğunu asla bulamadım, bu nedenle Sonsuz İhtimalsizlik Motoru’nu buraya gelmek ve yardım edip edemeyeceğinizi öğrenmek için kullandım. Basit.”
“Ama kulağa öyle geliyor ki, hayatın anlamını zaten buldunuz.”
“Gerçekten mi?”
“Evet, Dünya’daki hayatın anlamı nihai soruyu bulmaktı.”
“Ama… bu bir hindiye, birisinin Noel yemeği olacağı için hayatının anlamlı olduğunu söylemek gibi bir şey.
Hayatımın değer verdiğim şeylere uygun olmasını isterim.”
“O halde büyük bir planın parçası olmak yeterince iyi değil. Bilgisayarın verdiği 42 yanıtından ne çıkarıyorsunuz?”
“Belki sorunun “sorulmaması” gereken anlamsız bir soru olduğunu söylüyordu.”
“Çok iyi Arthur. Başından beri yanıtı bildiğinizden şüpheleniyordum. Hayatın anlamıyla ilgili olarak kaygılanmak yerine, kendi hayatınıza anlam katmanız gerekiyor. Söyler misiniz, mezar taşınızda ne yazmasını isterdiniz?”
“Şuna ne dersiniz: “Arthur Dent, daha gömülmedi.”
Arthur’un espri girişimine gülmeyen Sokrates ciddiyetle şöyle devam etti: “Ama bir gün gömüleceksiniz. Bu nedenle elinizdeki zamandan faydalanın ve mezar taşınızda ne yazmasını istediğinizden emin olun. Kendi hayatınızın yazarı olun. Değer verdiğiniz şeylerin daha fazla farkına varın ve bunlara nasıl ulaşılacağını bilin. Söylemekten asla yorumladığım bir şey var, gözden geçirilmemiş bir hayatı yaşamaya değmez.”
“Sokrates, çok ikna edicisiniz. Total Perspektif Girdabı’nı duymamış olsaydım size inanırdım. Bu, evrenin ne kadar sonsuz olduğunu ve küçük bir zerrecik olarak sizin evrenle olan ilişkinizi gösteren bir girdap. Bir kişinin ne kadar önemsiz olduğunu gördüğünüzde yaşadığınız şok, çoğu insanı öldürmek için yeterli.”
“Aslında beni öldürmezdi. Başka bir bakış açısından önemsizsem, neden bu bakış açısı veya benim hakkımda düşündükleri benim için eşit derecede önemsiz olmasın?”
“Tipik bir filozof yanıtı. Ama inanılmaz önemli olduğunu düşündüğünüz şeylerin başkası için hiç önemli olmaması sinir bozucu değil mi?”
“Tabi ki, biz filozofların önemli olan şey hakkında insanları ikna etmeye neden bu kadar çok zaman harcadığımızı düşünüyorsunuz? Ama düşündüğünüz kadar önemli olmadığınız konusunda endişeliyseniz, psikoterapistlerin ve psikologların gezegeni olan Psycho’yu ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Bir uzay taksisiyle sadece yirmi dakika mesafede.”
“Ama, kozmik anlam, Tanrı ve tüm bunlardan ne olacak?”
“Burada, Philos’ta bile tüm yanıtlara ulaşmış değiliz. Belki evrenin nihai bir anlamı vardır, belki de yoktur.
Evrenin kesin doğasını bilmek istiyorsanız, her zaman Cosmo’ya geçebilirsiniz, burada gelmiş geçmiş bütün büyük bilim insanları yaşıyor. Ama tabi ki Dünya’yla kendi deneyiminiz, büyük bir planın parçası olmanın çok da iyi bir şey olmadığını size öğretti.”
Bu ve Arthur’un Dünya hakkındaki karanlık anıları, “Psycho” veya “Cosmo” adlı herhangi bir yer olup olmadığı konusunda onu şüpheye düşürdü. Bu nedenle Sokrates’in kendi hayatının yazarı olmaya çalışmakla ilgili tavsiyesine uymaya karar verdi. Sokrates gibi, başka insanların görüşlerine sözcülük yapmaktan gerçekten bıkmıştı…
Yazar: Tim Lebon
Çevirmen: Aylin Yeşiltaş
Kaynak: Philosophy Now, Sayı 33, syf. 53-54
Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.