• 13 Ağustos 2018
  • Düşünbil Portal
  • 0
Paylaş

Irkçılık, psikolojik olgunluk ve bütünlük eksikliğinin bir yansımasıdır.

Irkçılık, birçok toplum için öylesine belirgin bir özellik haline gelmiş (ve ne yazık ki halen olagelmekte) ki, onu “doğal” ya da “doğuştan gelen” bir özellik olarak düşünmek işten bile değil. Aslına bakılırsa bazı evrim psikologlarının vardığı sonuç bu yönde. Evrim psikolojisi günümüz insan davranışlarını, atalarımızın hayatta kalmak için işlerine ne kadar yaramış olabilecekleri ile ilişkileri bakımından incelemekte. Eğer bir özellik günümüze dek ulaştıysa ve yaygınsa, o halde bu özellik ile ilişkili genler evrim tarafından “seçilmiş” olmalıdır. Bu mantığa göre ırkçılık mühim bir noktada yer alır, çünkü bu davranış şekli sayesinde ilk insanlar diğer güruhları, kaynaklarından uzak tutmuşlardır. Fedakâr olmak ve kaynaklarını diğer gruplarla paylaşmanın atalarımıza pek de yararı dokunmazdı; bu, ancak kendi hayatta kalma ihtimallerini azaltmak anlamına gelirdi. Atalarımız ancak diğer grupları zapt altına alarak ve onları baskı altında tutarak kaynaklara erişme imkanlarını arttırabilirlerdi. Bu şartlarda Pascal Boyer’e göre ırkçılık “diğer grup üyelerini daha az fayda ile daha düşük pozisyonlarda tutmayı” sağlayan “yüksek etkili ekonomik stratejilerin bir sonucu” dur. İlişkili bir diğer fikir de kendi grubunu özel ya da daha iyi görmenin, grup dayanışmasını arttırarak, hayatta kalmaya yardımcı olduğunu ileri sürmektedir.

Ancak, evrim psikolojisi kapsamında ortaya konulan “işte öyle” hikayeler gibi bu tür fikirlerin çoğunluğu şaibelidir.  Öncelikle, (tarih öncesi insanlar ile aynı yaşam şeklini sürdüren ve bu sebeple de antik çağdaki türümüzün bugünkü örnekleri olan) günümüz avcı-toplayıcı kabilelerini çalışan antropologlar, genel anlamda bu insanların diğer gruplara karşı bir düşmanlık algısı içerisinde olmadıklarını dile getiriyorlar. Bu insanlar çevrelerindeki diğer kabileleri, gıda kaynakları için rakip olarak görme, onları zapt altına alma ya da kaynaklara erişimlerini engelleme eğilimi göstermiyorlar. Günümüz avcı-toplayıcı grupları, değişen üyeleriyle daha akışkan bir yapıya sahiptir. Farklı gruplar birbirlerine yaptıkları düzenli ziyaretler ile, kimi zaman evlilik yoluyla yakın ilişkiler kurarak ve grup üyelerini değiştirerek sıkı ilişkiler içerisinde varlıklarını sürdürürler. Bu tür bir davranış şeklini ırkçılıkla ilişkilendirmek pek de mümkün görünmemekte.

Avcı-toplayıcılar genellikle bölgesel bir yer edinme eğilimi göstermezler. Belirli bir alan ya da gıda kaynağı ile ilgili sahiplenici tavırları yoktur. Antropolog Burch ve Ellanna “avcı toplayıcılarda, toplumsal ve uzamsal sınırların, grup üyelikleri ve coğrafi yayılım konusunda oldukça esnek” olduğunu dile getiriyorlar. Toprak konusundaki bu kayıtsızlıkları ile ilgili arkeolojik kayıtlar da mevcut. Antropolog Jonathan Haas tarih-öncesi Kuzey Amerika ile ilgili “Antropolojik kayıtlarda, ilk avcı ve toplayıcılarda mülkiyet temelli bir tutuma rastlanmadığından, aksine, tüm kıtaya yayılan, daha açık bir iletişim ve etkileşim ağının geliştiğinden” söz eder. Bu tür bir davranış şekli de “doğuştan” gelen bir ırkçılık fikri ile aynı düzlemde yer almaz.

Psikolojik Savunma Mekanizması Olarak Irkçılık

Alternatif bir görüş ise, ırkçılığın (ve tüm ksenofobi/yabancı düşmanlığı türlerinin) genetik ya da evrimsel bir temeli olmadığı, ancak psikolojik bir özellik -daha açık ifade etmek gerekirse, güvensizlik ve endişenin sebep olduğu, psikolojik bir savunma mekanizması- olduğu yönündedir. Psikolojideki Dehşet Yönetimi Kuramı bu fikri destekleyen kanıtlar sunmaktadır. Yapılan bir çalışma gösteriyor ki, insanlara kendi ölümlülükleri ile ilgili uyaranlar verildiğinde, bir tür güvensizlik ve kaygı duyarlar ve buna, daha çok statüyü önemseyen, materyalist, hırslı, önyargılı ve saldırgan bir tavır gösterme eğilimi ile yanıt verirler. Bu durumda kültürel olarak kabul gören davranışlara daha çok riayet eder ve kendilerini ulusal ya da etnik grupları ile tanımlarlar. Dehşet Yönetimi Kuramına göre bu davranışlara yönlendiren düşünce, kişinin ölüm karşısında önemini ya da değerini arttırma arzusu ya da ölüm tehdidine karşı kendisini korumanın bir yolu olarak güvenlik ya da aidiyet hissi kazanma arzusudur. Bence ırkçılık daha geniş bir bakış açısıyla değersizlik, huzursuzluk ya da yetersizliğe karşı geliştirilen bir yanıttır.

