Paylaş

İntihara bireysel veya toplumsal bir olgu olarak bakabiliriz. Bireysel veya psikolojik olarak baktığımızda intiharı hiçbir çıkış yolu görülmeyen ve baş edilemeyecek olarak algılanan psikolojik bir kriz durumunun yarattığı yaşamdan vazgeçme kararı ve eylemi olarak tanımlayabiliriz. Psikolojik kriz durumları birbirini tetikleyen ve güçlendiren farklı nedenlerin bileşiminden oluştuğu için intiharın kesin tek bir nedeni hakkında bir şey söylemek güçtür. Genelleştirerek söylersek intihar; ulaşılamayan, olmayan, baş edilemeyecek veya düzelmeyecek olarak algılanan ve yaşamı çekilemeyecek hale getiren bir şeyle ve durumla bağı tamamen koparmak için yaşama son vererek o şeyden kurtulmaktır. Böylece insan bir şeyden veya durumdan kendinden kurtularak kurtulmaktadır. Çözüm bulamayan, anlam kuramayan zihnimizin; haz alamayan bedenimizin ve kendine saygısı yok olan benliğimizin, bizi kendimizi öldürmeye sürükleyerek “kurtulmak” istediği o şey veya durum ne olabilir? Yazımızın sonunda kurtularak yaşamaya devam etmeye dair bir çağrımız var.

İntihar araştırmalarının ortak bulgusu; intihar riskinin erken dönem ilaç tedavileriyle veya profesyonel terapi yardımlarıyla azaltılabileceği, fakat her durumda önlenemeyeceğidir. İntihar araştırmalarında psikolojik olarak öne çıkan intihar nedenleri; içsel çatışmalar, güçlü benlik değeri kaybı ve intihar öncesi psikolojik rahatsızlık belirtileri ve ailedir. Örneğin depresyon, iki uçlu (taşkınlık ve çökkünlüklü) ruhsal bozukluklar veya şizofreni intihara yatkınlığı artırmaktadır. Ayrılma veya boşanma, başarısızlık korkusu veya ekonomik çöküş gibi yaşam krizleri depresyona yatkın kişileri depresyona soktuğu için dolaylı intihar nedenleri olabilmektedir. Bağımlılık hastalıkları, umutsuz hastalıklar, kurtulmak istediğimiz dayanılmaz ağrılar veya yaşamı katlanılmaz kılan fiziksel engeller de intihar nedeni olabilir. Zürih Üniversitesi Psikiyatri Kliniğinin Dünya Sağlık Örgütü’nün 2000-2013 yıllarını kapsayan 63 ülkedeki 233.000 intihar vakası üzerinden yaptığı bir çalışma, işyeri kaybının veya kaybetme riskinin intihar vakalarının yaklaşık beşte birini tetiklediğini göstermektedir. İntihara yol açan nedenler kültürel olarak farklılaşmaktadır. Örneğin, yolsuzluklarla kazanç ve servet edinme genelde bir intihar nedeni değildir, fakat bazı Asya ülkelerinde kişinin haysiyetini yaşayamayacak kadar zedeleyici bir neden olarak intihara yol açabilmektedir.

