Paylaş

Ne yazık ki mesele narsist olmak ya da olmamak kadar basit değil. Hepimiz bir parça narsistiz ki bu çoğu zaman ruh sağlığımızı korumamızı sağlıyor. Peki artık herkesin diline pelesenk bu narsisizm tam olarak nedir?

Kelime kökü göldeki yansımasına aşık olan mitolojik kahraman Narkissos’tan geliyor. Narsist kelimesini günlük dilde ukala anlamında kullanır hale gelmiş olmamız çok da yanlış değil. Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişiler bezdirici derecede ukaladır. Her konuda bilgili ve yetenekli olduklarını iddia edebilir, iyi olmadıklarını düşündükleri konuları ise acımasızca aşağılayabilirler. Durun tahmin edeyim, bu cümleler size birini hatırlattı ve kuvvetle muhtemel bu kişi erkek. Şov yapmama gerek yok, herkesin en az bir narsist tanıdığı olacak derecede yaygın bir durum bu ve erkeklerde görülme sıklığı çok daha fazla. Kabaca toplum kadınların büyüklenmesine ya da narsisistik uzantı olarak görülmesine çok kolay razı olmuyor diyebiliriz.

‘Benim oğlum en iyisini yapar’ ya da ‘Sınıfın en zekisidir’, ‘Her zaman en yüksek notu alır’ cümleleriyle büyüyen çocuklar ebeveynlerinin gerçekçi olmayan beklentileriyle mücadele etmek zorunda kalırlar. Bu beklentiler karşılanmadığında (ki karşılanamayacaktır) ebeveyn hayal kırıklığına uğrar, bunu eleştirel bir tutumla dışa vurmasa bile çocuk yargılandığını hisseder. Yeni nesil ebeveynlerin çocuklarının özgüvenlerini geliştirdiğine inandığı, her yaptığını aşırı övme ve alkışlama durumu da benzer bir etki yaratır. Pozitif bir değerlendirme olsa bile çocuk sürekli olarak değerlendirme altında olduğunu bilir. Bu çocuklara aile içinde gerçekten çok önem verilir fakat bu önemin kaynağı çocuğun kendisi değil, oynadığı roldür. Ebeveynin gerçekleştirmek istediği amaçların nesnesi olmasıdır. Yeterince başarılı olamadığını düşünen baba çocuğu üzerinden tatmin olmak isteyebilir ya da o güne kadar ‘var olamamış’ bir kadın özsaygısını sürdürme aracı olarak çocuğunu kullanabilir. İşte bu durum çocuğun narsisistik uzantı olarak var olmasına neden olur. Aslında her çocuk ebeveynleri için bu görevi bazı bazı yerine getirir. Hala en küçük başarımda annemin ve babamın benden daha çok gururlandıklarını görürüm veya hissederim, kısaca çocuğunu narsisistik uzantı olarak görme durumu ebeveynliğin ‘fıtratında’ var diyebiliriz. Fakat mesele anne ve baba için bu uzantılık durumu dışında da var olabiliyor ve sevilebiliyor muyuz? Eğer cevap hayır ise çocuğun en azından narsisistik eğilimler geliştirmesi çok beklenildik bir durum.

Doğada hiçbir şey nedensiz var olmadığı için bizlerde de her davranışın bir işlevi var. Narsistlerin korkutucu ukalalığı içsel yetersizliklerini, utanma ve aşağı olma korkularını saklama amacı güder. Etrafınızdaki herkesi ve en çok da kendinizi inandırmaya çalıştığınız sahte ama mükemmel bir kendilik ve daimi olarak bu sahteliğin ortaya çıkmasından duyulan bir korku. Bu da yetmezmiş gibi sahteliğin sonucu olarak kendi kendinize kaldığınızda boşluk ve değersizlik hissiyle boğuşma seansları… Hayal ettiğinizde bunun çok korkutucu bir durum olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu acılardan kurtulmanın yolu çoğu zaman etraflarındaki kişilerce tüketici biçimde onaylanma arzusundan geçer. Alkışlandıkça özsaygıya ve sevgiye değer olduklarını hissederler. O yüzdendir ki en iyi iş, en pahalı araba, en ‘cool’ kıyafet, en seksi sevgiliye sahip olmak isterler. Çünkü bunlar herkes tarafından takdir almayı kolaylaştırır. İnsanlara verdikleri değer de bu ‘en-(…)ler’ tablosu ile ölçülür, bu açıdan tüketicilik bağlamında metalaşma onlar için çok kıymetlidir.