Psikolojik savunma mekanizması olarak ırkçılığı beş yönden ele almak mümkündür. Bu, aynı zamanda ırkçılığın aşırı boyutlarına uzanan beş farklı aşama olarak da değerlendirilebilir. İlk olarak, eğer kişi kimliğinde bir eksiklik ya da güvensizlik hissediyorsa, kimliğini pekiştirmek ve aidiyet hissi kazanmak için bir gruba dahil olma isteği duyar. Kendilerinden daha büyük bir oluşuma dahil olmak ve grubun diğer üyeleriyle ortak bir nedeni paylaşmak, kişilerin kendilerini daha bütün ve önemli hissetmelerini sağlar.

Bu durum, kendi başına değerlendirildiğinde bir sorun teşkil etmez. Ulusal ya da dini kimliğimizle (bir futbol ya da basketbol kulübü taraftarlığımızla) gurur duyup, kimliğimizi paylaşan diğerlerine neden kardeşlik duygusu hissetmeyelim ki? Ancak, bu grup kimliği olayların ikinci bir aşamaya taşınmasına neden olabilir: diğer gruplara karşı bir düşmanlık geliştirme. Grubun üyeleri, kendi kimliklerini güçlendirmek adına diğer gruplara karşı düşmanca tavırlar geliştirebilirler. Grup, diğer gruplarla olan çatışması ve ötekiliği üzerinden kendini tanımlayıp, kendi içinde daha bağlı hale gelebilir. 

Üçüncü aşama, grup üyelerinin, diğer grupların üyelerine karşı duydukları empatiyi yok edip, ilgi ve sevgilerini yalnızca kendi grup üyeleriyle sınırlamalarıdır. Kendi grup üyelerine karşı şefkatli olup, grup dışındaki herkese karşı zalim ve acımasız olabilirler. Adolf Hitler gibi tarihteki kimi acımasız kişilerin, çevresindekilere neden iyi davrandıklarını bu şekilde anlayabiliriz. Bu durum; gruba ait olan bireylerin homojenizasyonu olan dördüncü aşamayla da yakından ilgilidir ve bu da şu anlama geliyor; kişiler artık bireysel davranışları ya da kişilikleriyle değil, grubun genelleşmiş önyargı ve varsayımlarıyla tanınırlar.

Ve son olarak, -ırkçılığın en tehlikeli ve yıkıcı ucuna evirilen formu olarak- sorumluluk ve suçtan kaçınmak adına, kişiler, kendi psikolojik kusurlarını ya da kişisel başarısızlıklarını, diğer gruplara yöneltebilirler. Diğer grupların üyeleri, işledikleri iddia edilen suçların intikamı olarak, günah keçisi durumuna düşebilir, suçlanabilir ve hatta saldırıya uğrayabilir ya da öldürülebilirler. Güçlü narsistik ve paranoid kişilik özelliği taşıyan bireyler, kendi hatalarını kabul edemedikleri ve özellikle diğer insanları şeytanlaştırma eğilimi gösterdiklerinden, bu stratejilere daha yatkındırlar.

Irkçılık ve Psikolojik Sağlık Arasındaki İlişki

Başka bir ifade ile ırkçılık -ve ksenofobinin herhangi bir türü- psikolojik rahatsızlık semptomudur. Bu tür davranışlar psikolojik bütünlüğün, benlik saygısının ya da iç huzurun eksik olduğunun bir göstergesidir.  Güçlü benlik algısına ve iç huzura sahip, psikolojik açıdan sağlıklı bireyler ırkçı eğilimler göstermezler. Bunun nedeni ise benlik algılarını bir grup kimliğiyle güçlendirmeye ihtiyaç duymamalarıdır. Bu bireyler, kendilerini ötekinin varlığına dayandırarak tanımlama ihtiyacı duymazlar. Güvensizlik ve eksiklik hissinin tek sonucu tabii ki ksenofobi değildir; uyuşturucu, çok içmek, saplantılı şekilde materyalist ya da hırslı olmak da olası sonuçlardandır. Psikolojik olarak sağlıklı bir insan nasıl uyuşturucuya ihtiyaç duymuyorsa, aynı şekilde ırkçılığa da ihtiyaç duymaz.

İnsan ırkını ayrı “ırklara” ayırmanın biyolojik bir temeli olmadığını hatırlatmakta da yarar var. Yalnızca – tamamı ilk olarak Afrika’dan çıkan ve zamanla yer değiştirdikçe farklı fiziksel özellikler geliştiren ve farklı iklim ve ortamlara uyum sağlamış- insan gruplarından söz edilebilir. Aramızdaki fark, bulanık ve yüzeysel. Temelde ırklar yoktur, yalnızca bir insan ırkı vardır.

Yazar: Steve Taylor Ph.D.
Çevirmen: Naciye Taşdelen Sağlam
Kaynak: psychologytoday

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz.İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır. Düşünbil Portal’da yayımlanan tüm özgün yazıların içeriğinden yazarları sorumludur.


Paylaş

Düşünbil Portal

Düşünbil Portal, bilim, felsefe ve psikanaliz alanlarında yazılı ve görsel içerikli makale, deneme ve çeviri yayınlayan çok içerikli bir portaldır. Genel okur-yazar kitlenin bilinçlenmesini ve farkındalık kazanmasını amaçlamaktayız. “Düşünen her insan gençtir” vizyonu ile her genç insana hitap etmeyi amaçlayan Düşünbil Portal, dergi ve etkinliklerle bu amacını geliştirmektedir.

https://www.dusunbil.com