Freud’un klasik makalesi “Yas ve melankoli” (1917), intihar nedeni olarak bilinçdışının saldırgan itkilerini göstermektedir. Freud’a göre çok güçlü özdeşleştiğimiz ve kendimizin bir parçası olarak gördüğümüz anne, baba, arkadaş gibi bir kişiyi de öldürme istediğimizden dolayı kendimizi öldürecek enerjiyi harekete geçirebiliyoruz. Başlangıçta bu kişiye dönük olan öldürme isteğimiz kendimize dönmektedir. Freud’un bu yaklaşımını ve daha sonraki ölüm içgüdüsü kuramını temel alan dürtü dinamiği eksenli intihar çalışmaları, öldürülme isteğinin kendini cezalandırmanın bir boyutu olduğuna veya ölüm içgüdüsünün ölme isteği şeklinde ortaya çıktığını belirtmektedir. Benlik psikolojisi çalışmaları ise, terk edilmişlik ve çaresizlik durumlarında tehdit ve tehlikelere maruz kalma algısı aşırılaşan ve benlik değeri kuramayan kişilerin intihar riski taşıdığını göstermektedir. Bu durumlarda her türlü incinme veya zorlanma kişinin içsel dengesini bozmakta, intihar kişisel bütünlüğe ulaşabilmenin tek seçeneği olarak ortaya çıkmaktadır. “İntihar öncesi sendrom” (hastalık tablosu) yaklaşımına göre ise; intihara eğilimli kişilerin, algıları, duyguları ve yaşam hedefleri daralmakta, arkadaş çevresi tamamen tek başına kalmaya varıncaya kadar küçülmektedir. Çocukluk yaşlarında anne-babayı veya bağlanılan aile yakınlarını kaybetme, ailede yaşanılan intihar vakaları, ailenin her türlü duygusallıktan yoksun olarak yalnızca biçimsel olarak sürmesi veya aile içi şiddet de intihar riskini artırabilecek nedenler arasında sayılmaktadır.

İntihar olgusuna sosyolog Durkheim’ın (1858-1917) yaklaşımıyla toplumsal bir olgu olarak da bakabiliriz. Durkheim’a göre intiharın “nedeni bizde olmaktan çok daha fazla bizim dış çevremizdedir”. Bencil intiharlarda, birey toplumla ve ilişkili olduğu sosyal gruplarla düşük düzeyde özdeşleşmekte, bütünleşememekte ve kendi içine çekilmektedir. Kolektif (toplu) bilinç zayıflamakta, yaşamın anlamlandırılması aşırı güçleşmekte ve “bireyin çevresindeki en küçük sarsıntılar” bile onu yenik duruma düşürerek “intihar için kolay bir yem” haline getirmektedir. Özgeci intiharlarda ise birey, bencil intiharların aksine, toplumla ve sosyal gruplarla yüksek düzeyde özdeşleşmiş ve bütünleşmiştir. Bireyin topluluğa karşı değeri çok düşüktür, topluluk kurallarına itaat ve gerektiğinde dini veya başka türlü gerekçelerle topluluk idealleri için canını feda etmek en yüksek değerlerdir.  Anomik intihar veya kuralsızlık intiharı, ekonomik yükseliş ve düşüş dönemlerinde ortaya çıkar. Böylesi dönemlerde toplum sosyal dayanışma ahlakı üretmekte zorlanır. İnsanlar ahlaki bir karmaşa yaşarlar, geleceklerine güven duymazlar, toplumdaki yerlerini tam olarak kestiremezler ve yeni koşullara göre sınırlarını çizemedikleri hedef ve gereksinimlerine ulaşmada sıklıkla hayal kırıklığı yaşarlar.

Bir çağrıyla bitirelim: Fizyolojik olarak sağlıklı bir insanın psikolojik sorunları varsa, bu sorunlar Hasta bir toplumda sağlıklı kalmak mümkün mü? yazımızda belirttiğimiz gibi, gerçek yaşamdaki çelişkilerin, kısıtlılıkların, damgalanmaların, umutsuzluk ve güvensizliklerin “kistleşmiş tortularıdır”, yaşam alanlarında özneler arası ilişkilerin bozulmuş olmasının sonuçlarıdır. Yine Yabancılaşma, tek başınalık ve yalnızlık yazımızda belirttiğimiz gibi yaşadığımız düzen yalnızlaştırmayı, yabancılaştırmayı, aşırı bireyselleştirmeyi ve bencilleştirmeyi, sonuçta istediği gibi yönetebileceği bir “tekillikler toplumunu” seviyorsa, biz sevmek zorunda değiliz. Anlamların bizden alınmasına, sosyal ilişkilerimizin şeyleştirilmesine ve yaşam alanlarımızın sömürgeleştirilmesine karşı koyabilir, sosyal dayanışmamızı ve hayata başka türlü bir bakışı güçlendirebiliriz. Dışarıdan tanımlanmış “başarı” ölçütlerini abartarak ve sürekli stres ve depresyon üreterek hayatımızı heba etmek zorunda değiliz. İntihar, intihar edenlerin bize, kendimizi ve toplumu değiştirerek yaşama çağrısıdır: Yaşamı çekilemeyecek hale getiren şey, içinde yaşadığımız toplumsal koşullardır. Anlamları koşullara göre çözümlemeyi becerebilir; bizi kendimizden uzaklaştıran, diğer insanlardan yalıtan, ruhsal olarak kötürümleştiren ve zihinsel olarak uyuşturan söylem ve eylem pratiklerinden kurtularak içimizin daraltılmasını def edebilir, dış dünyamızı dayanışma içinde genişletebiliriz.