Ne mutlu ki bu yazı ‘hadi, hep beraber narsistlerden nefret edelim’ gibi bir amaçla yazılmadı. Psikoloji, neden ve nasılları cevaplayarak insanları anlamamız için bir kapı aralar. Size asla empatik yaklaşamayan bu insanları anlamaya çalışmanın çok zor olduğunu biliyorum. Ama en azından deneyebiliriz. Eğer yakın ilişki içinde bulunduğunuz narsisistik eğilimleri olan insanlar var ise çoğu zaman bir duvarla konuşmaya çalıştığınızı hissedersiniz. Bir hocam ‘narsistler sizi göklere çıkarır, sonra da bir anda bırakıverir’ demişti. İlişkinin başlarında gerçekten inanılmaz bir mutluluk yaşarsınız, çünkü kendilerini tanımladıkları mükemmellik sıfatı size yansır ve buna yakışır şekilde değer görürsünüz. Hatta o kadar idealize edilirsiniz ki kendilerini sizin üzerinizden tanımlar ya da sizinle özdeşleşebilirler. Bu durum uzun zaman sürebilir fakat kimse mükemmel değildir, her insan gibi hatalar yaparsınız ve kusurlarınız ortaya çıkar. İşte bu göklerden zemine doğru sert bir düşüş yaşamanıza neden olabilir. İçsel çatışmaları karmaşık mesajlar olarak yansıyabilir, size duydukları ihtiyaç derin, sevgileri ise sığdır. Sürekli olarak eleştirilmeye ve yargılanmaya maruz kalırsınız. Karşı karşıya olduğunuz bu tavır narsisistik eğilimleri olan kişilerin kendilerine uyguladıkları mükemmeliyetçilik işkencesinin nasıl başa çıkılamaz ve acı verici olduğunu anlamamıza yardımcı olabilir. Ki emin olabilirsiniz kendilerine karşı çok daha acımasızdırlar. Diğer taraftan şiddetini ilişkinizin başlarını ve sonlarını kıyaslayarak tahmin edebileceğiniz büyük gelgitler yaşarlar. Bir tarafta sahte ve mükemmel kendilik, diğer tarafta ise çaresizlik, çirkinlik ve güçsüzlük duyguları…. Narsisizm gerçekten çok acı vericidir.

En başta dediğim gibi hepimiz biraz narsistiz. Toplumsal olarak insanları yüceltip yüceltip sonra bir kalemde yok etmiyor muyuz? Etraf bir gecede ünlenip bir günde unutulan insanlarla dolu. Sosyal medya hesaplarımıza dönüp bir bakalım, asıl hayatlarımızdan her açıdan biraz daha fazlası gibi görünmüyorlar mı? Daha eğlenceli, daha mutlu, daha ‘cool’… İşte bahsettiğimiz sahte kendilik de böyle bir şey. Kafe işleten bir arkadaşım insanların ‘fotoğrafta güzel çıkacak bir şey olsun’ şeklinde yemek siparişi vermeye başladıklarından bahsetmişti. Sosyal medya çılgınlığı her geçen gün büyürken biz mi profillerimizi yönetiyoruz, profiller mi bizi? Alın size narsisistik içsel çatışma örneği! Peki ya bu ‘selfie’ meselesinden de narsistler mi sorumlu?! Rasyonelleşen dünyanın bir sonucu olarak niteliği geri planda bırakıp biz de takipçi sayısı meselesini önemsemiyor muyuz? Hadi itiraf edelim ‘like’ sayısı arttıkça hoşumuza gidiyor. Bu alkışlanma ihtiyacı sizce de biraz narsisistik değil mi? Diğer taraftan sosyal hayatın hızlanması ve kalabalıklar içinde yaşamak geçmişlerini, çevrelerini, iç dünyalarını hiç bilmediğimiz insanları kısa sürede değerlendirmemize neden olmuyor mu? Ayakkabılarına, saç ve sakallarına, oturdukları semtlere ya da ellerindeki araba anahtarına göre ölçüp biçmiyor, idealize etmiyor ya da küçümsemiyor muyuz? Evet hepimiz narsistiz ve gittikçe daha da narsistleşiyoruz. Aslında hepimizin içinde ‘bozukluk’ dediklerimizin hepsinden birer parça var. Mühim olan bütün bu eğilimlerin hangisine ne kadar izin verdiğimiz…

Dipnot: Yine de etrafınızda narsisistik kişilik bozukluğuna sahip olduğunu düşündüğünüz kişiler varsa ve hayatlarında sıkıntılar yaşadıklarını görüyorsanız terapiye gitmeleri konusunda teşvik edin. Kendi kendilerine yardım almaları pek sık görülmez.

Kaynakça:
McWilliams, N.(1994).  Psychoanalytic Diagnosis Understanding Personality Structure in the Clinical Process. The Guilford Press.
Kernberg, O. (1975). Sınır Durumlar ve Patolojik Narsisizm. Çeviren. M Atakay, Birinci Basım, 1999, Metis Yayınları. Kohut, H. (1971). The analysis of the Self. New York: International University Press.

Yazar: Görkem Emek

Düşünbil Portal’da yayımlanan, Düşünbil yazar ve çevirmenlerine ait herhangi bir yazı, çeviri, makale ve haber izin alınmadan basılı olarak ya da internet ortamında kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayınlanamaz. İzinsiz kullananlar hakkında hukuki yollara başvurulacaktır.

 

Paylaş

Görkem Emek

İstanbul Bilgi Üniversitesi'nde psikoloji okuduktan sonra Bahçeşehir Üniversitesi'nde klinik psikoloji yüksek lisansını tamamladı. Mesleki deformasyonun sonucu olarak sınırlarını zorlamak hayatının en büyük uğraşı, yazma çabasını da bu yüzden devam ettiriyor. Dinamik terapilerle ilgileniyor, köpeğine aşık. Şu günlerde Türkiye'de bir klinisyen ve bir kadın olarak var olmaya çalışıyor.