Birleşerek düzeltmek,  düzelterek dikelmek ve kendimizi bulmak, kendimizi bularak benlik değerimizi yükseltmek varken, neden yaşamdan kurtulmak için kendimizden kurtulalım ki? Yaşadığımız koşullardan kurtulalım.

Kaynakça:
EDİNSEL, K. (2104). Sosyolojik Düşünme ve Çözümleme. İstanbul: Kabalcı, Durkheim Bölümü, s. 408-419.
HENSELER, H. (1974). Narzistische Krisen. Zur Psychodynamik des Selbstmordes (Narsistik Krizler. İntiharın Psikodinamiği Üzerine) Reinbeck: Rowohlt. Wetzel, H. 1988 içinde.
MENNINGER, K. (1938). Selbstzerstörung. Psychoanalyse des Selbstmordes (Kendini yok etme. İntiharın psikanalizi). Frankfurt: Suhrkamp. Wetzel, H. 1988 içinde.
RINGEL, E. (1974). Selbstmord – Appell an die Anderen (İntihar – Başkalarına Çağrı). München: Kaiser. Wetzel, H. 1988 içinde.
RINGEL, E. (1978). Das Leben weggeworfen? (Hayatı Çöpe Atma?) Wien: Herder. Wetzel, H. 1988 içinde.
Selbstmord – Wenn es keinen anderen Ausweg gibt (İntihar – Başka çıkar bir yol kalmamışsa).  https://uni.de/redaktion/selbstmord (Erişim: 10.11.2018)
Suizid (İntihar) http://www.wikizeroo.net/index.php?q=aHR0cHM6Ly9kZS53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvU3Vpemlk (Erişim: 10.11.2018)
WETZEL, H. (1988). Suizid. Handwörterbuch Psychologie (Suisid. Psikoloji El Sözlüğü). Yayınlayanlar: R. Asanger ve G. Wenninger. München-Weinheim: Psychologie Verlags Union.

Yazar: Kerim Edinsel

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.
Düşünbil Portal’da yayınlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur. 


Paylaş

Kerim Edinsel

1969 yılında Etibank burslusu olarak yükseköğrenim için Almanya’ya giden Kerim Edinsel, Berlin Teknik Üniversitesi’nde Yüksek Kimya Mühendisliği öğrenimini tamamladı, daha sonra farklı sosyal bilim alanlarında eğitim aldı, değişik proje ve kurumlarda çalıştı ve aynı üniversitenin sosyoloji bölümünde sosyoloji, psikoloji ve pedagojinin kesiştiği bir alanda doktora yaptı. Uzun süreli yurtdışı çalışmalarından sonra Türkiye’ye dönen Prof. Dr. phil. Dipl.-Ing. Kerim Edinsel, 1996-2018 dönemlerinde Ondokuz Mayıs Üniversitesi Psikoloji Bölümü’nde öğretim üyeliği yaptı. Değişik ulusal ve uluslararası kitap ve makale yayınları, sanat yazıları, öykü ve şiirleri bulunan Kerim Edinsel, insanın toplumsal koşullar içindeki serüvenine; kendini hissetme ve ifade etme biçimlerine, sonuçta insan bilimleri ve sosyal bilimlerin hemen hemen her alanına ilgi duymaktadır.